Güncelleme Tarihi:
Kültürümüzde yaşlılar için de pek çok ötekileştirici, ayrımcı deyim kullanılıyor ne yazık ki... “Yaş 70, iş bitmiş”, “Kurt kocayınca köpeğin maskarası olur” gibi... Oysa işin aslı hiç de öyle değil. Bu haberde de göreceğiniz üzere tüm dünyada, 90 yaşında olup da hayata ve kendisine değer katmaya devam eden, yaptıklarıyla hayranlık uyandıran pek çok insan var.
Biz de 18-24 Mart’ın Yaşlılar Haftası olmasını fırsat bilip pandeminin en büyük mağdurlarından yaşlılarımıza neler yaşadıklarını sorduk. 65+ Yaşlı Hakları Derneği’nden Özlem Yalçınkaya yaşlı ayrımcılığını anlattı. Psikolog Aynur İlhan ile de yaşlı psikolojisini konuştuk.
ONLAR, BUGÜNLERE GELEBİLMİŞ GÜÇLÜ İNSANLAR
Özlem Yalçınkaya, 65+ Yaşlı Hakları Derneği Genel Müdürü
2014’te kurulan 65+ Yaşlı Hakları Derneği, ülkemizde yaşlı haklarını temel alan sosyal politikaların üretilmesi için araştırmalar yapan ve projeler geliştiren bir dernek. Yaşa bağlı etiketleme, ayrımcılık, hak ihlalleri konularında çalışmalar yapıyorlar.
Derneğin genel müdürü Özlem Yalçınkaya, sözlük anlamına bakıldığında 65 yaş üzerindeki herkese yaşlı denebileceğini ama aslında bunun çok yüklü bir kavram olduğunu vurguluyor. Yalçınkaya “Yaşlı denince akla başta ölüm olmak üzere zayıflık, bağımlılık, hayattan geri çekilmek gibi negatif kavramlar geliyor ama aslında böyle olmak zorunda değil! Yaşlı dediğimiz insanlar bugüne kadar hayatta pek çok zorluğu atlatmış, birçok değişikliğe tanıklık etmiş, bugünlere kadar gelebilmiş tecrübeli ve güçlü insanlar. Ve aslında yaşlıların tecrübeleriyle hayata aktif katılmaya devam edebilmeleri için hem kendisinin hem de çevresinin bunu destekler bir tavır içinde olması gerek” diyor.
İşte konuyla ilgili önemli noktalara değinen Özlem Yalçınkaya’nın anlattıkları:
- Hayatın 65’ten sonraki evresi uzun. Neredeyse hayatın üçte biri daha önünde ve bu dönemi keyifle, verimli bir şekilde, hayata aktif katılarak, yeni şeyler deneyimleyerek yaşayabilmek mümkün. Yaşlıyı çevreleyen sosyal sistem de bu durum düşünülerek kurgulanmalı.
- Dünya Sağlık Örgütü 65-74 yaş arasını erken yaşlılık, 75-84 yaş arasını yaşlılık, 85 ve üzeriniyse ileri yaşlılık olarak tanımlıyor. Biz de yaşlılıkla ilgili uygulama ve siyaset geliştirilirken bu ayrımlara dikkat edilmesini talep ediyoruz.
- Kentin sağladığı imkânlar, mahalle, yaşlıya verilen hizmetler, yaşa bağlı olarak gelişen fizisel ve bilişsel değişimleri kapsayacak şekilde düzenlenmeli. Eğer yaşlının çevresi ve yerel yönetimler bu gerçeğe uygun şekillenirse, zaten yaşlı da hayata aktif katılmaya devam edebilir.
Dışlanma ve suistimal!
- Yaş ayrımcılığı, kişinin sadece yaşından dolayı gördüğü muameledir. Bu şiddet görmek de olabilir, ev içinde suiistimal edilmek de… Bu muamele toplu taşımada da karşısına çıkabilir, aile içinde verilen kararlarda da… Örneğin pandemi öncesinde bile 65 yaş üstü kişilere verilen ücretsiz toplu taşıma kullanım hakkının mesai saatleri içinde yasak olması buna bir örnekti. Oysa 65 yaşında biri aktif çalışıyor, doktora ya da torununa bakmaya gidiyor olabilir o saatte.
- Yoksun bırakılma, dışlanma, yalnızlaştırma ve suiistimal, yaşlıların başlıca problemlerinden… Toplumdaki yanlış algı nedeniyle birçok yaşlı “Benden sonraki jenerasyonun hayatını kolaylaştıracak bir şey yapmıyorsam ben de kenarıma çekileyim” psikolojisine giriyor ve hayattan kopuyor.
- Yaşlıya ‘yaşlı’ diyebilmeliyiz. Kendisi de diyebilmeli… Bu bir hakaret değil. Birine yaşlı deyince sanki işi bitmiş gibi bir algı yaratılıyor, bu da çok yanlış. Biz yaşlıları idealize etme çabasında da değiliz. Hayatın her alanında olduğu gibi yaşlılığın da binbir hali var. Yaşlılar yekpare bir grup değildir. O yüzden 65 yaş üstü için toplu bir karar alınamaz. Yaşlılık evreleri ve her kişinin bunları karşılama şekli de farklıdır.
- Pandemide en başından beri yaşlılara “Siz evde kalın, biz ihtiyacınız olan her şeyi sağlarız” demek çok iddialı bir vaatti. Ne kadar süreceği belli olmayan bir dönem için yapılan kısıtlamalar, ciddi bir gözden çıkarılmışlık duygusu yarattı. Kendi hayatlarını idame ettirmelerini sağlama şansları ellerinden alındı. Dolayısıyla bağımlılaştıran, yaşlılarla ilgili kalıp yargıları arttıran bir süreç oldu. Hayata katkıları göz ardı edilmiş oldu. Terk edilmişlik ve buna bağlı öfke duygusu oluştu.
‘HER AN ÖLEBİLİRİM’ ALGISI OLUŞTU
evimdekipsikolog.com kurucusu psikolog Aynur İlhan
- 65 yaş üstü bireyler yetiştirilme koşulları gereği psikolojik destek alma alışkanlığı olmayan, problemlerini susarak, bastırarak ya da yoğun derecede şikâyet ederek yansıtan bir nesil. Bu nedenle pandemi döneminde beklediğimiz oranda başvuru yapılmadı. Yaşlıların çoğu, eşlerinin ve çocuklarının yardımı ya da ısrarcı tavsiyeleri sonucu psikolojik destek alıyor. Sitemize gelen 65 yaş üstü başvuru sayısında yüzde 70 artış olsa da gerçek hayatta ihtiyaç duyan herkesin başvurması halinde bu oranın yüzde 400 olması beklenebilirdi.
- Pandemide yoğun risk grubu olarak tanımlanmaları “Her an ölebilirim!” algısı yarattı maalesef. Birçok kişi evinin balkonuna çıkmaya bile korkar oldu. Yeni nesle göre mükemmeliyetçi bakış açısına sahip olan yaşlılar için belirsiz geçen bu dönem, psikolojik olarak çok zorlaştı. Çalışanlar emekli olmaya zorlanmış hissetti, çalışma hayatından uzak kalmaları ölüme yakınlık duygusunu pekiştirdi.
Öğrenmeye devam
- Üretmeye, öğrenmeye teşvik etmek, evde temizlik, yemek gibi onları yormayan küçük görevler vermek, deneyimlerine, bilgilerine ihtiyaç duyduğumuzu gösteren sorular sormak, iletişimi yoğunlaştırmak, spora teşvik etmek, kendi parasını yönetmesine izin vererek özgür olmasını sağlamak, yaşlı yakınlarımızı “Ben artık ölüyorum” algısından uzaklaştırır. Hayata daha çok katılmalarını sağlar.
- Özellikle pandemi döneminde onları teknolojiyle tanıştırmak çok önemli. Akıllı telefonlarıyla sevdiklerini görüntülü arayabilmek, internette gezinmek, yeni şeyler öğrenmek, onları “Çağın gerisinde kaldım” hissi yaşamaktan kurtarır ve biyolojik yaşlarına değil isteklerine odaklanabilirler.
- Her şey bakış açımızla değişir ve iyileşir. Yaşlı olmak üretmeye, öğrenmeye, hayal etmeye, arzulamaya, âşık olmaya ve sevişmeye engel değil. 40 yaşında okuma-yazma öğrenebilir, 60 yaşında yeni bir iş kurabilir, 90 yaşında âşık olabilirsiniz. Hayata bir bütün olarak bakmak da bunu gerektirir.
- Toplumun biyolojik yaşımızdan beklediği düşünce ve davranışlara takılmadan hayal etmeye, arzulamaya, kısa ya da uzun planlar yapmaya devam etmek en önemli tedbir. Çünkü hayatın kendisi bir bütündür ve bedeniniz henüz ölmemişken ölmüş gibi yaşamak, hayatı temel ihtiyaçlarınızı karşılamak dışında hiçbir aksiyon almadan yaşamak, erken ölüme bile sebep olabilir.
TÜİK verilerine göre, Türkiye’de 65 yaş ve üzeri yaşlı nüfusunun oranı 5 yılda yüzde 22.5 artarak 7 milyon 953 bin 555 kişiye ulaştı.
OKULU VAR
Yaşlılık ve yaşlanma bilimi gerontoloji, yaşlılık sorunlarına yönelik çözümler üretilmesini amaçlıyor. 4 yıllık eğitimle gerontologlar yetiştiriliyor. Yaşlılık bakımı adıyla ön lisans bölümleri de var. Ayrıca bazı üniversite ve kurumlar sertifika programı düzenliyor. Kariyer için değil, ailesindeki yaşlılara iyi bakım sağlamayı amaçlayanlar da bunlara katılıyor.
65 YAŞ ÜSTÜNE EVDE SPOR HİZMETİ
Kadıköy Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü’ne bağlı Sosyal Yaşam Evleri, 65 yaş üstüne yönelik spor aktivitelerini çevrimiçi olarak evden sürdürüyor. Evde ekran başında yaptırılan sporun yanı sıra fizyoterapistler eşliğinde sandalye egzersizleri de gösteriliyor. Ayrıca yaşlılara dans, yoga, bilgisayar ve cep telefonu kullanma, psikolojik danışmanlık gibi hizmetler veriliyor. Kadıköy’de ikamet eden 65 yaş üstü kişiler, Kadıköy Belediyesi’nin 19 Mayıs Sosyal Yaşam Evi’ni (216) 356 11 14 numaralı telefondan, Sahrayıcedit Sosyal Yaşam Evi’ni (216) 363 43 81 numaralı telefondan arayarak bilgi alabilir.
Türkiye’de yaşlı nüfus oranının 2025’te yüzde 11’e, 2030’da yüzde 12.9’a, 2040’ta yüzde 16.3’e, 2060’ta yüzde 22.6’ya ve 2080’de yüzde 25.6’ya yükseleceği öngörülüyor.
60’TAN SONRA HAYAT
- Laura Ingalls Wilder, 1932’de, şimdi bir klasik olan ilk kitabı ‘Little House’u çıkardığında 65 yaşındaydı.
- Harland Sanders, bilinen adıyla Colonel Sanders, 1952’de Kentucky Fried Chicken’ı kurduğunda 62 yaşındaydı. 12 yıl içinde büyütüp 2 milyon dolara sattı.
- Anna Mary Robertson Moses, 76 yaşına kadar resim yapmamıştı. Artriti nedeniyle artık nakış iğnesini tutamayınca resim yapmaya karar verdi. Bir koleksiyoner tarafından fark edildi. Resimleri New York City Modern Sanat Müzesi başta olmak üzere dünyanın her yerindeki müzelere asıldı.
- 65 yaşında yazmaya başlayan Frank McCourt’un ‘Angela’nın Külleri’ adlı kitabı hem Pulitzer Ödülü hem de Ulusal Kitap Eleştirmenleri Birliği Ödülü’nü kazandı. 1999’da filmi yayımlandı.
- Kathryn Joosten bir hemşireydi. Boşandıktan sonra aktris olma hayalinin peşinden gitmeye karar verdi. 60’lı yaşlarında sektöre girdi ve ‘Family Matters - Aile Meseleleri’, ‘My Name is Earl - Benim Adım Earl’ ve ‘Desperate Housewives - Umutsuz Ev Kadınları’ gibi dizilerde rol aldı; iki Emmy Ödülü kazandı.
- Fransız fizikçi Albert Fert, 69 yaşında 2007 Nobel Fizik Ödülü’ne layık görüldü.
- 1911 doğumlu Amerikalı Nola Ochs, 2007’de 95 yaşında üniversiteden mezun oldu. En yaşlı üniversite mezunu olarak Guinness Dünya Rekorları Kitabı’na girdi. 1 Eylül 1919’da doğan Japonya’dan Shigemi Hirata, 96 yaşında Kyoto Sanat ve Tasarım Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra bu unvan 2016’da ona geçti.
HAYATIN İKİNCİ BAHARINI YAŞAYANLAR PANDEMİ GÜNLERİNİ ANLATTI
YAŞLI AMA YAŞ ALMAMIŞ BİR KADINIM
Semra Güleş, 90, şair
Lise sonda Nâzım Hikmet’in şiirleriyle tanıştım ve şiir yazmaya başadım. Bir dönem Adana Radyosu’nda spikerlik yaptım. Gençken aşk şiirleri yazardım. Sonraları fikir içeren, toplumsal şiirler yazmaya başladım. Bir gün torunum bana “Şiirlerin çok güzel, bunları paylaş” dedi ve Semra Hanım’ın Şiir Dünyası adıyla bir Facebook sayfası açtı. Şimdi 90 yaşındayım ve torunlarım bana doğum günü hediyesi olarak şiirlerimden kitap bastırdı: ‘Yaşamımdan Dökülen Yapraklar’. Benim için olağanüstü bir şey bu. İkinci eşimle 50 yıldır evliyiz. Çok mutluyum. Pandemi döneminde hiç zorluk çekmedim. Evde daha çok şiir yazmaya fırsatım oldu. Çocuklarım, torunlarım da hep çok ilgili, bizi hiç yalnız bırakmazlar. Facebook’ta yeni arkadaşlar edindim, sohbetler ettim. Ben yaşlı ama yaş almamış bir kadınım. Bu yüzden sohbet ederken evli olduğumu bilmeyen insanlardan flört mesajları da geldi. Sildim tabii.
KİMSE KURALLARA UYMADI, OLAN BİZE OLDU
Türkan Akdağ, 73, ev kadını
İlk başta yasakları sağlığımız için kabul ettik. Ama kimse kurallara uymadı, üzgünüm. Yaşadıklarımız hiç kolay şeyler değildi. Kendimi tutsak gibi hissettim. Strese girdik, ağrımayan yerim kalmadı. En çok da ayak ağrısı çektim. Bir yıl boyunca sadece bize yasaklar uygulandı. Başkaları bu yasakları uygulamayınca olan bize oldu.
DIŞARIDA FAYDALI OLURUZ
Cevdet Dağlar, 74, emekli bürokrat
Bir yıldır evde olmamız, aslında korumak yerine daha çok hasta etti. Serbest olan üç saatte nereye gidilir, ne iş yapılır… Zaten öğle paydosuna rastlıyor. Türkiye’nin temel taşlarında emeği olan bir kuşağa bir nevi ceza verildi. Halbuki bu grup dışarıda olsa maskesiz ve mesafelere uymayan kişileri uyarır, eğitir, faydalı olurlardı. Bunun yerine küçücük evlerde havasız kaldılar, hareketsizlikten kasları, organları çalışamaz durumda yaşamaya başladılar. Konu virüsten korumaksa, bu grup çocuklarıyla, torunlarıyla birlikte yaşıyor zaten. O aile bireyleri işe, okula gidip geliyor. Bu nasıl bir koruma!
KENDİMİZİ ÇOK YALNIZ HİSSETTİK
Ayşe A., emekli, 66
Pandemiyle beraber sosyal hayatımız bir anda durdu. Eşim ve ben dostlarla buluşmayı, dışarıda vakit geçirmeyi çok seven insanlardık. Hatta o her gün işe gidip geliyordu. Bir anda ne olduğunu anlayamadık. Çocuklar, torunlar gelip gitmez oldu, kendimizi yalnız hissettik. Zamanla sağlık sorunlarımız ilerlemesin diye bize verilen sürelerde yürüyüşe çıktık. Bu bizim için nefes alma zamanıydı. Bu yürüyüşlerle yaşadığımızı hissettik. Ama yine de yaşam hakkımız elimizden alınmış gibi hissediyoruz. Bugün geldiğimiz noktada konuşamıyoruz neredeyse. Konuşmayı unuttuk.
1 YILDA 10 YIL YAŞLANDIK
Sevim Pak, 75, emekli öğretmen
Pandemiye öyle hazırlıksız yakalandık ki... İlk bir ayın sonunda “Evlatlarımı görmeden öleceğim” diye her gün ağlıyordum. Sonra çocuklarım yavaş yavaş gelip gitmeye başladı ama bu sefer de “Kimseyle görüşmeyin” başladı. Yürümek istedik, saatler sınırlı, sokaklar tehlikeliydi. Eşimle bir yıldır evdeyiz, 10 yıl yaşlandık. Hareketsizlikten ağrılarım arttı, kaslarımda sorunlar başladı. Zor yürüyorum artık.