Güncelleme Tarihi:
İstanbul çok güzel bir şehir ama bazen gerçekten çekilmiyor. Dört tarafımız duvar, insan bir ferahlamak istiyor. Özellikle yazın sıcak ve nem ‘Of’ dedirtiyor insana. Aklımıza hemen tatil geliyor. Araştırmaya başlıyoruz ‘Nereye gitsek’ diye. Görebilenlerin seyahat sohbetleri başka, bizimki başka oluyor. Size genelde “Nerede ve kaç liraya otel ayarladınız” diye soruluyor, bizeyse “Nasıl gideceksiniz” diye.
Bir fark yok, biz de sizinle aynı yoldan gidiyoruz ama bu sene maalesef bir plan yapamadık. Mevcut ekonomik koşullarda bu mümkün olmadı. Fakat önceki seyahatlerimden birkaç ilginç anekdot paylaşmak istiyorum sizinle. Öncelikle bizim tatil yapabilmemize şaşıran çok oluyor. Komik mi trajik mi bilemiyorum. Birkaç yıl önce dört kör arkadaş otobüsle Marmaris’e gittik. Yolculuğumuz 16 saat sürdü. Otele ulaştığımızda, lobide biri bizi görsün diye “Günaydın” dedim. Bir cevap gelmedi. Bir kez daha seslendim. Sonunda bize doğru gelen ayak seslerini duyduk. Günaydın demeden “Abi” diye girdi lafa. “Burası falanca otel, siz nereyi arıyorsunuz” dedi. Ben de “Burayı arıyorduk ve bulmuşuz” diye cevap verdim. İşlemlerimiz halledildi ve yerleştik otele.
Sonraki yıl işi büyüttük ve ultra lüks bir otele gitmeye karar verdik. 8 ay önceden taksit ödemeye başladık ve beklenen gün geldi. Yine aynı ilk günü yaşadık. Kaydımız alındı, odalarımıza gittik vb. Ama ikinci gün otel personelinin tavırlarının farklı olduğunu fark ettik. Otel müdürü kahvaltı masamıza geldi örneğin. Halimizi hatırımızı sordu. “Var bunda bir iş” dedik ama dur bakalım. Sonra bize bir asistan tayin edildi. Müşteri ilişkilerinden biri ve tatili satın aldığımız firmanın yetkilisi de arada bir yanımıza geliyor. “Bir şeye ihtiyacınız var mı” diye soruyorlar. Harika ama neden işler bu kadar iyi gidiyor diye şaşkınız.
Sonra öğle sıcağında biraz gölgeye çekilip satranca sardık. Sonra yine otel müdürü geldi. Bize her şey dahil sisteminin dışında kalan içeceklerden ısmarladı. “Bunu anlamıyorum, ‘Her şey dahil’ deniyor ama bazı şeyler ekstra oluyor. Demek ki her şey dahil değilmiş” dedim ve müdür güldü. Sonra otelin kime ait olduğunu sordum. Önde gelen bir holdingin adını söyledi ama asıl işletmecisi yeniymiş. Onun da bir yakını ortopedik engelliymiş. O anda neden işlerin bu kadar yolunda gittiği anlaşıldı.
Havuza, denize veya restoranlara gidip gelirken hiç sıkıntı yaşamadık. Oteldeki her yer çok kolay erişilebilirdi. Her zaman etrafımızda bize yardımcı olan birileri vardı. Demek ki doğru kişiden danışmanlık alınca iyi hizmet verilebiliyormuş.
Aynı tatilde güzel bir anı daha yaşadık. Akşam otelde bir rock grubu sahneye çıktı, süper eğlendik. Sonra kendi masamızda şarkılar söylemeye devam ettik. Biraz fazla gürültü yaptığımız için insanları rahatsız etmeyelim diye sahile inmeye karar verdik. Ama otel yetkilisi dedi ki: “Otel yönetimi gece denize girilmesine izin vermiyor çünkü karanlık.” Ben de “Yahu biz körüz, ne fark eder dostum” dedim. Hepimiz güldük. Yaklaşık bir saat yüzdük.
Anlattıklarım çok sıradan şeyler aslında. Tatile çıktığınızda siz de benzer durumlar yaşıyorsunuzdur. Amaç da bu zaten, her şeyden kopup rahatlamak. Siz bunları yapınca normal oluyor ki zaten öyle. Fakat biz yapınca “Vay be, görmüyorlar ama süper eğleniyorlar” deniyor. İşin trajik tarafı da bu. Oysa sizden farklı bir şey yapmıyoruz. Sadece körüz ama biz de yaşıyoruz.