Güncelleme Tarihi:
Her yıl kazananlar açıklandığında, Hrant Dink Ödülü’nün adalet hissini pekiştiren bir tarafı var. Dink’in gözlerinin hâlâ, spot ışıklarının altında durmadan insanlık için çalışanların üzerinde olduğunu, kimsenin çabasının boşa gitmediğini, dünyanın diğer ucunda da olsa görüldüğünü, takdir edildiğini hatırlatan bir tarafı...
Biri yurtiçinden, diğeri yurtdışından iki kişiye verilen ödülü alan 59 yaşındaki Hint aktivist Agnes Kharshiing, ülkesinde yıllardır kadın, çocuk ve yoksullar için çalışıyor. Kız çocuklarının seks tüccarlarının elinden kurtarılmasını sağladı, tecavüz kurbanlarına yardım etti, yoksullara yapılan yardımlardaki yolsuzlukları ortaya çıkardı. Defalarca tutuklandı. Bunları ve geçen yıl kendisini ölümün kıyısına götüren mücadelesinin diğer detaylarını, ödül sayesinde öğrendik. Ödül takdim edilmeden önce gösterilen tanıtım filminde siyah saçlı, yaşına göre dinç bir kadın vardı. Sonra o kadının ismi anons edildi ve sahneye çıktı.
Koluna giren kızının yardımıyla yürüyebilen, bembeyaz saçlı kadının, görüntülerdekiyle arasında 20 yıl vardı sanki. Konuşmasında “Halk sesini yükseltmeye başlamalı, korunmasızlara yardım etmeli, insan hakları ihlal edildiğinde onlara destek olmalı. Dünyaya barışı getirmek için; çocukların içinin korkuyla değil, sevgiyle dolması için birlikte yapabileceğimiz çok şey var” dedi. Yıllardır sürdürdüğü mücadelesinin ilk ödülüydü bu.
Kalaslarla dövdüler
Kharshiing’i neredeyse bir gecede değiştiren olay, 2018’in 8 Kasım’ında yaşandı. Yasadışı kömür ticareti ve madenciliğiyle ilişkili 40 kişi üzerine saldırdı. Önce aracını pusuya düşürüp onu içinden çıkardılar, sonra da kalaslarla dövdüler. Kharshiing polis gelene kadar bilinçsizce yerde yattı. Hastaneye götürüldüğünde nabzı atmıyordu. Bir haftadan uzun süre komada, dört ay hastanede kaldı. Omurgasında üç kırık, başında sayısız dikiş vardı. Sağ dirseği parçalanmıştı. Uyandıktan sonra çok uzun süre anlamsız konuştu. Ağzından çıkanlar bir şey ifade etmiyordu. Hâlâ sağ elini yumruk yapamıyor, biri yardım etmezse tek başına giyinemiyor, yürürken yardım alıyor, çok uzun süre oturamıyor.
Kendisiyle Hrant Dink’in önünde katledildiği eski Agos gazetesi, yeni 23,5 Hrant Dink Hafıza Mekânı’nda buluşuyoruz. Saçlarını sorduğumda “Saldırıya uğradığımda saçlarım siyahtı. Dikiş atabilmek için başımı tıraş etmişler. Saçlarım yeniden çıktığında beyazdı” diyor.
Sohbet ederken kelimeleri bulmakta zorluk çekiyor, bunun için sık sık özür diliyor. Türkiye onu tanımazken, o da Hrant Dink’i ve adına verilen ödülü tanımaz, bilmezmiş. “Hemen Hrant Dink’i araştırmaya başladım. Sonra fark ettim ki onun değerleri, uğruna mücadele ettiği şeyler benimkiyle hemen hemen aynı. Bu dünyada onun bahsettiği şeye çok ihtiyacımız var: Barış. Çok fazla nefret var. Gençler o nefret yüzünden yanlış yönlendiriliyor” diye anlatıyor. Konuşurken sık sık Hrant Dink’in sözlerini hatırlatıyor. O da güvercin tedirginliğiyle yaşıyor:
“Saldırıdan sonra dikkatli olmam gerekiyor. Adına ne demem, kim demem gerek bilmiyorum ama tehdit altındayım. İçgüdülerim dikkatli olmam gerektiğini söylüyor. Hâlâ koruma ile yaşıyorum. Elbette herkes kötü değil. Bunu biliyorum. Hrant Dink’in dediği gibi...”
Ödülün diğer sahibi Nebahat Akkoç mücadelenin içine doğmuş bir kadın. Kürt ve Alevi, üstelik kökenleri Ermeni... Kharshiing ise gerilim kitapları okumayı seven bir genç kadınken kendini aktivizmin içinde bulmuş: “Sanırım gerilim kitaplarından edindiğim bir şey, meseleleri araştırmaya bayılırım. O zamanlar ev kadınıydım, tanıdığım genç bir çocuk, bir kız arkadaşından bahsetti. Kız çalışmak için Mumbai’ye gidecekti ama yanına hiç para almaması tembihlenmişti. Çok belli ki birileri kızdan faydalanacaktı. Bir gazeteciye haber verdim, onun da yardımıyla polis aynı durumdaki tüm kızları kurtardı. Her şey böyle başladı. Sonra kendimi yaşadığım bölgedeki meselelere çözüm aramaktan alıkoyamadım.”
Agnes eskisi gibi her yere gidemiyor ama hâlâ bir aktivist, hâlâ insanlara yardım etmeye çalışıyor. Çalıştıkça daha hızlı iyileştiğini, ağrılarının dindiğini söylüyor. Dört yetişkin çocuğu var. “Küçükken onlara yeterince zaman ayırmayışımdan, evde olmamamdan şikâyet ederlerdi. Onlara bizden çok daha zor koşullarda yaşayan insanlar olduğunu, asla şikâyet etmemelerini öğütledim hep. Zevk aldığım pek çok şeyden fedakârlık ettim. Arkadaşlarımdan... Müzik dinlemeyi, dans etmeyi severdim. Hiç zamanım olmadı.”
Tüm bunlara rağmen kendini cesur bir kadın olarak tanımlamıyor. “Yaşadığım bölgenin köylerinde pek çok cesur insan tanıdım. Cahil ama doğruyla yanlışı ayırt edebilen insanlar. Sesi duyulmayan pek çok cesur insan var Hindistan’ın köylerinde. Benim şansım, eğitim almış olmam. Ben bir insanım. Şu dünyada fark yaratabilmek için insanlarla bağ kuruyorum” diyor ve ekliyor: “Göldeki bir kurbağa olamayız. Mücadele ettiğimiz şey küresel. O yüzden bizim de işbirliği yapmamız, küresel tecrübelerimizi paylaşmamız lazım.”
Kharshiing’i neredeyse bir gecede değiştiren olay, 2018’de yaşandı. Yasadışı kömür ticareti ve madenciliğiyle ilişkili 40 kişi üzerine saldırdı.
Yeni dünyayı kadın ve iklim mücadelesi kuracak
KAMER KURUCUSU NEBAHAT AKKOÇ
* Bu yıl her iki ödül de kadınlar için çalışan kadınlara verildi. Sizce neden?
- Evet, bu yıl verilen ödülün en anlamlı yanı bu oldu. Hrant Dink’i konuştuklarından, yazdıklarından ve az da olsa ortak toplantılarımızdan iyi tanıyorum. Cinsiyet eşitliğini önemser ve kadının insan hakları çalışmalarına destek verirdi. Ama pek çok insanın henüz kadının insan hakları savunulmadan, insan haklarının savunulamayacağının, kalkınmadan, demokratikleşmeden bahsedilemeyeceğinin farkında olmadığını düşünüyorum. En zor iş, en dokunulmaz kabul edilen aile içindeki şiddetle uğraşmak.
* Ödülün Hrant Dink Vakfı’ndan gelmesi eminim sizin için ayrı bir anlam ifade ediyor. Bunu biraz tarif edebilir misiniz?
- Bugüne kadar çok ödül aldım. Ama Hrant Dink Ödülü’nün hissettirdiklerini ilk kez hissediyorum. Kendini içeriden hissetmenin şaşkınlığı, arkasından mutluluk, gurur, onur ve en baskın duygu olarak acı hissettim. Acı ve hüzün, ödül gecesine kadar devam etti. Benim ailemde de bolca 1915 hikâyesi vardır. Nenem Erzurum, dedem Van tehcirinden sağ çıkmış iki çocuk olarak büyümüş ve evlenmişler. O nedenle hem Hrant’ı tanımak, hem öldürülmesi hem de onun adını taşıyan bir ödül almış olmak çok farklıydı.
* Bugün küresel çapta iki önemli itiraz var: Kadın ve iklim hareketi. Bu iki hareketin kesişim alanları ve dönüştürme gücü nedir?
- Eko-feminizm olarak adlandırılan bir kavram var. Bu kavram Françoise d’Eaubonne tarafından kadınların dünyayı kurtarmak için önderlik edeceği ekolojik devrimin adı olarak ortaya atıldı. Eko-feminizm, doğanın sömürülmesiyle kadınların bastırılması ve ikinci planda tutulması arasında bağlantı gören bir hareket. Ekolojinin özgürleşmesiyle kadının özgürleşmesi çok büyük bir paralellik gösteriyor. İki hareketin de dönüştürücü gücü yüksek ve aynı mecrada akıyor. Yeni değerler, ilkeler, dil ve davranış öneriyorlar. Yeni bir dünya bu iki akımın ortak mücadelesiyle kurulacak bence.
Şiddeti şiddetle bastırmak
* Şu sıralar kadına yönelik artan şiddeti açıklamada kullanılan bir terim var: ‘Erkeklik krizi’. Ailenin reisi, evin mutlak otoritesi olmak gibi geleneksel varoluş biçimi zayıflayan erkeğin içinde bulunduğu durumu açıklamada kullanılıyor. Sizce Türkiye’de artan şiddeti ‘erkeklik krizi’ açıklar mı? Yoksa bizim için ‘Batılı’ bir bakış açısı mı?
- Henüz KAMER kurulmadan, kadınların şiddeti nasıl algıladığını öğrenmek için bir araştırma yapmıştık. 1995-96 yıllarıydı. Kadınların yüzde 95’i şiddeti kadın olmanın doğal bir parçası, kader olarak gördüğünü belirtmişti. 2018’deki yeni bir çalışmamız aynı oranda kadının; haklı şiddet olmadığını düşündüğünü gösteriyor. Bu çok büyük bir değişim. Eğer erkekler buna paralel bir değişim yaşayıp yeni değerler inşa etmemişlerse doğal olarak bir kriz yaşayacaklar.
* Kadına ve çocuğa yönelik her şiddet vakasında idam, hadım gibi cezalar gündeme geliyor. Sizin bu konuda çok haklı bir itirazınız var...
- Şiddeti şiddetle bastırmak gibi bir eğilim var. İdam ya da hadımın çözüm olmadığını defalarca anlattı kadın kuruluşları. Ama aynı öneriler tekrar tekrar gelince ben de sorunun büyüklüğüne dikkat çekmek için ”Hangi birini hadım edeceksiniz, idam edeceksiniz?” diye sormuştum. Erkekler fiziksel şiddeti biliyorlar ama sözel, ekonomik, psikolojik, cinsel şiddet türlerini bilmiyorlar. İlk duyduklarında şaşırıyorlar.
* Bir örnek verebilir misiniz?
- İki tane vereyim: Erkeklerden biri aile içindeki şiddetsizliği ‘kadını dövmeden denetim altında tutmak’ olarak tanımlamıştı. Bir diğeriyse karısının, beraber olma teklifini reddetme hakkı olamayacağını savunmuştu. Ama KAMER’in erkekler için yaptığı farkındalık gruplarına katılan erkeklerin, cinsiyetten arındırılmış yeni rollerini çok benimsediklerini görüyoruz. Çalışma tamamlandığında pek çok algı değişmiş oluyor.
Acının içinde kalmak
* Bunca yıllık sivil toplum mücadelesinden sonra öğrendiğiniz en önemli şey nedir?
- Toplumsal cinsiyet rolleri, ayrımcılık ve şiddet konusunda farkındalık yaşanmadan örgütlenen her STK’nın eksik başladığı... Toplumsal cinsiyet bilincini hayatın her alanına yaymak lazım.
* Konuşmanızda Dink ailesinin vakfı kurarak ‘acının içinde kalmayı’ göze almasından bahsettiniz. Ne demek istediniz?
- Ben acılarımla yüzleştim. 1915’le, 1938’le, eşimin öldürülmesiyle, yaşadığım işkencelerle, toplumda kadın olmanın verdiği acılarla yüzleştim. Öyle bir yüzleştim ki yersiz yurtsuz, kimsesiz hissettiğim zamanlar oldu. Ama mesela eşimin adını ya da aile adımızı taşıyan bir vakıf kurmayı göze alamadım. Onu yapmak bana acının içinde kalmak gibi geliyor. Yaşadığım acı her zaman içimde. Ama kadınlarla buluştuğum zaman zaman unutuyorum. Kastım buydu.
* Son olarak bunca yılın ve mücadelenin ardından yorgun hissettiğinizde ne yaptığınızı merak ediyorum...
- Öncelikle iki çocuğum ve üç torunum var. Biz birlikte ağlayan, sevinen, zorluklarla baş eden büyük bir kadın grubu olduk. Bu, her birimize güç veriyor. Gördüğünüz gibi dostlarımın bir kısmı ödül törenine gelerek sürpriz yaptılar. Ödülü birlikte aldık. Türkiye çok zor bir zamandan geçiyor. Ama kadınlar değişiyor, kadınların değişimi toplumu değişime zorluyor. Bu da çok umut verici.