Güncelleme Tarihi:
26 Eylül günü İstanbul’da 5.8’lik deprem olduktan hemen sonra WhatsApp pencereme yakın bir arkadaşımdan “Bu seferki deprem kötü salladı” diye mesaj düştü. Saat Tokyo’da gecenin 20.36’sı, Türkiye için öğleden sonra 14.36. “Korktum ama çaktırmadım :-))” diye devam ettikten sonra evlere dağıldıklarını, okulların da boşaltılıyor olduğunu eklemiş.
Hemen aradım. Eve dönüyordu. Bayağı bir heyecan geçirmişlerdi. Biraz konuştuk. “Ay olmasın bir daha lütfen” dedi. En berbat ölüm şekillerinden biriydi ona göre. Aslında o gün ben de İstanbul’da olacaktım ama gelişimi ertelemiştim. “Bak, iyi ki gelmemişsin” dedi gülerek.
9 büyüklüğündeki 2011 depreminden sonra neler yaşadım?
Oysa Tokyo’da yaşıyorum. Bu ülkeye geldiğim ilk günden beri sürekli bu tehdidi hissediyorum. Japonya’yı sarmalayan dev fay hatlarının kırılması büyük bir zelzeleyi tetikleyip Fuji gibi yanardağları da hareke geçirebilir. Tokyo’yu yerle bir etmesi beklenen ‘Nankai Zelzelesi’ adlı bir felaket senaryosu var.
Birkaç büyük deprem de geçirdim. En korkunç olanı 11 Mart 2011’de Japonya’nın Tohoku bölgesini 9 büyüklüğünde vuran zelzeleydi. Tokyo’da da etkisini göstermiş, içinde bulunduğumuz gökdelenler beşik gibi sallanmıştı. Resmi rakamlara göre 22 bin küsur kişi deprem ve hemen ardından gelen tsunami faciası sonucu hayatını kaybederken, Fukuşima nükleer santralı dev dalgalar altında kalarak yıkılmış, radyasyon sızıntısı başlamıştı.
Günler, aylar boyunca normal yaşantımıza dönememiştik. Ailemi Tokyo’dan uzaklaştırdıktan sonra, her gün büyüklüğü 5-7 arası olan onlarca artçı deprem altında, rüzgârın yön değiştirip de radyasyon yüklü bulutların Tokyo’ya gelmemesi için dua ederek işimi yapmayı sürdürmüştüm. Dışarıda olduğum zamanlarda elimi yüzümü radyasyon tehdidine karşı sıkı sıkıya örtüyor, yağmurda sokağa çıkmıyor, eve döndüğümde hemen dakikalarca suyun altında yıkanarak arınmaya çalışıyordum.
Depremi önceden tahmin etmek mümkün değil. Erken uyarı sistemleri eğer çalışırsa 5-10 saniye öncesinden alarm verebilir ama öyle günler, aylar öncesinden şu gün, şu saatte deprem olacak gibi bir tahmini kimse yapamaz. Bu nedenle hazırlıklı olmak, tatbikat yapmak şart. 11 Mart depremi Japonya’yı vurduğu zaman da bizleri bu hazırlıklar kurtardı.
Her yıl mutlaka 6.5-7 arası depremler olur Japonya’da. Çoğuna tepki bile vermiyoruz. İçinde yaşadığımız binaların emniyetli olması dışında, tedbirli olmanın verdiği güvenin de bu soğukkanlılıkta etkisi var.
Depremle birlikte yaşamak her an ‘acaba ne olacak’ endişesi altında olmak demek değil. Bu tehlikeyle nasıl mücadele edilir, onu öğrenmek demek. Nasıl arabaya binince emniyet kemerimizi bağlıyorsak, depremde yapılacaklar da insanlara öğretilmeli; bilgi ve beceri düzeyleri yılda en az bir kez tatbikatlarla taze tutulmalı. Bu uygulamalar ilkokuldan başlayarak yapılmalı. Resmi ve özel kurumlarda zorunlu tutulmalı. Panik duygusuyla baş edebilmenin tek yolu eğitim.
Bir de deprem sonrası var. Gördük, haberleşme çöküyor. Aileler, insanlar nerede buluşacaklarını önceden kararlaştırmalı. Aslında toplanma alanlarının belediyelerce tesis edilmesi gerek. Park ve bahçeler en bariz ve emin toplanma alanlarıdır ama bu yerlere AVM yapıldığını duyuyoruz İstanbul’da. Eğer doğruysa bu kararı alanlar cinayet kadar ağır bir suç işliyor. O AVM’ler yıkılıp yeniden insanların toplanabileceği alanlar oluşturulmalı.
20 metre yalpaladık
11 Mart 2011 depremini Tokyo’da, 40 küsur katlı binanın 30’uncu katında yaşadım. Gerçeküstü bir film gibiydi. Etrafımızda başka gökdelenler de vardı. Bir onlar gidiyor sağa, bir biz gidiyoruz sola. En az 20 metre, belki de daha fazla yalpalamalar yaşadık.
Ayağa kalkıp yürümek zor. Çoğumuz hemen kasklarını takıp masaların altına girerek kendini güvenceye aldı. Deprem anı ve sonrasında herkes olgunluk içinde acil durumlarda yapılması gerekenleri yaptı.
Endişe vardı, merak vardı ama çaresizlik hissi veya teslim olmuşluk yoktu. Umutsuzluk da yoktu. Dayanışma ve imeceyle hep birlikte atlattık. Eğitimin ve tatbikatların sonucu bu.
Umarım Türkiye de bu bilince ulaşır; yapılar daha güvenli, insanlar daha hazırlıklı olur da 4-5 gibi küçük sarsıntılardaki ilkel görüntüler de daha büyüklerindeki can ve mal kayıpları tarihe karışır.
Biz burada nasıl önlemler alıyoruz?
◊ Evimizde yatak odamızın duvarına asılı kasklarımız, hemen yanında fenerimiz duruyor.
◊ Mutfağımızda birkaç gün yetecek erzak, içecek su vs. tutuyoruz.
◊ Elektrik, gaz kesintisi ihtimaline karşı yiyeceklerin bir kısmı, açıldığı gibi tüketilebilecek türden.
◊ Yangın başlarsa kısa süreli de olsa altına girenleri koruyacak ısıya dayanıklı bir şal var.
◊ Sokağa çıkmak için bir ayakkabı, yağmur yağıyorsa ya da hava soğuksa üzerinize alabileceğiniz bir giysi de bulundurmanız gereken şeyler.
◊ Yüksek ve ağır eşyalardan uzak duruyoruz. Kütüphanemizin ya da dolaplarımızın üst taraflarında büyük kitaplar, vazolar vesaire yok.
◊ Yataklarımızın yakınına, üzerimize yıkılacak hiçbir şey koymuyoruz.
◊ İçinde yaşadığımız binanın depreme dayanıklı olduğunu kontrol ettiriyoruz. Böylece her sallantıda camdan atlayıp kendimizi sakatlamıyoruz.
◊ Deprem sigortamız var.