Güncelleme Tarihi:
Yazın son demleri olduğuna asla inanmayacağınız sıcaklıkta bir gün. Mekân, İstanbul’un en güzel manzaralarından birine sahip otelin bahçesi. Birazdan röportaj yapacağım Doktor Öz’ü bekliyorum. Ağırlığını turistlerin oluşturduğu avluda birdenbire bir hareketlenme... “Herhalde bir dizi yıldızı girdi içeri” diye düşünüyorum. Bir bakıyorum ki ‘Oz Büyücüsü’ymüş gelen...
Millet selfie telaşıyla sıraya girerken benden ilk izlenimler: Üst-baş yine jilet gibi. Çöl sıcağında gömleği buruşmayacak, saçı bozulmayan sayılı seçilmişlerden. İnsanın içinden “Acaba ben de mi daha çok brokoli, kinoa filan yesem, yogaya yazılsam mı?” fikirleri geçiyor. Turistlerin ilgisine ara verip, yanıma geliyor. Röportaj yapalı aradan bir yıl geçmiş. İlk sorduğu soru “Hâlâ o kadar çok kola içiyor musun?” oluyor. Böyle bir hafıza gücü... Yok yok kesin yiyorum o kinoayı...
◊ Her yerde rock yıldızı gibi karşılanmak nasıl bir his?
-Bu büyük bir onur ama beraberinde büyük bir sorumluluğu da birlikte getiriyor. Herkes izliyor beni. Bana güvendikleri için. Büyük bir yükümlülük, sanki sürekli sınavdan geçiriliyor gibisiniz.
◊ Ülkemizde de çok meşhursunuz ama Amerika’da ciddi bir ‘Ozmania’ var. Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz, Amerikalı mı, Türk mü?
-Türk tarafım bir hayli baskın. Bunu gururla taşıyorum. Yeniköy’de büyüdüm, ailemin evine gelip, Boğaz’a baktığımda her seferinde hayran kalıyorum. New York’a döndüğümde en çok o manzarayı özlüyorum. Amerika’daki evimizin seçimini bile ona göre yaptık. Hudson Nehri’nin hemen kıyısında, şehri görüyor. Bir parça da olsa Boğaz’ı hatırlatsın diye taşındım oraya. Aynı olmamakla birlikte, andırıyor.
◊ Hayatınızın ne kadarı Türkiye’de geçti?
-18 yaşına kadar Türkiye’deydim. Hayatımın dörtte biri burada geçti. Yılda en az bir kere gelip arayı kapatmaya çalışıyorum.
◊ Kendinizi buraya en çok ait hissettiğiniz anlar neler?
-Bir kere hayata karşı çok tutkuluyum. Bunu ülkemden aldım. Dışarıda zaman geçirmeyi, denizi severim. Bir de yemek zevklerim tamamen buraya ait. Sağlığımı Türk olmaya borçluyum, çünkü doğal beslenmeyi çok severim. Bazı ülkelerin kültüründe ağır, soslu yemekler vardır. Ben yemekle hokkabazlık yapılmasından hiç hoşlanmam. Net ve doğal yemek severim: Izgaralar gibi, zeytinyağlılar gibi.
◊ Hiç kaçamak yapıyor musunuz, börek ya da kokoreç yiyor musunuz mesela?
-Hayır sevmiyorum öyle şeyleri. Benim kaçamaklarım genelde tatlıyla. Tavukgöğsü çok severim. Badem ezmesine dayanamam hiç. Sokakta satılan haşlanmış mısırı severim. Fındık da çok yiyorum.
◊ Yine sağlıklı şeyler söylüyorsunuz. Ben “baklava, mantı görünce dayanamam” türü yanıtlar bekliyorum ama...
-Mantıyla aram yok ama kebap seviyorum... Çöp şiş favorim. Ama en çok pirzolayı seviyorum. Etlerimiz çok iyi, balıklarımız da güzel. Mesela lüfer enfes.
◊ Bir doktora sormak abes ama içkiyle aranız nasıl? Rakı seviyor musunuz mesela?
-Fazla içmem ben aslında. Ama içseydim, bir kadeh içkinin yanında mutlaka bir bardak su içerdim. Böylelikle ertesi gün perişan olmazdım. Akşamdan kalma olayı alkolün beyin hücrelerini kurutup şişirmesinden kaynaklanıyor. Su içerseniz o dolaşım dengelenir, baş ağrısı çekmezsiniz.
◊ Türk kahvesi?
-Çok seviyorum. Az şekerli içerim. Kahvenin tadını seviyorum şekerle bozmuyorum. Hatta size bir sır vereyim: Kahveyi az hindistancevizi yağı ile karıştırıp için. İçindeki kafein miktarını düşürür ve iştahınızı kapar. Hafta sonları içiyorum, beş altı saat hiç acıkmıyorum.
◊ Günlük rutininiz nasıldır?
-Hafta içi çok aşırı organize yaşıyorum. Sabah altıda kalkıyorum, 15 dakika yoga ve meditasyon yapıyorum. Sonra duş, iş... Her gün saat yedide toplantım vardır. Saat 9’da stüdyoya ya da hastaneye gidiyorum. Öğle yemeğimi sağlam yaparım, saat yediden sonra yemek yemem. 10 buçukta yatarım. Akşam yemeğim de hafiftir. 12 saat midemi boş bırakmaya çalışırım. Bunu herkese tavsiye ederim; metabolizmayı hızlandırır ve daha iyi uyursunuz. Mesela yakın arkadaşım Hugh Jackman, senelerdir bunu yapar.
◊ Ne kadar yakınsınız Jackman’la?
-Yakınız. Birlikte çok maça gideriz, Super Bowl’u izleriz.
◊ Sizin futbolla aranız nasıl?
-İyi bir futbol izleyicisiyim. Amerikan futbolu oynadım üniversitede... Erenköylü olduğum için de Fenerbahçe taraftarıyım.
Ne yapın ne edin, evlenin
◊ Yaz bitiyor ama düğün dernek telaşı tam gaz sürüyor. Evlilik ömrü uzatır mı yoksa insan doğasına aykırı mı?
-Tabii ki ömrü uzatıyor, bu bilimsel olarak da kanıtlanmış bir şey. Birlikte yaşayan karı-kocalar daha uzun yaşıyor. O ‘bağlılık’ hissi, o dayanışma ömrü uzatıyor. İlla imza atmak da şart değil, o bağlılığı kurmak şart. Bak senin de parmağında yüzük görmüyorum. Neden evlenmedin? Bu yaptığın sağlıklı değil...
◊ Kısmet meselesi değil mi sonuçta?
-Bunlar bahane. İstersen yaparsın. Sana bir sene veriyorum. Bir daha geldiğimde parmağında yüzük görmek istiyorum.
◊ Hayırlısı... Evlilik sonuçta monotonluk yüzünden hayatı daha sıkıcı bir hale sokmuyor mu sizce?
-Şöyle anlatayım: Eşimle 38 senedir evliyim. Ama asla aynı kadınla evli değilim. Lisa değişti çünkü, hatta dört beş defa değişti. İnsan yedi senede bir kendini yenilemeli.
◊ Ne yönde?
-Her yönde. Evlendiğin gün erkek hayatının kadınını bulduğunu zannediyor. Ama kadın evlendikten sonra değişmek istiyor. Erkek de onun ritmine ayak uydurmak için takip ediyor. Kadın da evlenirken, “Hayatımın erkeğini buldum” demiyor. Onun neye dönüşebileceğini, potansiyelini gördüğü için evleniyor. Onu kendi yaratıyor bazı yönlerden. Sonuçta erkek, kadının değişmesini istemiyor ama kadın değişiyor. Kadın erkeğin değişmesini istiyor, erkek değişmek istemiyor. Buna rağmen ya beraber yaşlanacaksın ya da ayrılacaksın. Ayrılmamak için yedi senede bir değişerek, evliliğe hayat vermen, yenilemen gerekiyor. Bu iş için de geçerli.
◊ Yedi senede iş mi değiştirelim?
-Mutsuzsanız evet. İçinde bulunduğunuz işyerinden memnun değilseniz değiştirin. Mesleğinizden de memnun değilseniz, kariyer değişikliği yapmaktan çekinmeyin. İnsanlar köpekbalığı gibidir, hareket etmezse ölür.
30, 40 VE 50 YAŞ İÇİN ALTIN TAVSİYELER
◊ 30 yaş ve 50 yaş kadınlar için verebileceğiniz en iyi tavsiyeler ne olurdu?
-50 ile başlayalım: Menopoz sonrası hormon kullanmaktan çekinmeyin. Cinsel hayatınızı, uykunuzu koruyabilirsiniz. O yaş grubunda kas miktarı düştüğü için eskisi kadar yemek yemeyin. Kalan kas miktarını da koruyun. Spor yapın; yoga, pilates yapın ya da halter kaldırın. 30 yaş kadınlar için verebileceğim en iyi tavsiye anne olmak için 35’i beklememeleri. Eğer hazır hissetmiyorsanız ya da iş hayatınıza yoğunlaşmak istiyorsanız da yumurtalarınızı dondurun. Son derece basit bir işlem, sonra 55 yaşında bile anne olabilirsiniz. Bir de kadınlarda bu yaşlarda ortaya çıkan panik atak ve anksiyete artmaya başlar zaman içinde. Anti-depresana abanmayın. O birkaç aylık bir çözümdür. Hayat içinde canınızı sıkan şeylerle yüzleşin ve onları değiştirin. Kolay olmadığını biliyorum ama imkânsız da değil.
◊ Peki erkekler?
- Genç erkekler kendilerini heykel gibi görüyorlar. Ama o heykel bir gün düşecek: Ya eşiniz sizi terk edecek, ya bedeniniz eskiyecek ya işiniz istediğiniz gibi gitmeyecek. Panik yapmayın, halledersiniz.30’lar erkek için çok önemli değil, zaten 40’a kadar testesteron zehirlenmesinden mantıklı düşünemiyorlar. 40’tan sonra hayatı anlıyorlar durum böyleyken. Fiziksel anlamda verebileceğim tavsiye kilo konusu... Erkeklerin kilo vermesi, kadınlara göre daha kolaydır: 40’tan sonra kilonuzu korumak için daha fazla spor yapmayın, sadece daha kaliteli beslenin. İncecik olmak şart değil, amaç şişman olmamak.
İDEAL TATİL SÜRESİ KESİNTİSİZ BİR AY
◊ Şu an bayram tatilindeyiz. Sizce ideal tatil süresi ne kadar?
-Bir ay. İmkânı olan bir ay kesintisiz tatil yapmalı. Ancak öyle deşarj olabilir insan, tamamen koparak.
◊ Bir ay iddialı bir süre. Daha kısa tatile çıkma imkânları olanlar için verebileceğiniz tavsiye var mı?
-Farkındayım ama mümkün mertebe savaşın bu hakkınız için. Ben öyle yapıyorum. Ama mümkün değilse, tatilinizi daha kaliteli hale getirin. Eğer çalıştığın işte bedeninizi kullanıyorsanız, izin gününde beyninizi kullanacağınız aktiviteler yap. Eğer beyniniz ön plandaysa, bedenini kullanacağınız aktiviteler yapın. Bir de meditasyon yapın mutlaka. Sadece tatilde değil, her gün. Beş dakika bile olsa yapın. Gerekirse işte tuvalete gidin orada yapın. O kadar faydasını göreceksiniz ki...
◊ Sizin için kusursuz tatil nedir?
-Türkiye’de geçirdiğim zaman. Geçen ay ailemle tekneyle mavi yolculuğa çıktım. Her gün sabah güneşle uyandım, yogamı yaptım. Sonra teknede küçük küçük gürültü yaparak eşimi, çocukları uyandırdım, onlarla kahvaltı yaptık...
◊ Klasik baba stratejisi...
-Tabii, her zaman işe yarar. Zaten tatile ailemle olmak için çıkıyorum, ne kadar çok görsem onları o kadar iyi. Onlarla yemek yemek, sorularını cevaplamak yeri geldiğinde kavga etmek.
◊ Kavga mı?
-Tabii... Ciddi bir şekilde değil ama... Kızlar babalarını kızdırmaktan zevk alırlar, böylelikle imtihan ederler bizleri. Sınırları böyle öğrenirler. “Beni seviyor musun baba?” Hep bunu test ederler.
◊ Siz nasıl babasınız?
-Çok saygılı bir babayım. Ve onlardan beklentilerim çok fazla. Bence iyi bir baba olmanın altın kuralı, çocuklara onları çok sevdiğini hissettirmek. Bazı babalar çok sever ama hissettirmez.Ben hissettiriyorum. “Sana saygı duyuyorum, seviyorum ve sendeki potansiyeli görüyorum. Senin için yüksek beklentilerim var, çünkü hayata tutunman için ihtiyacın olan her şeyi sağladım. Şimdi sen de hayatın senden beklentilerini yerine getir. Sağda solda oyalanma. Kaderine sahip çıkmazsan, sonra mutsuz olursun” diyorum. Mükemmeliyetçi miyim? Belki evet.
◊ Sizi en çok ne sinirlendirir peki?
-Zamanımın çar çur edilmesi. Vaktim çok yok benim, sabahtan akşama kadar köpek gibi çalışıyorum. Çalışmayı da seviyorum. Ama gereksiz zamanımı harcarlarsa çok sinirlenirim. Lüzumsuz bir çekim, yetersiz konuklar vesaire... Deli eder böyle şeyler beni.
HÜRRİYET YAZARI OLMAK...
Benim küçüklüğümle ilgili hatırladığım şeylerden biri de Hürriyet okumak. Her zaman evimizdeydi. Bazen sayfaların üstü birbirine yapışık olurdu, onları kalemle açmak en büyük zevklerimden biriydi. Şimdi hava atıyorum bu gazetenin yazarı olduğum için, gurur duyuyorum.
‘The Dr. Oz Show’ hafta içi her gün saat 19.30’da D-Smart 20. kanaldaki MaxSmart Premium HD’de yayınlanmaktadır.