Güncelleme Tarihi:
Hemen şimdi bir bilet ya da etkinlik sitesine girip ‘stand-up’ araması yapın. Kendinizi 90’lı yıllara ışınlanmış gibi hissedeceksiniz. Bu aralar neredeyse her gün başka bir sahnede performans var. Üstelik bu yeni nesil stand-up’çıların şovlarına seyirci ilgisi de hayli yüksek.
Peki ne oldu da, yıllardır Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan ve Ata Demirer’in eski gösterilerini tekrar tekrar izleyip yeni bir isimle tanışamazken, sadece birkaç yıl içinde, kadın-erkek birçok yetenekli genç kendini sahnelere attı ve seyircinin dikkatini çekmeyi başardı? Bu noktada BKM Mutfak ekibinin emeği büyük. Onlar, Türkiye’de stand-up’ın öncü kuvveti olan bu üç ismin yerine kim gelecek sorusunun cevabını aramaya başladıklarında, sahnelerini yeni nesil komedyenlere açtılar ve 2013’te düzenlemeye başladıkları ‘Açık Mikrofon’ etkinlikleriyle onlara ulaştılar. Bu gençlerin tanınmasında ‘Güldür Güldür Show’un etkisi de yadsınamaz. Performansçılar her hafta televizyonda milyonlara ulaşan bu programın içindeki 10 dakikalık bölümlerde kendilerine yer buldular.
Seyircinin ilgisini tetikleyen bir diğer gelişme de, yayınlarında dünyaca ünlü isimlerin stand-up gösterilerine büyük yer ayıran Netflix’in Türkiye’de hizmet vermeye başlaması oldu.
Birkaç yıldır yine kıpırdanmaya başlayıp son aylarda büyük ivme kazanan yeni stand-up kültürünü anlamak için, hem bu işe gönül verenlerle hem de sahnelerini zevkle onlara açanlarla konuştuk. Gördük ki önümüzdeki yıllar, bu alanda çok daha büyük patlamalara gebe...
DENİZ ÖZTURHAN
Onu tam bir monşer gibi yetiştireceğiz!
15 senedir mizah yazarlığı yapıyor. ‘Kim Lan Bu Hayatımın Erkeği’ adlı bir kitabı ve blog’u var. Yedi senedir stand-up sahnesinde, ‘Hatunlar Stand-up’ grubunun kurucu üyesi ve Kaan Sezyum’la beraber ‘Saygıdeğer Eşim’ adlı radyo programını yapıyor. Tek başına yaptığı gösterinin adı ise ‘Deniz Seviyesi’.
Bizzat şahit olduğum için söyleyebilirim; Türkiye’de stand-up’ın yükselişi, bunu yapmak isteyen genç insanların bireysel ve ekipçe çalışmalarıyla oldu. 2010’da bu işe başladığımızda neredeyse kimse bu işe prim vermiyordu. Önce kafelerde, sonra barlarda, çoğunlukla ücretsiz gösteriler yaparak yavaş yavaş mekânları ikna etmeye başladık. BKM’ye ‘Açık Mikrofon’ fikrini yine stand-up’çı gençler götürdü. BKM Mutfak sahnesi konseptin ilk tuttuğu yer oldu ve başka mekânlar da bu işe yer vermeye başladı.
Yeni bir seyirci oluşuyor demek için erken ama özellikle komedi ağırlıklı tiyatro tüketen izleyicinin dikkatini çekmeyi başardık. Şu an Türkiye’de Netflix gibi dijital platformlardan uluslararası stand-up’çıları takip eden çok küçük bir kesim var; onlar da özellikle Kadıköy izleyicisinin temelini oluşturuyor. Bizim grubumuz ‘Hatunlar Stand-up’ özelinde ise Türkiye’nin her yerinde kadınların şaka yaptığı, sözün onlarda olduğu bir gösteri izlemek isteyen kalabalık bir kadın izleyici potansiyeli var. Ki bence en umut veren izleyici de bu.
Amerikan modern stand-up’ının temelleri 1920’lerde atılmış. Biz miladımızı Cem Yılmaz ve 90’lı yıllar olarak alsak bile, arada yine epey bir zaman ve yaşanmışlık farkı var. Ama bu kapanmayacak bir fark değil. Kültür; doğru koşulları, zamanı, ona sahip çıkacak insanları bulduğu zaman yerini seven çiçek gibi serpilmeye, kendi özgün sesini oluşturmaya meyilli bir kavram.
Bizde stand-up kültürü dışarıdan empoze edildiği, sektör büyükleri “Hadi bunu Türkiye’ye getirelim” dediği için patlamadı. Sanırım gerçekten ülkede bu tarz bir mizahi ifadeye ihtiyaç olduğu için patladı ya da görünür oldu. O yüzden, yani son derece kendiliğinden ortaya çıkıp yayıldığı için de, geleceğini parlak görüyorum. Koleje yollayacağız onu, tam bir monşer gibi yetiştireceğiz!
DOĞU DEMİRKOL
Yeni gelenlerin samimi tutumu Türkiye’deki algıyı yıktı
İnternette ‘Abiler’ skeciyle tanındı. Asıl adının duyulmasını sağlayan, ‘Güldür Güldür Show’a çıkması oldu. Hâlâ BKM ekibinde gösterilerine devam ediyor. Ortamlarda kendisi için ‘yeni Cem Yılmaz’ deniyor.
Yeniden canlanma tam olarak hangi tarihten itibaren vuku buldu bilmiyorum ama ilginin günden güne arttığını bizzat gözlemlemekteyim. Bence komedide bir ekol ya da benimsenecek sabit bir yol söz konusu değil. Sahnede herkes kendi tarzını, kendi duruşunu ortaya koymak zorunda. Yoksa zaten samimi bir şey oluşmuyor ve bunu insanlar da hissediyor.
‘Yeni nesil’ gibi bir tabir yaşımız itibariyle doğru olabilir ama bence komedide önemli olan bir nesle hitap etmek, bir nesli hedef seçmek değil. Annelerimizi, babalarımızı, dedelerimizi de güldürebilmek önemli. Ben gösterime gelen 80 yaşındaki insanları görünce, onlardan da iltifat alınca, “Çok gülüyoruz sana evladım” dendiğinde daha başka bir mutluluk hissediyorum.
Seyirci stand-up’ı şimdiye kadar biraz Amerikanvari, biraz özenti bir ifade biçimi gibi görüyordu. Yeni gelenlerin samimi tutumu biraz bu algıyı yıktı. Gerçi bu işle uğraşanlarda da hiç kabahat yok değil; biz de yaptığımız işi ‘underground’ algılamayı seviyoruz aslında. Ama neticede sahneye çıkıp bıdı bıdı anlatan bir adam, ne kadar şekil olabilir ki... Biz hitap etmemiz gereken kitleyi daraltmayalım, insanlar da bizi uzaydan gelen bir iş yapıyormuşuz gibi algılamasın; ortak bir noktada buluşalım.
CEM İŞÇİLER
Seyirci ve biz hep vardık da geç kavuştuk
Yedi yıldır stand-up yapıyor. 10’dan fazla şehirde yüzlerce oyun oynamasına rağmen neredeyse metrobüste yaşadığını söylüyor. Yine kendi tabiriyle “Yarı ünlü fakir hatta Türkiye’deki tek ünlü fakir”.
Yeni nesil stand-up’çılar arasında konumlandırılmak, böyle lanse edilmek benim için büyük keyif. Biz hikâyemizi ortaya koyduk, insanlar da ilgi gösterdi. Seyirci zaten vardı, biz de öyle; sadece biraz geç kavuştuk.
Sektör olarak stand-up belki bebek ama bizim değerlerimiz başka, eğlenme anlayışımız da. Kendi kültürümüz içinde kendi eğlencemizi oluşturabilmek bana çok zevk veriyor. İzleyicilerimizle bir araya geldiğimiz o anlarda, “Bu iş dünyada nasıl yapılıyor?” diye düşünmüyorum. Zaten o sahnede bambaşka bir dünyaya giriyor oluyoruz. Pencereleri bir açsak, herkes görecek...
Türkiye’nin ilk kadın stand-up grubu
Hayatla dalga geçemezsek valla çatlarız
KAAN SEKBAN
Beyaz yakalı
hayattan sahneye
Uluslararası ilişkiler okuduktan sonra 10 yıl bankacılık yaptı. Beklediği terfiyi alamayınca istifa edip yurtdışında oyunculuk eğitimi gördü. İtalya’da ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’ operasında rol aldı ama Türkiye’de ‘yakışıklı bulunmadığı için’ dizilerde oynayamadı. O da ev yapımı ‘talk show’ üretti. Geçen hafta 25’inci gösterisiyle 10 bin seyirciyi devirdi.
Bar Psikoloğu (FERHAT AYDIN)
İnsanlar gitmiyorsa psikolog onlara gitsin
ODTÜ Psikoloji mezunu. Terapist olma hayaliyle çıktığı mesleki yolculuğunda, çok farklı alanlarda deneyim ve hayal kırıklığı yaşadıktan sonra, ‘Bar Psikoloğu’ adıyla ‘psikogösteri’ yapmaya başladı.
ŞİRİNCAN ÇAKIROĞLU
Kadın dünyasına
giriş dersleri
Sinema emekçisi ve oyuncu. ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ ve ‘Güldür Güldür Show’da performans sergiledi, ‘Kelebeğin Rüyası’ filminde rol aldı. İki yıldır stand-up yapıyor, ‘Hatunlar Stand-up’ ekibinde; tek kişilik gösterisinin adı ise ‘Üstüme Gelmeyin’.
SEZAİ MERTADAM
Meddah kültürünün devamcısı
Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünde okurken girdiği Tiyatro Kulübü’nde altı yıl boyunca aktif oyunculuk yaptı. 2002’den beri oyunculuğun yanı sıra profesyonel seslendirme yapıyor. ‘Adamın Teki’ isimli şovunu ilk kez 2012’de sahneledi.
STAND-UP’IN
TÜRKİYE HİKÂYESİ
Stand-up’ın kökleri çok eski bir gelenek olan meddahlığa dayanıyor.
LESLİ KARAVİL
Bu şova en çok erkekler şaşırıyor
San Francisco’da tasarım, multimedya ve animasyon eğitimi aldı, 18 yıl bu şehrin yanı sıra New York ve Barselona’da yaşadı. Barselona’da reklam ajansında çalışırken koreograf ve performans sanatçısı Mercedes Boronat’la tanışıp oyunculuk eğitimi aldı ve hayalini kurduğu sektöre adım attı. Sekiz yıl önce Türkiye’ye döndü; dört yıl Şahika Tekand, İpek Bilgin ve Çağ Çalışkur’la oyunculuk derslerine devam etti. Bu sırada GalataPerform’da yönetmenlik eğitimini tamamladı. 2011’den beri yönetmenlik, oyunculuk ve komedyenlik yapıyor.
BUSE SİNEM İREN
Karadenizli ailenin komedyen kızı
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünden mezun olup insan kaynakları alanında uzmanlaştı. Dünyaya insanları güldürmek için getirildiğine inanıyor. Eğitim hayatı süresince tiyatro ve metin yazarlığıyla ilgilendi, İstanbul Halk Tiyatrosu’nun ‘İhtiyar Balıkçı ve Deniz’ oyunuyla profesyonel oyunculuk hayatına başladı, kendi metinlerini yazarak gösteriler yaptı. ‘Hatunlar Stand-up’ ekibinde. Tek kişilik şovunun adıysa ‘Mahsusçuktan Stand-up’.
MELTEM PARLAK
‘Evlenecek miyiz?’ sorusunun cevabı
Psikoloji alanında İstanbul Üniversitesi’nde lisans, New York Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptı. Şahika Tekand Stüdyo Oyuncuları ve Terry Schreiber Studio’da oyunculuk eğitimi aldı. 2004’te Bird-On-A-Cliff adlı tiyatro topluluğunun organize ettiği Woodstock Shakespeare Festival’da ‘Romeo ve Juliet’in Juliet’ini canlandırdı. Zaytung.com internet sitesinde editörlük ve haber spikerliği yaptı. ‘Hatunlar Stand-up’ ekibinde yer alıyor, ‘Kaç Baba Kaç’ tiyatro oyununda oynuyor, ‘Gülfim Abla’ mizah serisi de dahil olmak üzere dört romanı ve ‘Evlenecek miyiz?’ isimli tek kişilik bir gösterisi var.
HANDE YÖGEN
Gelenekten kahkahaya
Ankara Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema bölümü mezunu. Sektörde bir süre kamera arkasında çalıştıktan sonra BKM Mutfak’ta Yılmaz Erdoğan’dan oyunculuk ve senaryo dersleri aldı. ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ programıyla adım attığı oyunculuk hayatı reklam ve sinema filmleriyle sürüyor. ‘Hatunlar Stand-up’ grubunun üyesi. Tek kişilik gösterisinin adı ise ‘Hande Hanım-Madam Suare’.
Ne anlatıyor? Tek kişilik gösterisinde çocukluğundan başlayıp ergenliğinde maruz kaldığı Anadolu geleneklerine, oradan kadınların toplumsal isyanlarına kadar geniş bir çerçevede dertlerini sıralıyor. Seyirci güldükçe o dertler kahkahaya, travmalar şakaya dönüşüyor. Kadınlar için fazlasıyla empati öğeleri barındıran, erkekler içinse kadınların gizli dünyasına giriş dersi olabilecek bir şov.
ASLI AKBAY
Bir ‘Erkek Fatma’nın yaşadığı zorluklar
Londra’da doğup büyüdü, iki yıl önce İstanbul’a taşındı. Anglia Ruskin Üniversitesi Psikoloji ve Hukuk bölümlerinden mezun. Nottingham Üniversitesi’nde psikoloji yüksek lisansı yaptı. Bir süre terapist ve BBC TV’de yapım asistanı olarak çalıştı. Stand-up’a İngiltere’de başladı. Her yıl ağustos ayı boyunca süren Edinburgh Festivali’nde beş şovda sahne aldı. İngilizce ve Türkçe gösteriler yapıyor. ‘Hatunlar Stand-up’ ekibinde.
MEKÂNLAR NE DİYOR?
Koray Köse / BKM Mutfak yöneticisi
Her ay 30 civarında gösterimiz var
Cengiz Temel / TOY Comedy Club kurucusu
Çok yetenekli bir yeni nesil yetişiyor
TOY Comedy Club’ı belli bölgelerde sıkışmış mizah ve seyirci buluşmasını yeni kitlelere ulaştırmak için açtık. Seyircinin ilgisi katlanarak artıyor. İzleyenler çok memnun ayrılıp bir sonraki program için de bilet alıyor. Mizah dolu bir ülkedeyiz, malzeme çok; gençler de ustalarının açtığı yoldan dörtnala geliyor. Çok yetenekli bir yeni nesil yetişiyor; hem onlardan hem de onların ilham vereceği gençlerden çok umutluyum.
Kerim Göknel / Tamirane kurucusu
Gülmeye ihtiyaç olduğu sürece büyüyecek
Üç yıl önce yeni nesil komedyenlerle stand-up serileri başlattık. Tamirane’de yeme/içme ortamında gerçekleşen gösterilerin, sahnelenme formu ve içeriğiyle gördüğü ilgi her gün artıyor. Stand-up ilham verici ve eğlenceli bir anlatım hali. Zekâyla işlenmiş yeni hikâyelere ve doya doya gülmeye ihtiyacımız olduğu sürece kapsamını daha da büyütecek.
Sosyal antropolog ve yazar
Prof. Dr. Tayfun Atay
Artık hem eldeki mobilde, hem köşe başındaki pub’da seyredilebiliyor
Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan ve Ata Demirer’den sonra uzun süre yeni stand-up’çı ismi duymamıştık. Şimdi ise neredeyse her gün bir şov var. Sizce bu yeniden doğuşun sebebi ne?
Stand-up’ın bizde yükselişe geçtiği dönem, Türkiye’nin görsel kitle kültürü ikliminin etkisine de tam anlamıyla açık hale geldiği, özel televizyonların hayatımıza girdiği 1990’lardı. Sözünü ettiğiniz üç isim de o dönemde ortaya çıktı, ünlendi. Stand-up performanslarıyla eşzamanlı, hatta ona baskın şekilde televizyonlarda boy gösterdiler. Ekran, onların sahne gösterilerini besleyen kaynaktı. Ayrıca Ata Demirer dışında diğer ikisi, Yılmaz ve Cem, stand-up’la da var olmadı. Yılmaz yazarlıkla, Cem karikatüristlikle ayırt edilebilecek yani yazılı kültür altyapılı bir başlangıca da sahipler. Ama üçünün ortak yanı, stand-up’ı meslek olarak yerleşikleştirmek oldu denilebilir.
Şimdikiler, onların açtığı bu ‘yeni’ mesleki kulvara akanlar. Daha spekülatif mahiyette belki şu eklenebilir: Yazılı ve görsel (televizüel) geleneksel medyanın yerinde artık sibernetik ‘yeni medya’, yani sosyal medya nasıl her türlü performansın alabildiğine geniş bir dağılım ve yaygınlık kazandığı, ‘özelleşme’nin aşıldığı bir teknokültürel ortam yarattıysa stand-up ve stand-up’çının artışı, çokluğu bununla da titreşimli olabilir.
Dedik ya; üç öncü stand-up’çının asıl şöhret beşiği, televizyon. Onlar televizyonun tek merkez olduğu görsel kültür ikliminde stand-up’ta ‘kutup’ noktalarıydı. Artık çokmerkezli, ‘mobil’ bir akışa sahip görsel kitle kültüründe stand-up da çokkutuplu. Hem eldeki ‘mobil’de hem de köşe başındaki pub ya da kafede seyrimize bol bol düşer halde.