Güncelleme Tarihi:
Haftanın bir günü yola gidiyor
Beykoz Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi ve Yeditepe Üniversitesi akademisyenleri beş yıl boyunca İstanbul trafiğindeki 500 bin aracın koordinatlarını ve hızını takip ederek ‘Trafik Otoritmi Araştırması’ yaptılar. Raporun sonuçlarına göre İstanbul’da yaşayanlar hayatlarının ortalama üç buçuk yılını trafikte geçiriyor. Bu da haftada bir işgünü mesai fazladan yapmış etkisi yaratıyor. Beykoz Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Serkan Gürsoy, trafik nedeniyle kısa vadede zaman; orta vadede çevre kirliliği ve sağlık kayıpları; uzun vadedeyse sosyoekonomik ve sosyokültürel kayıplar yaşandığını söylüyor.
İşime atımla gidiyorum, işte aradığım medeniyet bu!
Zeynep Bakır - Kaş
Kaş’a taşınmadan önce İstanbul Moda’da oturuyordum ve Topkapı’daki işyerime metrobüs kullanarak gidip geliyordum. Her sabah metrobüse binip inen insanların yer kapma savaşlarını görmek, beni insanlığımdan utandırıyordu. Ya her şeyi göze alarak koltukta oturmayı başaracaksın ya da ayakta kalıp yol boyunca türlü işkenceye maruz kalacaksın. İtilip kakılmaktan, rahatsız edilmekten bıkmıştım. Çok sevdiğim Galata’nın dibinde son kez çay içerek vedalaştım İstanbul’la. Adını ‘Büyükanne’ koyduğum bir işim var. İnsanlara Likya yolunu yürütüyorum. Ama asıl güzel yanı işime atımla gidiyorum. “İşte” diyorum, “aradığım medeniyet bu!” İşe ne kadar sürede gittiğimin, kaç kilometre geçtiğimin, saatin kaç olduğunun önemi kalmıyor. Çünkü yolda olmanın ne demek olduğunu şimdi fark ettim. Yolda olmak yaşamakmış. Ve İstanbul’un trafiğinde geçirilen zaman yoldan çıkmakmış.
İşine dünyanın en güzel su yolundan gidiyor
Bisikletle yolculuk özgürlüktür
Gülay Büyükkaplan / İstanbul
Nişantaşı’nda oturan 57 yaşındaki Gülay Büyükkaplan işine dört yıl önce kullanmaya başladığı bisikletiyle gidip geliyor. Korukent’teki bir reklam ajansında çalışan Büyükkaplan genellikle Beşiktaş-Ortaköy rotasını kullanıyor. Akşam dönüş yolunda, bisikletle yokuş çıkmamak için Kabataş’tan fünikülerle Taksim’e çıkıyor ve düz yoldan Nişantaşı’na ulaşıyor. Her gün bisikletiyle trafikte sıkışıp kalan arabaların arasından geçerek ortalama 15 kilometre yol yapıyor. Bu mesafe bazen 20 kilometreyi bulabiliyor çünkü Gülay Hanım bazı günler öğle yemeğinde Bebek’e gitmeyi tercih ediyor. Ajansta çalıştığı için giydiği kıyafetler genellikle spor ve bisiklet kullanmasını engellemiyor. Ofise vardığında duş alma şansı da olduğundan hiçbir şey onu bisiklet kullanma tutkusundan vazgeçiremiyor. Gülay Büyükkaplan, “Bisiklete binmek benim hayatımı değiştirdi, bisiklet özgürlüktür” diyor ve bisikletiyle yola çıkmak isteyen tüm kadınlara Bisikletli Kadın İnisiyatifi’ne ulaşmalarını öneriyor.
Güne 400 metre yüksekten başlıyor
Metin Akıncı / Çamlıhemşin
Metin Akıncı, Çamlıhemşin’in Çinçiva (Şenyuva) Köyü’nden. Mahallesinin adı Çulina ama o mahallesine, ‘Kendini Koruyan Mahalle’ demiş. Çünkü ulaşımı tamamen kendi tasarladığı ve uyguladığı, insan taşıyan bir kabinle sağlıyor, hem de 400 metre yüksekten! Köylerine araba yolu yapmadan, doğasını bozmadan nasıl ulaşım sağlayacaklarını düşünmüşler ve bunun da en iyi yolunun teleferik olduğuna karar vermişler. Daha evvel yük teleferikleriyle ilgili biraz tecrübesi olan Akıncı uzun süre üstünde çalışarak insan taşıyan bir teleferik yapmış. Teleferik altı yıldır çalışıyor. Dere tabanından yüksekliği 400 metre. Yerelden ve dışarıdan gelen insanların alışkın olmadıkları bir ulaşım şekli bu. Akıncı “Zaten herkes de geçemiyor. Ama binenler keyif alıyorlar” diyor. Akıncı her sabah ve her akşam 400 metre yükseklikte teleferiğe binerek muhteşem manzarası olan bir vadinin içinden geçerek işine gidiyor.
Servis var ama koşmayı tercih ediyorum
İlhan Koç - Tokat
Faytonda kendimi eski bir Türk filminde gibi hissediyorum
Rukiye Ay - Burgazada
Ben doğma-büyüme Burgazadalıyım. İş hayatımdan önce üniversiteye de vapurla giderdim. Şimdi Sarıyer’de yerel bir gazetede çalışıyorum. İki saat işe gidiş, iki saat de dönüş; günde toplam dört saatim yolda geçiyor. Haftada altı gün çalışıyorum, eder 24 saat. Tam 1 gün! Ama bu, trafikte geçirilen vakitle asla bir tutulamaz. Sabahları iskeleye Adaların simgesi faytonla iniyorum. O sırada kendimi eski Türk filmlerinin bir sahnesindeymişim gibi hissediyorum. Bende nostaljinin yeri çok özel. Güne faytonun ada sokaklarında çınlayan sesiyle başlamak, işe gitmeden önce mutluluk veriyor. Üzerine de vapur... Sonsuz bir mavinin üzerinde giderken bana yaşamın tüm stresinden uzaklaşıp her yeni güne umutla başlayabilme fırsatı veriyor. Çünkü güneşin doğuşu, batışı, martıların çığlık çığlığa vapuru takip edişleri, yunusların denizde dans edişini izlemek o kadar masalsı ki insanın kendisini özel hissetmemesi hatta duygu yüklü şiirler yazmaması elde değil...