Güncelleme Tarihi:
Büyük ebeveynlerin torunlarıyla kendi deneyimlerini paylaşıp onlarla birlikte keyifli zaman geçirdikleri ‘gramping’ akımı yaklaşan bayramda 9 günlük tatili nasıl değerlendireceğine karar veremeyenler için güzel bir fikir olabilir. Hem aile büyükleriyle yan yana hem de unutulmaz bir tatil; bir taşla iki kuş!
Gramping trendini ve böyle deneyimleri olup olmadığını sormak için rehber, turizmci ve seyahat yazarı Oğulcan Tatar’ı aradık. “Aile büyükleriyle yaptığım seyahatler benim için paha biçilemez bir zenginlik” diyen Tatar yaklaşan tatil dönemi için planını yapmış bile. “Turizmci olarak her misafirime en güzel duygu ve deneyimi yaşaması için elimden geleni içtenlikle yapıyorum ve zamanımın çoğu doğal olarak bu şekilde geçiyor. Misafirlerime yaşattığım duyguları çoğu zaman anneannem, annem ve ailemin diğer üyeleri için de yapmayı hayal ediyor ve mutlaka onlara vakit yaratıp beraber seyahatler planlıyoruz. Bu kapsamda önümüzdeki ilk seyahat, Adana’ya Girit’ten mübadeleyle gelen ailemin izinde, annem ve eşimle Girit’e gitmek olacak. Bu tarz seyahatleri planlamanın, seyahat deneyimleri yaşamanın ve sonra yıllar geçse bile fotoğraflara bakmanın manevi hissiyatı bambaşka. En son dünyanın bir ucu, Kolombiya’dan anneannem yaşlarında dört misafiri Kapadokya’da gezdirmiştim. Uçhisar’da yediğimiz yemekten sonra en büyük isteklerimden biri anneannemi Kapadokya’ya götürmek oldu. Henüz nasip olmasa da yakın zamanda o da planlarım dahilinde. İnsan sevdiklerine, aile büyüklerine vaktini bir şekilde yaratmalı. Ne yazık ki pişmanlığın fayda getirmeyeceği en büyük kayıp, zamandır” sözleriyle anlatıyor bu deneyimi neden bu kadar önemsediğini.
‘ASANSÖRE YAKIN ODA’
Turizmci olarak da büyükanne ve büyükbabasıyla seyahat eden misafirleri olduğunda ne tür hassasiyetlere dikkat ettiklerini soruyor ve ipuçları da istiyoruz böyle bir tur planlayanlar için. Oğulcan Tatar şunları anlatıyor: “Büyük aile üyeleriyle gelen misafirlerimiz oluyor. Otellerde asansöre yakın ve aynı zamanda kahvaltıya rahat ulaşabilecekleri odaları rezerve etmeye gayret gösteriyoruz. Aynı zamanda grup turlarında restoran menülerini de yine yaptıkları bir diyet varsa ona göre güncelliyoruz. Ben de kendi anneannemle birçok kez baş başa seyahat ettim. Fethiye ile memleketimiz Adana ve çevresinde yaptığımız seyahatlerde tabii en çok dikkat ettiğimiz şey, programın anneannem için yapılabilir olup olmadığıydı. Yürüme zorluğu çekenler için gidilecek restoranların arabadan indikten sonraki mesafesine dikkat ediyorum. Bir de gürültü ve ses kirliliği olan restoran ve otellerden de uzak durmaya çalışıyorum. Otel odasındaki yataktan daha önemlisiyse banyo oluyor. Yaşı büyük kişilerde banyonun ve tuvaletin rahat olması önemli. Büyükanne ve dedelerle yapılan seyahatler eş veya arkadaş gruplarıyla yapılan seyahatlerden birçok noktada ayrışıyor. Yaşı büyük kişiler olduğunda programın mutlaka onlara önceden söylenmesi ve onay alınmasını tavsiye ederim. Uzun süren araç yolculuklarında ihtiyaç molalarının daha fazla yapılması da önemli. Engelsiz müzecilik kapsamında Türkiye’de birçok müze artık görme, duyma, yürüme gibi engellere sahip bireyler için alternatifler sunuyor. Gitmek istediğimiz müzeleri önceden arayıp yürüme zorluğu çekenlere nasıl yardımcı olabileceklerini de soruyorum. Havalimanları büyük ama birçok havalimanında tekerlekli sandalyeyle uçağa kadar ücretsiz yardım alabiliyorsunuz.”
‘TORUNLAR ÇİÇEK GİBİDİR’
Oğulcan Tatar’ın anneannesi Sevgi Ülünçer de torunuyla yaptığı seyahatleri anlatırken o anları tekrar yaşayıp mutlulukla doluyor ve şunları söylüyor: “Hani bir tohum atarsınız da çiçeklenir ya, işte torun da öyle bir şey. Evlatlarınızdan bir parça, elinizde çiçek gibi gün gün büyüyor. Bir gün geliyor onunla arkadaşlık edebiliyor, sohbet ediyor, seyahatlere gidebiliyorsunuz. Ben hem anneanne, hem babaanne ve tabii başta anne olarak çok mutluyum. Oğulcan benim ilk torunum, torun sevgisini ilk kez onunla tattım. Elimde bir çiçek gibi büyüttüğüm Oğulcan gururumuz oldu hep. Başarıları beni mutlu ederken bir gün aniden gelip ‘Haydi Adana’ya gidiyoruz’ dedi. Uçakla gittik, Adana’nın bütün güzelliklerini gezdirdi, muhteşem yemekler yedik, hepsini bir anı olarak kaydettik. Bu seyahat öyle güzeldi ki sonra yine bir sürpriz yaptı bize. Bu kez annesini de alıp üçümüz Fethiye’ye gittik. Ama asıl sürprizi de yolda yaptı. Ben lavantaları çok severim, Isparta’nın Lavanta Köyü’ne götürdü. Çılgınca lavanta ürünleri aldık, çok güzel bir yerde konakladık. O seyahatin sürprizleri boldu. Benim doğum günümdü. 1.800 metreye Babadağ’a çıkardı bizi teleferikle. Zirveye çıkarken sürpriz pasta, yemek hatta ben de elime mikrofonu alıp şarkı söyledim. Ne keyifti… Canım torunum Oğulcan yaşattı bunları bana. Ne mutlu ama kelimeler yetersiz anlatmaya.”
‘BİRLİKTE YILDIZLARI İZLEDİK’
Hepimiz büyükanne-büyükbabayla seyahate gidecek kadar talihli olmayabiliriz. Ama bizim çocuklarımızın fırsatı varken ebeveynler olarak bu fırsatları sağlayabiliriz. Helikopter pilotu ve Hürriyet Seyahat gezgini Melih Daşgın’ın tecrübesi de etkileyici çünkü talep minik oğulları Mete’den gelmiş. Bakın tecrübelerini nasıl anlatıyor: “Üç kuşak tatil çok ilginç bir deneyimdi. Biz bunu hep birlikte bir doğa seyahatinde ilk kez tecrübe ettik. Alıştığımız çekirdek aile düzenimize büyükanne ve büyükbabayı dahil etmek oğlumuzun fikriydi. Hayali, konaklayacağımız dağ evinde hep beraber kalmak, gündüzleri ormanda yürüyüş yapıp akşamları yıldızları seyretmekti. Bu düşüncesi de büyükleri davet etmemizdeki en büyük etken oldu. Tokat’ın Niksar ilçesinin Çamiçi Yaylası’nda, çam ormanları içinde bir dağ evinde konakladık. Başta büyükanne ve büyükbabanın ihtiyacı ve tabii bizim için de iyi olacağı için temiz havada, huzurlu bir tatil yapma fikriyle burayı seçtik. Kalabalıktan uzak, biz bize kalacağımız bir yer olması da önemliydi.
Tatilimiz beklentilerimizin üzerinde geçti. Her sabah erkenden kalkıp patikaları takip ederek, ormanın derinliklerinde yaptığımız sabah yürüyüşleri, oğlumuzun büyükanne ve büyükbabası hakkında ‘yaşlılar ama onlar da uzun süre yürüyebilir ve bizimle birçok şeyi yapabilir’ düşüncesini pekiştirdi.
Doğadaki ağaç ve çiçekleri büyükbabasından öğrenmek çok hoşuna gitti, büyükannesinden böğürtlen toplamayı öğrendi, nasıl yetiştiğini ilk ondan dinledi. Derelere ayaklarımızı sokmak sadece ona değil, hepimize iyi hissettirdi. Yürüyüşlerin ardından kaldığımız evde, gelirken aldığımız yöresel ürünlerle yaptığımız kahvaltıların tadı hâlâ damaklarımızda. Yanımızda götürdüğümüz kutu oyunlarında küçükten büyüğe herkesin kazanma azmi çok keyifliydi. Akşamları hep birlikte izlenen yıldızlar ve beraberindeki sohbetlerimiz unutulmazdı. Üç kuşak seyahat için doğa seyahati mutlaka tekrarlayacağımız bir tatil konsepti. En kısa zamanda denemenizi tavsiye ediyorum.”
Büyükanne Saadet Dabakoğlu da bu tatili torunu Mete gibi unutulmaz anıların arasına kaydetmiş. Saadet Anneanne’ye bu tatilde yaşananları sorunca şunları söylüyor: “Çocuklarımız ve torunlarımızla yaptığımız tatiller bize de enerji ve mutluluk veriyor. Çamiçi Yaylası’ndaki tatilimizde Mete ile birlikte yürümek, çiçekleri koklamak, kelebekleri, kaplumbağa ve salyangozları yerinde görmek, kuş sesleriyle dereden akan suyun sesini dinlerken ailece çaylarımızı yudumlamak bizi mutlu etti. Torunlarımızın da hem eğlenip hem öğrenmesi, öğrendiklerini bizimle paylaşması da ayrı bir güzellik.”
‘SEYAHAT SIRASINDA ANNEANNEMLE ARAMIZDAKİ JENERASYON FARKI AZALIYOR’
Gramping akımı, gramping akımı olmadan da bu tarz tatiller yapmayı âdet edinmiş biriyle tanıştıralım sizi: Şef Bengi Kurtcebe. Anneannesi Meral Kurtsan ile yaptığı Münih seyahati sonrası sosyal medyasında paylaştığı “Anneannemle vakit geçirip yeni şeyler keşfetmek inanılmazdı” hikâyesiyle dikkatimizi çeken Bengi Kurtcebe’yi arayıp bu deneyimini konuştuk. Anneannesiyle seyahat etme fikrinin nasıl ortaya çıktığını sorduğumuzda anlıyoruz ki bu ikili zaten hep birlikte seyahat ediyor.
“Büyük ihtimalle ilk seyahatlerim bile zaten onunla olmuş olabilir. Dedem ve anneannem gezmeyi çok seven, bütün dünyayı gezen insanlardı. Gerçekten birer dünya meraklılarıydılar. Çocukken yurtdışına çıkmazdık, fakat Türkiye içinde nereye gittilerse, biz de onlarla giderdik. Anneannem ve dedemle ilk yurtdışı yolculuğum Özbekistan ve Türkmenistan gezimiz oldu. Galiba 13 yaşındaydım ve bu hayatımın en ilginç gezilerinden biriydi. Pek çok seyahatimiz oldu. Özellikle İzmir çevresinde çok gezdik. Fakat asıl olay şu şekilde gerçekleşti: Dedemi kaybettikten sonra anneannemle biz daha çok yakınlaştık. Ben ona çok vakit ayırmaya başladım” diye anlatıyor ailece seyahat etme alışkanlığının zamanla nasıl dönüştüğünü Bengi Kurtcebe. Peki, seyahatleri kim planlıyor derseniz, yolculuklarda anneanne Meral Kurtsan’ın isteklerini öncelikli görüyor Kurtcebe ve şunları anlatıyor: “Öncelikle onun gitmek istediği bir yer var mı diye soruyorum. Yani istediğim bir yere anneannemi yanımda götürmüyorum çünkü zaten beklentilerimiz, zevklerimiz ve jenerasyon farkı nedeniyle tatil yapışımız ve tatil anlayışımız çok farklı. Anneannem bu aralar açıkçası daha çok şehir meraklısı. Biz en son Münih’e gittik. Ondan önce Fas’a gitmiştik.”
‘KAHVALTI ÖNEMLİ’
Aile büyükleriyle tatil yapmayı düşünenlere çok önemli birkaç önerisini de paylaşırken şunları anlatıyor Kurtcebe: “Oteliniz merkeze yakın olsun; böylece uzun mesafe yol kat etmek zorunda kalmazsınız. Dükkânlara ve tarihi yerlere yakın bir konum tercih etmek, biraz yürüyebileceğiniz bir yerin olması da önemli. Bir de kesinlikle merdiven, asansör gibi ayrıntılara dikkat edilmeli. Bizim için en önemli şeylerden biri de otelin kahvaltısı. Anneannemin her sabah kruvasan sırasında bekleyecek enerjisi olamayabiliyor. Bu yüzden sabahları sıcak çayın ve hızlı bir kahvaltının hazır olması gerekli. Ayrıca odaların iç dizaynına da dikkat ediyorum. Odada dinlenebilecekleri bir alan olması, çay içebilecekleri bir köşenin olması önemli. Bu şekilde mutlu ve rahat hissediyorlar kendilerini.”
Anneanne-torun arasında kuşak farkı var ama ortak zevkleri de var. Bu durumu şöyle anlatıyor Kurtcebe: “İkimiz de yürümeyi seviyoruz. Tabii anneannem artık biraz daha yavaş. O da fotoğraf çekmeyi çok seviyor, benim gibi. Güzel fotoğraflar çekiyoruz ve ilginç binalara bakıyoruz. İkimiz de dükkân gezmeyi çok seviyoruz. Özellikle Avrupa’daysak büyük alışveriş merkezlerinde değil de küçük, düzayak ve güzel dükkânlarda gezmeyi tercih ediyoruz. Farklı kıyafetleri denemeyi seviyoruz. Yemek yemeyi çok seviyoruz. Aslında yemek yemeyi değil, farklı lezzetler tatmayı... Bir de tabii ki çay saati ve çay içip muhabbet etmek. Rahat bir yerde uzun uzun muhabbet edip hiçbir yere yetişmeden birbirimizin keyfini çıkarmak bizi tatilde çok mutlu eden şeylerden biri.”
Tabii ki farklı alışkanlıkları da varmış; “Ben olabildiğince hafif seyahat etmeyi tercih ediyorum. Cep telefonu, kredi kartı ve kimliğim iç cebimde veya sırt çantamda. Anneannemse çanta içinde çanta ve bir çanta daha taşımaktan hoşlanıyor. O yüzden biraz zorlanıyoruz. Bir de tabii ki ben sabah çıkıp akşama kadar gezebilirken anneannem öğlenleri dinlenmek istiyor. Genellikle ikimizin de gitmek istediği yerleri belirleyip sabah bir tur yapıyoruz, akşamüzeri bir tur daha yapıyoruz” diyor.
Bu seyahatler anneanne-torun arasında belli ki birçok şeyi değiştirmiş, bunu da “Seyahat sırasında anneannemle aramızdaki jenerasyon farkının azaldığını düşünüyorum. İnsanları bir araya getiren bir keşif alanı var ve bu bizim büyüklerimiz için de geçerli.
Aramızda jenerasyonlarca fark olsa da karşılaştığımız yeni şeylerde verdiğimiz tepkiler o kadar benzer ki, birbirimize çok şey öğretiyoruz. Ben onun hayatı hakkında ayrıntıları öğreniyorum. Ailemin değerlerini tekrar öğreniyorum. Anneannemle seyahat etmenin bana kazandırdığı önemli derslerden biri, farklılıklarımıza rağmen yeni deneyimler yaşadıkça birbirimize daha da yakınlaşmamızın mümkün olduğunu keşfetmek oldu. Başka bir önemli dersse, hayatta satın alabileceğimiz en değerli şeyin, birlikte geçirilen zaman ve özel anlar olduğunu anlamak. İnsan, geçmişini ve ailesini bilmeden bazen kendiyle ilgili bazı şeyleri keşfedemiyor. Anneannemle vakit geçirdiğimde kendimle ilgili yeni şeyler keşfediyorum ve şaşırtıcı bir şekilde ne kadar çok benzediğimizi görüyorum. Bu deneyimi erken yaşta keşfettim ve herkese bunu tavsiye ederim” sözleriyle anlatıyor Bengi Kurtcebe.