Güncelleme Tarihi:
Yıllardır konuşuluyor; “Arazisi satılacak, taşınacak” deniyordu. Sonunda başa geldi: Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin Nişantaşı Kampüsü, DAP Yapı’ya satıldı. Okul, 20 Temmuz’da boşaltılacak, yerine rezidans ve AVM yapılacak. Fakültenin yeni yerleşkesiyse Bahçelievler olacak.
Bu gelişmeyi öğrenciler ve hocalarıyla konuşmak için soluğu okulda aldık.
İletişim Fakültesi, dışarıdan bakıldığında herhangi bir apartmandan farksız. Ama bahçesi çınar ağaçlarıyla dolu, bambaşka bir dünya.
Ama şu günlerde okula gelenleri, çınarlardan önce bir duvar ve üstündeki yazı karşılıyor. Duvarda büyük harflerle ‘YIKILMAK İSTEMEYEN OKULLAR OLALIM’ ve ‘ÜNSAL OSKAY WAS HERE’ (İngilizce ‘Ünsal Oskay buradaydı’) yazıyor. ‘Bir de soru var duvarda: “Eyy TOKİ! Sen kimsin yaa?”
Gelin bunların ne anlama geldiğini, köklü bir fakültenin kültüründe tam olarak ne anlam ifade ettiğini inceleyelim.
Kaiser’in yıkanmak istemeyen çocukları
‘Yıkılmak İstemeyen Okullar Olalım’ sloganı, ‘yıkanmak istemeyen çocuklar’ın hikâyesine bir gönderme. Bu hikâyeyi, fakültenin efsane dekanı Ünsal Oskay, yıllarca öğrencilerine anlatmış: “Alman Kaiser’i geziye çıkmadan önce herkesi yıkanmış paklanmış görsün diye nazırları, gözcüleri, teşrifatçıları Almanya’nın dört yanına haber saldığında, Kaiser’in buyruklarına göre düzenlenmiş uydurma bir hayatı yaşamaktansa kendi oyunlarını sürdürmek isteyen çocuklar direnir, yıkanmak istemezlermiş.”
Ünsal Oskay, öğrencilerine “Bu havada neden ders dinliyorsunuz? Çıkın, baharda sevgili bulun, gezin” diyen bir bilge. Hoca-öğrenci hiyerarşisini kıran, fakültenin önünde uçurtma uçuran bir hoca... Öğrencilerin, memurların, asistanların, hademelerin; herkesin arasındaydı. Türbanın yasak olduğu dönemde, hiçbir hocaya türbanlı öğrenciler hakkında tutanak tutturmayan da yine oydu. Dekanken de odasında oturmazdı, hocayken de... Sandalyesini kapıya atar, gelen geçen öğrenciyle muhabbet ederdi.
Bu okulda Ünsal Hoca’nın asistanlığını yapanlardan biri Göksel Aymaz. Ona göre Oskay’ın bilgisi, vicdanı, aklı ve insanlara bakışı herkesi etkiliyordu. Okulun o dönemki diğer asistanlarından Uraz Aydın ise “Okulun geleneğinin oluşmasını, bir ‘ekol’ sayılmasını sağlayan Ünsal Hocadır” diyor: “O, iletişim bilimlerinin eleştirel bir sosyal bilim alanı olarak şekillenmesini sağladı. Öğrencilerini de bu şekilde, eleştirel bir zihniyetle yetiştirdi.”
Direnişsiz bir veda
‘ÜNSAL OSKAY WAS HERE’ yazısı, “Bu okuldan bir Ünsal Oskay da geçti”nin ötesinde bir şey ifade ediyor. “Ünsal Oskay buradaydı, evet. Ama artık yok” diyor. Artık onun gibilerin akademide var olabileceği koşullar da yok. Nitelikli, eleştirel, sözünü esirgemeyen hocaların artık üniversitelerde barınamadığı; bir imzadan dolayı hayatlarındaki her şeyin ellerinden alınabildiği koşullar hâkim. Fakat Ünsal Oskay gibilerin dekanlık yapabildiği zamanlarda, hocalar ve öğrenciler sermayenin bir kamu kuruluşuna el koymasına karşı birlikte direnebiliyordu. Bu yüzden o yazı, “Oskaylar artık yok. Biz de tepikimizi ancak duvarlarda dile getirebiliyoruz” diyor. ‘Ünsal Oskay was here’, nostaljik ama direnişsiz bir vedayı ifade ediyor. (Uraz Aydın)
Okulun öğrenci ve mezunları anlatıyor
Öğrenci başına bir polis
2007-2012 yılları arasında Gazetecilik bölümünde okurken Ünsal Oskay’ın izlerini silmek için olağanüstü bir çaba sarf ediliyordu. Dekan Yusuf Devran, bazı öğrenci ve öğretim görevlilerini sindirme çabası içindeydi. Bölüm birincileri yüksek lisans programlarına kabul edilmezken kendisiyle aynı siyasi görüşü paylaşan öğrenciler kabul ediliyordu. Okulumuzun bahçesinin bir kısmı Çevik Kuvvet polislerine ayrılmıştı, neredeyse öğrenci başına bir polis düşüyordu. (Fotomuhabiri Murat Şaka)
Anılar toprağa gömülecek
Ünsal Hocamızı hiç görmeden onun öğrencisi olduğumuzu hissetmemizin büyük sebeplerinden biri, onunla aynı mekâna ayak basabilmiş olmak. Yıkılan şey sadece okulumuz değil; Alim Şerif Onaran, Ünsal Oskay ve Kemal Sunal’la paylaştığımız anılarımız, belleğimiz. Kabullenmek istemiyoruz ama direniş ruhumuzu da kaybetmiş durumdayız. Seneler önce Ünsal Hoca’nın direnişleriyle satılmayan arazi, maalesef, bugünlerde üzerine yapılan binalarla binlerce öğrencinin anılarını toprağa gömecek. (Radyo, Sinema ve Televizyon bölümü öğrencisi Büşra Çam)
Yaşa, sev, dene, hayal et
Dersten çıktığınız zaman aklınızda bir aşk hikâyesi de, tarihin çok önemli bir karakterinin cümlesi de, sosyolojinin çok kadim bir felsefesi de kalabilirdi. Ben Ünsal Hoca’mın bende bıraktığı en derin izlere baktığım zaman hep şunu hissettim: “Yaşayın, sevin, deneyin, hayal edin.” Kendimi, ‘Ölü Ozanlar Derneği’ filmindeki öğrencilerden daha şanslı hissediyorum. (Türkiye Basketbol Federasyonu Medya ve İletişim Direktörü Barış Kuyucu)