Güncelleme Tarihi:
Ekibe katıldığım 12 Şubat’tan bu yana yemek dağıtım kısmındayım. Evlerinin önünde, çadır alanlarında kalanlar için koşulların ne kadar sertleştiğini gün gün görüyorum. Depremde sevdiklerini kaybetmenin ne demek olduğunu, izlemekle içinde olmanın farkını biliyorum. Bütün arkadaşlarım büyük bir istekle buradayız. Yetemeyeceklerinizi bilmek ne kadar yıkıcıysa, yoluna koyup yetişebildiğiniz her küçük zaferin verdiği enerji bir o kadar yüksek. Çoğunlukla uyumadan geçen gecelerde, herkesin kafasında elinden geleni yapabilmek var sadece.
Operasyonun başında yakın arkadaşım şef Yaren Çarpar var. Yaren İskenderunlu. Sabaha karşı babasının telefonuyla uyandığı andan itibaren ilk gece yetişebildiği kadar insanın boğazından sıcak bir şeyler geçirmek için nasıl uğraştığına şahidim. Afet menülerini Dünya Gıda Programı’nın (WFP) teknik danışmanlığını yürüten arkadaşımız Yalçın İnam’la birlikte düzenleyip Şişli Belediyesi’nden de destek alarak kabaca bir ihtiyaç listesi çıkardılar hemen. Sonra 12 kişilik gönüllü ekip ilk gece yola çıktı. Depremin ikinci gününde çorba servisine başlamışlardı bile. Sonra kiliseyi depo haline getirdiler. Bahçedeki açık ateşte,
10-12 bin kişiye yemek çıkarabildikleri bir sistem var şu an. Hem kilisede yemek veriyor hem de dağıtıma çıkıp ihtiyaç sahiplerine ulaşıyorlar. Hijyen konusu zorlu. Fiziksel ve psikolojik şartlar ağır. “Yaşadığımız duygu depremleri artçılardan daha fazla” diyen Çarpar’la konuştuk.
*Burada ikinci günde bu mutfağı kurabilmek sana neler hissettiriyor?
Bana iki gün beklememi söylediler fakat çok gecikecektik. Evet, afet bölgesi ama evine geliyorsun aslında. Ancak terk edilmiş olmak, toprağının seni bırakmaya karar vermiş olması kadar kötü bir şey yok. Korkular da var elbette, şehir güvenli değil. Antakya’ya henüz gitmeye cesaret edemedim. Düşünmeden çalışıyorum.
*Zaten herkes işini tamamlamayı düşünebiliyor bir tek...
Bu sayede kendimi bırakmıyorum. Yapabildiğim tek şey yemek yapıp dağıtmak ve bunu devam ettirmek. Yaşadığım duygu depremleri burada her gece sallandıklarımız kadar etkili üzerimde. Başkaları insanlığını yitirdiği için biz korumaya çalışıyoruz inadına. Bize ana-baba, toprak olunması gerekirken kendi yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Bir de geldiğimizden beri yanımızda olan kilise cemaati, cemaatten arkadaşlarımız var. Bu koşullarda birbirimizi ayakta tutmaya çalışıyoruz.
*İmkânsız görünen koşullara alışma hızımıza da çok şaşırıyorum...
Yola çıkarken 7 günlük liste yapmıştık. Anladık ki süreç çok daha uzun. Şimdi 12 kazan kaynıyor. Hemen organize olduk. Gelenlerin ped, tuvalet kağıdı gibi istekleri oluyor, çekinmeden alsınlar diye market gibi raflara dizdik.
*Gelen yardımlar, yapılan işler üzerine sen neler düşünüyorsun?
‘Yapılanlara minnettarız’ dendiğinde ben çok utanıyorum. Bu minnetlik bir şey değil ki; insanlık. Benim yaptığım iş buradaki insanların hayatta kalma çabasından ve dimdik duruşundan daha önemli değil. Bütün kavganın hiç olduğu bir andayım. Buraya gelen herkes büyük dersler alıyor. Alamayanlar da var. Bu iş üzerinden prim yapmak istemenin birinin evini yağmalamaktan farkı yok. Gideni de, kalanı da, kalıyormuş gibi yapanı da unutmayacak kimse...
‘Daha fazlasını yapmaya çalıştık, olmadı’
Şef Sinan Büdeyri
“Hep daha fazlasını yapmaya çalıştık, olmadı, yetmedi. Karamsarlık hissediyorum şu an...Tamamen kendi kendimize yön gösterdiğimiz için bizi ileride nasıl bir şey beklediğini bilmiyoruz. Bu operasyonu kurup ilk günden beri içinde olunca sonra ne olacağını da çok merak ediyorsun. Sahiplenme duygumuz çok yüksek. Devamını düşünerek işi yeni ekibe devrediyorum.”
‘Vereceğin yemeği düşünüyorsun sadece’
Şef Can Aras
“Ne kurmamız gerektiğini, neye ihtiyacımız olduğunu, hangi kapasiteye çıkabileceğimizi bilerek geldik. Birlikte olduğumuz insanlar güzeller, insan olarak iyiler, onları çok sevdim ve bu yüzden mutlu çalıştım. Tabii şartlar yıpratıcı, rüzgâr var, dışarıda pişiriyorsun her şeyi. Yıkama ve bulaşık şartları aşırı zor… ‘Yeterince yemek verebilecek miyiz’i düşünüyorsun sadece.”