Vildan Atasever: Oyunculuk dışında ben de bir insanım

Güncelleme Tarihi:

Oluşturulma Tarihi: Ocak 10, 2021 07:00

16 sene önce ilk sinema filmiyle ‘Altın Portakal’ı kucakladı... O dönemi “Hiçbir ödül töreni ya da ödülden haberi olmadan sadece işini yapan bir kızdım” diye anlatıyor. Ardından sayısız projede rol aldı. Şimdi de büyük beklentileri yok. Vildan Atasever “İnsan hayatını, kendi bakış açısıyla pembelikten karanlığa itiyor” diyor.

Haberin Devamı

Fotoğraf çekimi sonrası sohbet için ekranın karşısına geçiyor. Bu esnada da konsantrasyonu bozulmasın diye tek başına kalmak istiyor... Son görüşmemizin üzerinden üç yıl geçmiş. Ama hiç değişmemiş; onu farklı kılan ses tonu, parlayan gözleri ve enerjisi yerli yerinde, “30’lar doğrusuyla yanlışıyla kendi kararlarımı verdiğim yaşlardı. Ne istediğini bilen biri oldum. 40’ın da büyüsünü merak ediyorum” diye anlatıyor. Konu aşka geldiğindeyse utangaç, yanakları al al kızaran bir çocuğa dönüyor. Vildan Atasever’le hayatındaki son gelişmeleri, geçmişi ve aşkı konuşuyoruz.

İlk işiniz ‘İki Genç Kızın Hikâyesi’yle Altın Portakal’da ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü aldınız. İnsanın kariyerine bu kadar zirveden başlaması zor değil mi?

Kısmet diyelim. Ben de bilmiyordum ki öyle olacağını. Kutluğ Ataman gibi çok iyi bir yönetmenle çalışan, oyunculuğa âşık, hiçbir ödül töreni ya da ödülden haberi olmadan sadece işini yapan bir kızdım.

Haberin Devamı

Sonra hep aynı başarının beklenmesi zorluk yaratmadı mı?

Kendimi o algılara hiç sokmadım. Aslında işim daha kolaylaştı ve projeler gelmeye başladı. İyi yönetmenlerle çalışma fırsatını yakaladım. Ve hâlâ ilk günkü heyecanımda kalmaya çalışıyorum.

Artık dizilerin ‘derdi’ var

Zeki Demirkubuz, Erden Kıral gibi yönetmenlerin filmlerinde de oynadınız. Televizyon para kazandığınız, sinema mesleki olarak nefes aldığınız yer mi?

Eskiden söylesen bunu, sinemayı tercih ederim derdim. Ama televizyonda işin kalitesi artık değişti.

Oysa kimi oyuncular sinemayı sanat olarak görürken televizyon için aynısını düşünmüyor...

İnsanlara ulaştığın her şey çok kıymetli ve hepsi sanat. Ayrıca son zamanlarda çok iyi işlenmiş ve Türkiye’nin coğrafyasını, sosyolojik yapısını, insanlarının karakter yapılarını çözmüş, derdi olan dizilerimiz var. Bunu kötü çekilmiş bir sinema filminden, sadece dizi formatında olduğu için ayıramazsın. Önemli olan işin kalitesi. Hiçbir işi küçümsememek gerek. Aynı zamanda televizyonda oyuncu olarak hikâyeyi doğru anlatmak, kendini hep diri tutmak zorundasın. Sürekli devam eden bir antrenman gibi.

Haberin Devamı

Enerjim çok yerinde

40’a sadece bir kaldı, 30’lar nasıl geçti?

30’lar doğrusuyla yanlışıyla kendi kararlarımı verdiğim yaşlardı. Ne istediğini bilen biri oldum. Güzel insanlara denk geldim, iyi filmler izledim, kitaplar okudum, şehirler gezdim. 40’ın da büyüsünü merak ediyorum. Enerjim çok yerinde ve kendimi iyi hissediyorum. İnsan bence ruhu ve aklıyla neyse odur.

Her şey hep bu kadar tozpembe miydi?

İnsan hayatını kendi bakış açısıyla pembelikten karanlığa itiyor. Mümkün olduğunca kendimi iyi olanda tutmaya çalışıyorum. Tabii bu sırada çevremizde yaşananları da görmezden, duymazdan gelmek mümkün değil. SMA hastası bebekleri, koronavirüsten ailesini kaybedenleri görünce yüzde 100 mutlu olamıyorsun. İyi insan olmaya çalışıyorsun. Ama bir tarafın her zaman kızgın ve üzgün kalıyor.

Haberin Devamı

Hayattan beklentileriniz ne?

Hayattan büyük beklentilerim yok. Tek dileğim sağlıklı ve sevdiklerimle olabilmek.

Umreye gidip geldiniz. Sonra reklam eleştirileri aldınız...

Bu kendi hayatımdaki manevi yolculuğum. Herkes bir şeye inanarak, inancıyla hayatını devam ettirmeye, güzelleştirmeye çalışıyor.

Artık sizi ‘cesur’ bir sahnede göremez miyiz?

Günümüzde bunlar konuşulmamalı. Benim için ne anlattığımız ve neyi ne şekilde anlattığımız önemli. Mesleği sınırlandırmayalım.

O dönem Necip Fazıl kitabıyla görüntülendiniz. Ardından ‘Mesnevi’ye merak sardığınız söylendi... Devam ediyor mu ilginiz?

Ben ‘Mesnevi’ de başka bir felsefe de okuyabilirim. Oyunculuk dışında ben de bir insanım. Mümkün olduğu kadar da öğrenmeye çalışıyorum. Dünyada bir sürü fikir var, onları görüp, süzüp kendi fikirlerimi oluşturmak istiyorum. Bir film, bir kitap hayatınızı değiştirebilir.

Var mı sizin?

Haberin Devamı

Jack London’ın ‘Martin Eden’ kitabı beni çok etkiledi. Oyunculuk eğitimi almadan önce izlediğim ‘Billy Elliot’ da balet olmak isteyen bir çocuğun mücadelesini anlatıyordu. İnsanın gitmek istediği ve doğru bulduğu yoldaki azminin onu nerelere taşıyabileceğini göstermişti bana.

Paylaşmamız gereken bir dönemdeyiz

- Yeni yılda pandeminin geçmesini, virüsün gitmesini ve tüm dünya için sağlık diliyorum. “Ben iyiyim, köşeme çekileyim” diye bir durum söz konusu değil. Sen iyiysen etrafındakilerle paylaşmak durumundasın.

- Keşfetmeyi ve öğrenmeyi hep sevdim. Evde kendi yemeğimi yaparım. Bu yüzden karantina hayatımda büyük bir değişime sebep olmadı; aynı düzlükte devam ediyor.

Haberin Devamı

- İnsanın kendini sınırlandırmamasını, akışa bırakması gerektiğini ve anların çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Bu anlarda da yargılamadan ve herkese objektif olarak bakmalıyız.

Aşk, hayatın merkezi

Son konuştuğumuzda “Aşk yalan” demiştiniz...

Neee... Olur mu? Ben mi demişim!

Evet!

Yine değişmişim. Ne demişim ne olmuşum... Aşk yaşam merkezi. İnsanı ayakta tutan bir yaşam kaynağı. Aşktan ne anladığın da önemli. Doğaya duyduğun aşk, mesleğine duyduğun aşk...

Benim bahsettiğim sevgili ilişkisi...

Valla ama öyle... Aşk her açıdan hayatın merkezi.

Sizde neleri değiştiriyor?

İnsanın enerjisi değişiyor. Ekstra bir aydınlanma oluyor.

Âşık mısınız?

Girme böyle şeylere Hakan (gülüyor).

Peki kalbinizi nasıl biri çalar?

Sağduyulu, kendi ayakları üzerinde duran, zeki ve sohbet edebileceğim insanlar beni etkiliyor.

Neden kızarıyorsunuz bu kadar?

Mahrem ya, anlatamıyorum. Yeter bu kadar (gülüyor).

Vildan Atasever: Oyunculuk dışında ben de bir insanım

Kendimle mutluyum

Hep kapalı yaşıyor, sadece projeniz olunca konuşuyorsunuz. Biraz sıkıcı bir tip misiniz?

Öyle mi geliyor? İşimle gündeme gelmeye çalışıyorum. Oynadığım karakterlerin konuşulması bana iyi hissettiriyor. Özel olan da özel kalıyor zaten.

Yine de bizi dünyanıza alsanız... Nasıl birisiniz?

Pozitif kalmaya çalışıyorum. Motivasyonumun düşük olduğu zamanlar olsa da genelde enerjik biriyim. Mümkün olduğu kadar girdiğim çevrelerde herkesi tanıyıp anlamaya ve muhabbetle devam etmeye çalışıyorum. Ama insanoğlu değişken, şu an ne kadar mutlu olsam da bu dünyada gördüğüm, okuduğum herhangi bir şey üzülmeme sebep olabiliyor. Çünkü bu hayat sadece bizden ibaret değil.

Hakkınızda yapılan yorumlarda hep güzelliğinize bir vurgu var. Kendinizi beğenir misiniz?

Kendimi seviyorum ve kendimle mutluyum.

Söylendiği gibi çok estetik yaptırdınız mı?

Yok, estetik falan yaptırmadım. Sadece 18 yaşıma girdiğimde mecburi bir ameliyat geçirdim.

Ne olmuştu?

15 yaşında bir apartmanın inşaatına düştüm. 18 yaşıma girdiğimde burnumdan ameliyat olmam gerekiyordu. O kadar. Yok “Elmacık kemiği”, yok “Çene yaptırdı” diyorlar. Bir şey yaptırmadım. İnsanların zamanla ve yaşla formları, hatları değişiyor.

Botoks, dolgu...

Mesleğimden dolayı mimiklerimi kullanabilmem çok önemli, bu yüzden o tip uygulamalara biraz mesafeliyim. Kendime saygımdan cilt bakımı yaptırıyor, düzenli spor yapıyorum.

Beş yaşımdan itibaren oyuncu olmak istedim

Bursalı, İstanbullu hatta Erzurumlu olduğunuzu okudum. Aslen nerelisiniz?

Bursa doğumlu ama Erzurum kökenliyim. İstanbul’a Diyarbakır’dan geldim ve İstanbul’da büyüdüm.

Kafam karıştı...

Babam emekli başkomiser. Bursa’da doğdum ama onun mesleği dolayısıyla kısa sürede Diyarbakır’a geçtik. Beş yaşımdayken İstanbul’a geldim ve okula başladım.

Hiç polis olmak istediniz mi?

Beş yaşımdan itibaren sadece oyuncu olmak istedim. Başka bir meslek yapmayı hiç düşünmedim.

Peki nasıl karar verdiniz o yaşta?

Babaannem çok iyi bir hikâye anlatıcısı. Öyle hikâyeler anlatırdı ki her şey gözlerimizin önünden geçerdi. Annem de çok iyi bir anlatıcı, bir mevzuyu anlatırken ondan gözlerimi alamazdım. Sanırım genlerde bir şeyler vardı. Bunu da açığa çıkaran ve “Oyuncu olmak istiyorum” diyen ilk ben oldum.

Dönem işlerindeki rolleri seviyorum

‘Osmanlı Tokadı’ndan ‘Muhteşem Yüzyıl’a birçok dönem işinde rol aldınız. Şimdi de ‘Payitaht Abdülhamid’e başladınız. Dönem işlerini çok mu seviyorsunuz?

Denk geldi aslında... O an bana iyi gelen iş öyle oluyor demek. Dönem işlerindeki kadın karakterlerin duygusunu da çok seviyorum. Her dönemin ruhu, hikâyesi, kadınları bambaşka; bunları canlandırmak da heyecan verici oluyor.

Diziniz 1900’lerin başında geçiyor. Peki kıyaslayınca hangi dönemde yaşamak isterdiniz?

Ben dönemimden çok memnunum. Ama o dönemleri sadece okuyarak değil, içlerine girerek insanlara aktarmak da çok güzel. Canlandırdığım Saliha Sultan’a gelirsek. Naif, iyi niyetli, alçakgönüllü. Abdülhamit’e gerçekten âşık ve en zor günlerinde onun yanında olan çok vefakâr bir kadın.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!