Güncelleme Tarihi:
Geçen evde arkadaşlarla mail üzerinden at yarışları vegan bir aktivite midir, değil midir üzerine fikir teatisinde bulunuyoruz. “Niye” diye sormayın, biz bazen işten kaçmak için birbirimizle böyle çok da fikrimiz olmayan konularda anlamsızca mail’leşiriz. Hem vegan olup hem at binen birilerinin “Caizdir” açıklamalarını bulup linkleri birbirimize attıysak da sonuç aslında baştan belliydi. Değilmiş tabii ki. Birisi tam “Peki vegan ütopya gerçekleştiği zaman kedi-köpek beslemek de pek mümkün olmayacak teorik olarak yanılıyor muyum, hayvanları salıp sen kendi yemeğini kendin çöz, ben tedarik edersem sıkıntı mı diyeceğiz” yazmış ve bizi teoriye boğmuştu ki telefonum çaldı.
Telefonun öbür tarafından Ercan’ın bu tip beyin cimnastikleri ve etik problemlerle hiç işi olmayan sesi geldi: “Kanka ben bugün dükkânı açmıyorum, gel seni yemeğe götüreyim.”
“İyi” dedim, “Götür bakalım.”
Böylece bir hava almaya da çıkmış olurum. Mail zincirini “Biz 2019 kararlarımıza bu konuyu daha bir kapsamlı değerlendirmeyi de ekleyelim en temizi” diyerek kapattım ve Ercan ile iskelede buluşmak için kendimi sokağa attım.
Ercanımla vapura bindik. “Nereye gidiyoruz” diyorum, “sürpriz” deyip duruyor. Sürpriz dediği Fatih Kadınlar Pazarı imiş. Büryan yiyecekmişiz. “Oğlum ben büryan yemem” dedim. Bu anında başladı tatavaya. “Yerdin, yemezdin, niye yemiyorsun, yenmez mi” falan diye diye geçtik oturduk masaya.
Büryanını söyledi, ben çay söyledim. Bizimki bir kere taktı kafaya meseleyi. Bir yandan yiyor, bir yandan da bana et övüyor. “He, me” diye bir iki geçiştirdim ama “Bir kere Türk toplumu etçildir” diye devam edince dayanamadım, “Aman pek güzel, Türk toplumu ortalamada hem fitliğiyle hem sağlığıyla göz kamaştıran bir toplum çünkü de feyz alacaz” şeklinde çıkıştım.
Tabii atışmanın doğal akışına uygun olarak Ercan, Canan Karatay kartını oynadı. “Hoca da diyor” falandan giriyordu, durdurdum. Canan Karatay’ı da ezeli rakibi Murat Kınıkoğlu’nu da yeterince dinlemiş bir kişiyim. Tonton kardiyologların beslenme tavsiyelerine doydum. Biri ağzımıza aralıksız yağ tepiyor, öbürü 9 porsiyon meyve tavsiye ederek bizi şekerden göndermeye çalışıyor. Çok lazımsa girerim Google’a bakarım.
Bu arada veganın hakkı vegana, bu Kadınlar Pazarı’nın gerçekten zor bir aurası var. Üst üste dizilmiş kelleler size bakıyor, havada kesif bir çiğ et kokusu, oradan buradan sarkan işkembeler falan... Bu kadarı bana da fazla geliyor açıkçası. Gıcıklandıkları kadar var gerçekten. Etin dekoratif amaçlı kullanımını steakhouse’larda da görüyorum, o da saçma geliyor. Gireceğim varsa girmiyorum. Bu görüşlerimi kendime saklıyor ve Ercan’ı Süleymaniye’ye sürükleyerek kendime kuru fasulye-pilav ısmarlatıyorum.
* * *
Eve döndüğümdeyse internete ve vegansal ortamlara bir tur daha bakıyorum. Murat Kınıkoğlu “Omega 3 için balık yemeliyiz yalanına inanmayın” diyor. Tam da kasap festivali dönüşü pesketaryenliğe göz kırpmak üzereydim, hoca yine yan hakem gibi kaldırdı bayrağı. Karatay’a sorsam “En doğrusu balığı lahmacuna sarıp üzerine tereyağı sürmek” diyecek, iyice karman çorman olacağız.
Başka bir sekmede Devlet Bahçeli’ye kesilmiş kurt kafası hediye etmişler. O da “Bizim sembol hayvanımızın kafasını nasıl kesersiniz” dememiş, tutmuş ucundan poz vermiş. “Nasıl ya” diye düşünmeden edemiyor ve hop bir adım daha vegana, vejetaryene doğru kayıyorum.
Diğer yanda batılı kardeşlerimiz bambaşka âlemlerde. PETA “Veganlar daha iyi seks yapıyor” iddiasını erotikli video ile desteklemiş. Valla seks işini ben bilemeyeceğim de veganların marketleri net olarak daha iyi kokuyor, onu söyleyebilirim ferah ferah.
Tonton kardiyologların beslenme tavsiyelerine doydum. Biri ağzımıza aralıksız yağ tepiyor, öbürü 9 porsiyon meyve tavsiye ederek bizi şekerden göndermeye çalışıyor.