Güncelleme Tarihi:
Emre Erdoğan, İzmirli. Çeşme’de yaşıyor. Ortağıyla bir spor salonu var. Kimi zaman orada, kimi zamansa aile işletmesi olan restoranlarında duruyor. Ancak 32 yaşındaki bu adamın aslında kendisininkine benzer hayatı olanlardan büyük farkı var.
O, dünyada çok az sayıda kişinin başarabildiği bir hedefe ulaşmak için durmadan çalışıyor. Her gün sabahın köründe kalkıyor. Mevsim farkı göz etmeden denizde kilometrelerce antrenman yapıyor. Buz gibi sularda yüzüyor.
Bunu neden yaptığını şöyle açıklıyor: “Türkiye’de Aquamasters yarışlarına katıldım. Marmaris, Datça, Kaş, Bodrum’da birinci oldum. Türkiye şampiyonluklarına katıldım. Kupalar kazandım. Çanakkale Boğazı’nı geçtim, birinci oldum. Datça Kış Kupası’nı da kazandım. Türkiye’de kupalar alıyoruz ancak bunlar dünyada bir şey ifade etmiyor. Amacım, dünyanın en zor yedi denizinde Türk bayrağını dalgalandırmak...”
Bu en zor yedi parkur, Dünya Açık Su Komitesi tarafından belirlenmiş durumda. Erdoğan bu parkurları tek tek yüzerken en iyi sürelere de imza atmak istiyor.
Macera 2015’te başladı
Erdoğan, ‘Oceans Seven’ için önce Cebelitarık Boğazı’ndan başladı. 30 Eylül 2015’te 17 kilometrelik boğazı 4 saat 40 dakikada geçmeyi başardı. Su sıcaklığı 16-18 derece aralığındaydı. Denemesinde üzerine koruyucu bir kıyafet giymedi.
Sonra Manş Denizi’ni (İngiliz Boğazı) geçti. 36 kilometrelik etabı, akıntı nedeniyle 45 kilometre yüzdü. 18 Temmuz 2016’da tamamladığı bu parkurda ‘yılın en hızlı erkek yüzücüsü’ seçilerek bu unvana sahip ilk Türk sporcu oldu.
Şimdi Oceans Seven’ı bitiren en hızlı sporcu olmak istediğini anlatan Erdoğan, “Manş’ı 14-15 saatte geçiyorlar, ben dokuz saatte geçiyorum” diyor.
Erdoğan, Manş Denizi’ni geçerken dakikada 78 kol ortalamasıyla yüzdü. Toplam 40 bin kulaç attı, durmaksızın. Soğuk suyla mücadele etti. Hatta yarı yolu geçtikten sonra sağ kolunda bir sakatlığı oldu. İki ağrı kesici içti ancak fayda etmedi. Bir denizanasını parçaladı ve uyuştursun diye koluna sürdü. Bu şekilde dört saat yüzdü ve denemesini yarıda bırakmadı.
Sudan çıktığında çok titriyordu. İlk sıcaklık babasından geldi, oğluna sarıldı. Hipoterminin eşiğinden döndü. Neyse ki hastaneye gitmeden atlattı.
‘Büyük beyaz’ı gördü
Erdoğan’ın geçen yıl yüzdüğü Catalina Boğazı ise en zorlu geçişi oldu. Çünkü burası dünyanın en saldırgan köpekbalıkları olarak bilinen ‘büyük beyazların evi’ diye anılıyordu.
Herhangi bir saldırı olmaması için gece suya girdi Erdoğan. ABD’nin Büyük Okyanus tarafındaki Santa Catalina Adası’yla Los Angeles arasındaki 35 kilometrelik mesafeyi 9 saat 50 dakikada kulaçladı. Parkurun sadece 2 saat 20 dakikalık bölümü aydınlıkta geçti.
Ertesi gün takım olarak aynı yerden geçiş yaptı. Bu kez korktuğu başına geldi, ‘büyük beyaz’ı yüzdüğü son bölümde gördü: “Bir gün önce solo geçişimi tamamlamıştım. Ertesi gün takım halinde bir daha aynı yeri yüzdük. Bu kez daha kolaydı çünkü bölüm bölüm yüzüyorduk. Son etap benimdi. Karaya çıkmadan önce ‘büyük beyaz’ı altımda gördüm. Dev gibiydi. Bir şey yapmadı ancak sanırım hayatımda en korktuğum andı.”
Catalina’da yüzmenin insanın psikolojisini bozduğunu anlatıyor Erdoğan: “1400 metre derinlik var. Sadece teknenin sesini duyuyor ve küçücük bir ışığını görüyorsunuz. Işık yasak çünkü o zaman tüm canlılar yukarıya çıkıyor. Gece yüzerken 7.5 saat boyunca hayatımla ilgili her şeyi sorguladım. Psikolojik açıdan beni en zorlayan yer oldu. Fiziki açıdansa Manş geçişi zordu.”
Köpekbalıklarıyla aram iyi
Erdoğan’ın sıradaki hedefi Hawaii’deki Molokai Boğazı’nı geçmek. Bu denemeyi 28 Eylül-6 Ekim tarihlerinde yapmayı planlıyor. Aslında Molokai geçişi yedi parkurun en zoru. En zoru neden en sona bırakmadığını şöyle açıklıyor: “Burası 41.8 kilometre. Ancak asıl zorluk yine köpekbalıkları. Köpekbalıklarıyla şu sıra aram iyi. Yani psikolojik olarak kaldırabileceğimi düşünüyorum. Bu nedenle sona bırakmadım. Ayrıca bu dönemde yüzerken parkur rekoru kırma ihtimalim var.”
Oceans Seven platformu, açık su organizasyonları arasında saygın bir sivil örgüt. Tüm denemelerin kayıtları tutuluyor ve Erdoğan, burada bir Türk bayrağı dalgalandırmak istiyor. Türkiye’de henüz bunu başarabilen sporcu olmadığını söylerken kendisi gibi tamamlamayı deneyin iki sporcunun da adını veriyor: Kamil Resa Alsaran ve Ragıp Vural Tandoğan.
Dünyada ise sadece 15 kişi yedi denizi aşmayı başarmış. Halihazırda da 300 kişi deniyor. Bu parkurları bitirebilmek için hem fiziken hem de psikolojik açıdan güçlü olmak gerekiyor. Yedi denizin amacı bu; her kategorinin en zor koşullarına göre seçim yapılmış. En yüksek akıntı, en soğuk yer, en uzak mesafe...
Her bir denemenin maliyeti de çok fazla. Erdoğan’ın verdiği bilgiye göre bir deneme için en az 15 bin dolar bütçe gerekiyor.
Sporcuları ‘prime’ yaşında kaybediyoruz
Peki Türkiye’de neden başarılı elde edilemiyor? Erdoğan’a göre bunun çok farklı sebepleri var: “Sporcuyu en iyi yaşı olan ‘prime’ döneminde yani 24-25 yaşlarında kaybediyoruz. Türkiye’de bir sporcunun kafasında artık başka düşünceler oluyor. Okul, federasyon ve kulüp arasında koordinasyon kurulları kurulmalı. Üniversitelerarası yarışmalar her branşta çok iyi düzenlenmeli. Sporcu 16-17 yaşına geldiğinde ailesi ‘Çocuğumuz üniversiteye gidecek’ diyor, her şey bitiyor. İyi sporculara spor akademileri dışında ekstra puan verilmesi gerekiyor. 18-19 yaşında biri 24’ündeki birinin gücünde olamaz. Genelde mukavemet sporlarında yaşlar 24-25. Olimpiyat şampiyonlarının yaş ortalaması böyle.”
Yedi denizi hem de her parkurun en hızlısı olarak bitirmeyi hedefleyen sporcumuzla tekrar hayalini konuşmaya başlıyoruz: “Sadece Emre Erdoğan olarak değil, Türkiye olarak bunu yapmak istiyorum. Önümdeki iki sene çok kritik. Antrenman sayısını artırabilirsem ve kafama takarsam Olimpiyat barajını aşabilirim.”
Artık soğuk suda nabzım bile değişmiyor. Derim fok derisi gibi, denizanası çarpıyor vücudum kabarmıyor.
Dipteki çöp ve atıkları mayoma bağlayıp çıkarıyorum
‘Ocean Recovery Alliance’ın (Okyanus İyileştirme Birliği) da gönüllü üyesi olan Erdoğan, iyi bir çevreci aynı zamanda. Her yıl denizleri temizliyor: “Denizden bu kadar faydalanırken ona yardım etmemek olur iş değil. Yüzdüğüm yerlerde kirliliğe artık dayanamıyorum. Kurumlar attığında ceza var ancak kişilere yok. Halbuki en büyük suç kişilerde. Binlerce balina, kaplumbağa bizim yüzümüzden ölüyor. Beni takip edenlerle ve arkadaşlarımla birlikte temizlik yapmaya başladık. Arkas bize bot desteği sağlıyor. Her gittiğim yerde bulunduğum koyun dibini, dışını temizliyorum. Eşim de bana çok yardımcı oluyor. Sığacık’taki Teos Marina’yla işbirliği yapıyoruz, önünden bir kamyon çöp çıkardık. Çeşme Marina’yla da konuştum. Çok içim acıyor. Temizlediğim halde tekrar pislenen o kadar yer var ki... Selimiye’de bir koya gittim; teknesindeki tüm çöpü ağzını kapatıp denizin dibine atmış biri. Yüzerken mayoma bağlayıp çıkarıyorum. Uyardığımda da ‘Sen kimsin, sen devlet misin’ gibi tepkilerle karşılaşıyorum.”
12 ay denizdeyim, doktorlar bile şaşıyor
Erdoğan yılın her ayı denizde antrenman yapıyor. Haftada altı gün, her seferinde ortalama 7-8 kilometre, bazı aylar 11 dereceye kadar düşen suda saatlerce yüzüyor: “Artık soğuk suda nabzım bile değişmiyor. Derim fok derisi gibi. Denizanası çarpıyor, vücudum kabarmıyor. Doktorlar bile buna şaşıyor.”
Emre Erdoğan liseyi İzmir’de okudu. Sonra altı yıllığına gittiği Amerika’da işletme, uluslararası ticaret, finansal mühendislik, pazarlama alanlarında dört diploma aldı. Ayrıca anatomi ve insan vücuduna çok meraklı. Evindeki kitapların bir doktordan bile fazla olabileceğini söylüyor.