Güncelleme Tarihi:
Ataköy’deki Sinan Erdem Spor Salonu’nda bir akşamüstü... A Milli Kadın Basketbol Takımı antrenmanda... Sporcular antrenörlerinin “Koş!” komutuyla beraber tek tek sahanın bir ucundan diğer ucuna ‘uçuyor’. Dikkatlerini o kadar vermişler ki sahanın dışına dönüp bakmıyorlar bile... Onlar, yaz tatili döneminde, koca bir sezonun mental ve fiziksel yorgunluğu hâlâ omuzlarındayken yoğun bir kamptalar. Birçok arkadaşları tatil yaparken ya da bireysel eksikleri üzerine çalışırken onların gündeminde, İspanya’da dün başlayan 2018 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası var.
1987’de kaldıkları yerden devam... Özellikle ilk senelerde hep kaybettiler. Elemelerde başarısız olunca Avrupa Şampiyonalarına katılamadılar, Dünya Şampiyonası ve Olimpiyatlar da bir hayalden ibaretti. O milli takımın oyuncularından biri, Zeynep Gül Ene’ydi. Bugün A Milli Kadın Basketbol Takımı’nın menajeri olan Ene, dönemin en iyi tanıklarından biri: “Beşiktaş’ta ve Galatasaray’da oynarken ya şampiyon oluyorduk ya da ikinci... Buna rağmen, ne yaparsak yapalım, kadın sporcu olarak her zaman milli takımlarda ikinci planda olduğumuzu hissettim. Bize hep ‘Siz bir başarılı olun da ondan sonra size yatırım yaparız’ deniyordu. Mesela biz erkek milli takımının formalarını giyiyorduk, bize ayrı forma yapılmadı. Erkekler beş yıldızlı otelde kalırken, biz üç yıldızlı otelde kalıyorduk. Onlar maçlara direkt uçuşla giderken, biz daha ucuz diye üç aktarmayla gidiyorduk. Bu yıllarca böyle devam etti. Onlar bir yılda 15 milli maç oynarken, biz üç maça çıktığımızda ‘Siz bu sene çok maç oynadınız’ deniyordu.”
Tuğce Canıtez, çok çalışsalar da İspanya’da emeklerinin karşılığını alacaklarını söylüyor.
A Milli Kadın Basketbol Takımı’nın hikâyesi, yarışa çok geriden başlayıp arayı kapatmak için çok çalışan bir takıma yaraşır türden... 2011’de Polonya’da düzenlenen 33. Avrupa Şampiyonası, önemli bir tarih mesela. Finalde Rusya’yla oynayıp Avrupa ikincisi oldular. 2012’de Olimpiyat beşinciliği, 2013’teki Avrupa Şampiyonası’nda bronz madalya, 2014 FIBA Kadınlar Dünya Şampiyonası’nda dördüncülük derken hep yukarı doğru giden bir ivme yakaladılar.
Şimdi hedeflerinde İspanya’dan madalyayla dönmek var. Zeynep Gül Ene, “Başka bir milli takımımız yok. Kadın basketbolu, ülkemizde hak ettiğinden daha az bilinen bir spor branşı. Oysa sporcular inanılmaz emek veriyor. Birçoğu Avrupa kupalarında da oynuyor, sezonun yorgunluğunun ardından bizimle kamp yapıyor. Aylarca evlerine gidemiyorlar, sosyal hayatları kalmıyor. Bu çok önemli bir fedakârlık. Tek isteğimiz, Tenerife’de bu emeğin karşılığını almak” diyor.
Koç onlardan çok ‘Memnun’
Şampiyona öncesi koç Ekrem Memnun’la da konuştuk. “Kadın basketbolunun seyircisinden çok, takipçisi var. Sosyal medyadan, televizyondan takip eden bir grup var ama salona gelenlerin sayısı az. Kadın basketbolu için iletişimin daha iyi yapılması gerektiğini düşünüyorum” diyen Memnun bir anısını anlatıyor: “Galatasaray’da çalıştığım dönem, ‘Eurolig şampiyonu’ olduk. Bu, bir Türk takımı için ilkti. Ondan sonraki ilk maçımızda sadece yedi bilet satılmıştı, çok üzülmüştüm. Kadın basketbolu daha mı az destekleniyor yoksa oyun mu daha az seviliyor, bilmiyorum. Herkesin sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Antrenörlerin, yöneticilerin, kulüplerin ve pazarlama ekiplerinin... 30 senelik antrenörüm. Kaba bir hesapla, kulüplerin basketbol okullarına gelen çocuklar, anne-babaları, kardeşleri ve 1-2 arkadaşı derken 150 bin kişiye dokunmuş oluyoruz. Biz 150 bin kişi içinden bir kulübün kadın takımını takip edecek 1500 kişi çıkarabilirdik!”
Milli takımın en küçüğü, 18 yaşındaki İlayda Güner. Güner, asosyalliğini kırması için basketbola gönderilmiş. Şimdi daha kolay arkadaş edinen biri olduğunu düşünüyor. Tilbe Şenyürek ise onu en mutlu eden şeylerden birinin, dolu bir tribün karşısında oynamak olduğunu anlatıyor. Peki, tribün her zaman dolu mu? Hayır... Şenyürek’e göre Ankara’da oynanan milli takım maçlarında tribünler İstanbul’a göre daha çok dolu olsa da kendilerine şunu sormadan edemiyorlar: “Sosyal medyadan destekliyorlar, o zaman maça gelen seyirci sayısı neden bu kadar az?” Şenyürek, erkek basketbolculara gösterilen ilginin çok daha yüksek olduğu görüşünde: “Bunun üzüntüsünü yaşıyoruz. Cinsiyetçilik demek istemiyorum ama erkek basketbolunun daha eğlenceli olduğunu söylüyorlar. Bence basketbolun kadını-erkeği yok. Biz de aynı eforu ortaya koyuyoruz. Turnuva kaçırmadık, mutlaka çeyrek finali görüyoruz, ilk beşteyiz. Başarılı olduğumuzu düşünüyorum.”
Olcay Çakır Turgut, basketbol aşkına 12 yaşında ailesinden ayrılıp Manisa’dan İstanbul’a taşındı.
‘Benim işim de bu’
Fenerbahçe’de oynamak için 12 yaşında ailesinden ayrılıp Manisa’dan İstanbul’a gelen Olcay Çakır Turgut’un da bu konuda söyleyecekleri var: “Ev hanımı olmamız gerektiğini düşünenler var. Ama benim işim de bu ve çok büyük başarılarımız var. Erkekler daha fazla destek ve ilgi görüyor. Bazen ‘Ülkemizi iyi temsil etmiyorsunuz, size verilenleri hak etmiyorsunuz’ yazanlar oluyor. Bu yorumlar kırıcı. Sanki kötü bir şey yapıyormuşuz gibi hissettiriyorlar. Çabalıyoruz, emek veriyoruz.” Turgut, kendisine sürekli “Ne kadar şanslısın, bütün ülkeleri geziyorsun” dediklerini de söylüyor. Peki, gerçekten öyle mi? Fenerbahçeli sporcu Tuğçe Canıtez anlatıyor: “Gittiğimiz ülkede sadece basketbol salonunu görüyoruz. Günün geri kalanı yolda, uçakta ve sahada geçiyor. Bir markete gidersek işte o ekstra oluyor.”
“Sporcuyu ne kadar çok koşturursam o kadar iyi olur” anlayışı geride kaldı
Milli Takım sporcuları arasında 7 Mayıs’tan beri kampta olanlar var. Bazı günler yoğun, bazı günler daha hafif antrenmanlar tercih ediliyor. Yıllar içinde antrenman sistemi de iyileşti. “Sporcuyu ne kadar çok koşturursam o kadar iyi olur” anlayışı geride kaldı. A Milli Kadın Basketbol Takımı, iki yıldır ‘catapult’ adlı bir aletle çalışıyor. Bu, içinde GPS olan bir yelek. Antrenmanda oyuncu kaç metre koşmuş, kalbi kaç atıyor, tüm ayrıntılar monitörde görülüyor. Sporcular, antrenman sonrası soğuma hareketlerini yapıyor. Küçük bir hatırlatma: Türkiye’nin maçları TRT SPOR’dan naklen izlenebilir.