Güncelleme Tarihi:
Balkondaki panjurların hepsi açılmıştı, masanın üzerindeki ufak radyodan cılız bir müzik sesi geliyordu. Sandalyelerinin arasında iki metre mesafe olmasına özen gösterilmiş, maskelerini de çıkarmamışlardı. Artan vaka sayısını konuştukları sırada apartmandaki koronalı hastaları kontrole gelen filyasyon ekibinin telaşı bu iki kadını fazlasıyla ürküttü.
63 yaşındaki Zehra A., bugünlerde balkonunda arkadaşını ağırlamıyor artık. Pandemi öncesinde hemen her gün arkadaşlarıyla buluşan, sık sık komşusuna gidip gelen biri için bu hiç kolay olmadı. Çareyi kendince, köpeklerini gezdirirken komşularına seslenmekte buldu, “Onlarla camdan merhabalaşmak bile bana çok iyi geliyor” diyor. Koronadan korksa da arkadaşlarına “Bana gelmeyin” demekte zorlandığını anlatıyor, “Hayır” demeyi, salgın başladıktan 7-8 ay sonra yeni yeni becerebildiğini söylüyor. Sadece o mu? 55 yaşındaki Ayten S. için de “Hayır, gelmeyin” demek tatsız bir konu. Geçen ay, kendisine gelmek için çok ısrar eden ve çardakta beş-altı saat oturduğu misafirleriyle bir ara bayılacak gibi olmuş.
Misafir almıyoruz, misafir olmuyoruz
Sizde durum nasıl? Davet ve ziyaret etme isteklerini rahatlıkla geri çevirebiliyor musunuz? Yoksa sizin de Tokat’ta yaşayan ve camına “Evdeyiz. Koronavirüs bitene kadar misafir almıyoruz. Misafir olmuyoruz” yazılı bir afiş asan Fatma Esin Tuna gibi yapasınız mı geliyor?
Kibarlık yüzünden sağlığımızı riske atmak olacak şey değil. Ama oluyor. Size bir yakınımın yaşadığı ikilemi anlatayım. İsmini yazmamı istemediği için ondan Ayşe diye bahsedeceğim. Ayşe ve en yakın arkadaşının uzun yıllardır bir geleneği var. Cumartesileri Ayşe’nin evinde buluşmak. Sohbetlerine kimi zaman kart oyunlarının kimi zaman pazar alışverişlerinin eşlik ettiği bu buluşmalar, Ayşe’nin arkadaşının beş aydır yazlığında kalması nedeniyle yapılmıyordu. İşte o arkadaş, geçen hafta İstanbul’a döndü, döner dönmez de soluğu Ayşe’de aldı. Peki, Ayşe ne yaptı? “Virüsten çok korkuyor ama ‘Görüşmezsek bunalıma girerim’ diyor. ‘Gelme’ diyemiyorum. Hafta içi çat kapı geldi, ‘Sürpriz yaptım’ dedi. Normalde ‘Keşke haber verseydin, tedirginim’ filan derdim ama öyle bir hevesle geldi ki bir şey diyemedim. Bu bana ilginç geliyor çünkü çok yakınım olduğu için ona rahatlıkla ‘Gelme’ diyebilmem lazımdı veya onun zaten bunu düşünmesi gerekiyordu. İleride gelmeyi kendiliğinden kesebilir. Belki de açıkça söylerim. Bilmiyorum.”
‘Hayır demek Türkiye’de zor, ayıp olmasın diye risk alınır’
Başak Nur gibi “Kimseyi eve davet etmiyorum. Virüs bu, ne kibarlığı? Kendimi riske atamam” diyen de var, Ulviye Ç. gibi, “Yola çıktık, Bursa’ya geliyoruz, akşam sizde kalacağız” dediklerinde “Çocuklarımı bile görmüyorum” diyerek yeğenlerini geri çeviren de... Meseleye bir de karşı taraftan bakmak lazım elbette. Bir yakınınız size “Gelme” deyince ne hissedersiniz? 45 yaşındaki Berna A. “Deprem olduğunda hemen komşuma koşarım” diyecek kadar düşkün komşusuna. “Bir süre gelme dediğinde kalbim kırılmadı ama eksiklik hissediyorum. Balkondan balkona konuşmak aynı tadı vermiyor” diyor.
Acaba pandemi bittiğinde, ‘hayır’ deme konusunda nasıl bir karnemiz olur? Psikiyatr İlker Küçükparlak, “Hayır demek, bir yemek ya da düğün davetine icabet etmemek, ayıp olacağı gerekçesiyle Türkiye’de zorlanılan durumlar. Risk alındığının bilinmesine rağmen ‘Ayıp olmasın’ diyerek bu tür durumlar sık yaşanıyor. Pandeminin bitip kültürün kalacağını öngörüyorum. Pandemi süresi içinde artık ‘hayır’ diyebilen bir kültürün yerleşmesini beklemek gerçekçi görünmüyor” diyor.
Hepimiz sosyalleşmeyi, birbirimize sarılmayı özledik, birlikte içilen bir fincan kahvenin anlamı bile hepimiz için artık çok farklı. Akrabalar, arkadaşlar, komşular… Hepsi tamam da insanın annesine “Gelme” demesi, ona sarılamaması… Zaten en zoru o değil mi?