Güncelleme Tarihi:
Hatay doğumlu müzisyen Selin Sümbültepe yedi yıl önce hayalini gerçekleştirmek için kolları sıvadı. Köklerinden yola çıkarak Ortadoğu tınılarını Batı müziğiyle birleştirebileceği, Arapça ve Türkçe sözlerle bezenmiş bir albüm yapmak istiyordu. Araya önce pandemi girdi. Albümün prodüktörü Lübnanlı Zeid Hamdan’la tekrar çalışmaya başladıktan bir süre sonra da hayatını/hayatımızı altüst eden
6 Şubat depremleri meydana geldi. Çalışmalarına bir yıl daha ara veren Sümbültepe kısa bir süre önce albümün üçüncü teklisi ‘Meryem Meryemti’yi yayımladı. Sümbültepe ile hem gelecek ayın sonunda çıkacak ‘Hemhal’ adlı EP’sini hem de 6 Şubat depremlerinin hayatını nasıl etkilediğini konuştuk.
◊ Kısa bir süre önce bir tekli yayımladınız. ‘Meryem Meryemti’ için bir ağıt demek doğru mu?
Evet, bir ağıt. Geçmişi Osmanlı dönemine dayanıyor. Ama yıllar içinde düğünlerde de çalınır olmuş. Her Hataylının bildiği bir ağıt.
◊ Bu çalışma gelecek ay çıkacak EP’nizde olacak mı?
Evet, EP’nin üçüncü teklisi. Yayımladığım ilk şarkı ‘Ma Ureedu’nun sözleri anneannemin annesinin söylediği bir maniyi içeriyordu. Ardından ‘Derbest’ geldi. Şimdi de sözleri baştan sona Arapça olan ‘Meryem Meryemti’ çıktı. ‘Hemhal’ adını verdiğim EP’nin geriye son iki şarkısı kaldı. Son şarkının adı ‘Rabih’, Arapça ‘bahar’ anlamına geliyor.
◊ Ne kadar güzel!
Şarkının Arapça sözlerini çocukluk arkadaşım Melih Tosun yazdı. Bir gün
tesadüfen Suriye’den göçen çocukların sohbetine tanık olmuş. Onlar sohbet ederken notlar almış. O notları bana gönderdi, ben de şarkının nakaratı için düzenledim. Umarım hepimizin gönlüne bahar serper.
◊ Umarım... Zor zamanlardan geçiyoruz çünkü...
Evet, ufacık bir ışık sızıntısıyla hayata tutunmaya çalışıyoruz.
◊ Evet, tıpkı 6 Şubat depremlerinden sonra olduğu gibi... Öte yandan Hatay’da müthiş bir medeniyetin içine doğmak ne kadar büyük bir şans. Ama ne yazık ki o medeniyetin izleri depremde büyük hasar gördü. 6 Şubatta Hatay’da mıydınız?
İstanbul’daydık. Saat 6.00 gibi telefon gelmiş. Erkek arkadaşım beni uyandırdı. İnsanın öyle bir sabaha uyanacağı aklına gelmez. Hemen kardeşime haber verdim. Çok hızlı bir şekilde eşyalarımızı topladık. Hayatımızın en uzun yolculuğuydu. Hem soyut hem somut olarak... 16 saat sürdü. Sona erdiğinde cehennem gibi bir ortama vardık. Ailem İskenderun’da oturuyordu. Vardığımızda her yer karanlıktı. Günün aydınlanmasını beklemek zorunda kaldık.
‘İŞÇİLER BİZİ TERK ETMEDİ’
◊ O ana kadar herhangi bir çalışma yapılmamış mı enkazda?
Sanırım içerideki insanların çığlıklarından dolayı birkaç basit kepçeyle müdahale edilmişti. Dört günümüz enkaz başında yardım istemekle geçti. İnsan işte böyle zamanlarda beterin beteri var diyor. Biz cenazelerimizi çıkarabildiğimiz için kendimizi şanslı hissediyorduk. Önce annemin cenazesini çıkardık. En son gece 3.00’te babamın cenazesini çıkardılar. Normalde 24.00’te çalışmalara ara veriyorlar. Ama o işçiler bizi terk etmediler. Onlara gerçekten çok teşekkür ederiz. İlk kez o gece sevdiğimiz insanları toprağa kavuşturabilmenin verdiği rahatlamayla uyuyabildik.
◊ Aile apartmanı mıydı? Yeni bir binaydı değil mi?
Aile apartmanı değildi. Yüksek katlı bir binaydı: MCG Tower. Ve üç yıllık bir binaydı maalesef. Zaten en can yakan kısmı bu.
◊ Olay yargıda ama siz change.org’da bir de kampanya başlattınız. Neden?
14 kişinin yaşamını yitirdiği binayla ilgili davada tek bir tutuklu bile yok. Binada iddialara göre deniz manzarası açmak ve maliyeti düşürmek için tek bir kiriş bile yapılmamış, Binayı denetleyip yapımına onay verenlere soruşturma dahi açılmadı. Bu yüzden sorumluluğu olan kamu görevlilerinin de yargılanmasını istiyoruz. Kardeşim Süreyya bu konuda bir belgesel hazırladı. O belgeseli izleyen herkes hataları apaçık bir şekilde görebilir. Kampanyayla amacımız kamuoyu oluşturmak. Çünkü daha önce bunun karşılığını gördük. Dünyada çok fazla dert var. Deprem insanların dikkatinden kaçabiliyor.
◊ Şu an dava süreci nasıl ilerliyor?
11 Ekim’de üçüncü duruşma var. İkincisine sanıklar gelmedi. Hâkim üçüncü davaya gelmelerini şart koştu. Bu arada bilirkişi raporuna da itiraz ettik. Tekrar bilirkişi atanmasını talep ettik.
◊ Peki, müteahhit tutuklu mu?
Müteahhit başka bir suçtan zaten cezaevinde. Duruşmaya da kamerayla katıldı.
◊ Siz Hatay’dasınız, değil mi? İnsanların ruh hali nasıl?
Çok umutsuzlar. Çok yorgunlar. Yani şükredebilecekleri şartlarda olan insanlar bile çok umutsuz. Rezerv alan yasasıyla herkesin evi yıkılıyor. Herkes maddi ve manevi zorluk içine giriyor. Konteynerlerde yaşama mücadelesi veren insanlardan bahsetmiyorum bile. Daha onların altyapı problemi bile çözülmüş değil. Korkunç bir boşluk içinde insanlar tutunmaya çalışıyorlar.
◊ Siz ne hissediyorsunuz?
Yorgunum. Öfkem her pekiştiğinde kendimi sevgiyle dizginlemeye çalışıyorum. Büyük bir aile oluşumuza şükrediyorum. Teyzelerim yanı başımızda, diğer aile büyüklerimiz, yurtdışında olanlar, herkes bu süreçte destek verdi. Şanslı hissediyorum kendimi bu sebeple.
EVLERİ YERLE BİR OLDU
Sümbültepe’nin Hatay’da yaşayan ailesinin oturduğu üç yıllık bina 6 Şubat depremlerinde yerle bir oldu. Sümbültepe sorumluların yargılanmasını istiyor.
ÜÇ ŞARKI
Selin Sümbültepe’nin ‘Hemhal’ EP’sinin ‘Ma Ureedu’, ‘Derbest’ ve ‘Meryem Meryemti’ adlı üç teklisi yayımlandı.
‘BÜYÜK BÜYÜK NİNEM 100 YAŞINDA DARBUKA ÇALARDI’
◊ Sizi üzmek de istemiyorum ama biraz çocukluğunuzdan bahsedebilir misiniz? Ailede müziğin yeri neydi?
Geçmişi anlatmak mutlu ediyor. Anne ve babam çok sanatsever insanlardı. Ben 15 yaşına kadar çok mutlu bir evde yaşadım. Sonra konservatuvar okumak için Mersin’e geçtim. Annem ut çalar, musiki cemiyetine giderdi. Evde Türk sanat müziği söylerdi sürekli. Ve tabii ki Arapça şarkılar. Zaten anneannemin annesinden almış herhalde o da yeteneğini. Büyük büyük ninem Finnen’di. Finnen derler burada mâni yazan, şarkılar uydurup nesilden nesile aktaran dedelere, nenelere… Yani bir çeşit şair aslında. Herhalde oradan anneme, annemden bana temas etmiş.
◊ Anneannenizin annesini tanıma fırsatınız oldu mu?
Evet, 100 yaşında vefat etti. 100 yaşında dahi darbuka çalardı. Şarkılar söylerdi. Hatta o darbukası ‘Ma Ureedu’ adlı şarkımın videosunda da var. Nesilleri buluşturmak istedik. Arapça şarkılarla ve Türk sanat müziği şarkılarıyla geçti çocukluğum. Amcalarımdan da başka müzikleri öğrendim. Evdeki ilk dinlediğim CD’nin Michael Jackson’a ait olduğunu hatırlıyorum. Babam da şarkı söylemeyi severdi. Bir araya geldiğimiz aile masalarında…
◊ Sonra siz Mersin’e geçtiniz konservatuvara...
Sonra evet, liseden başlıyordu konservatuvar çünkü. Ben de çok çalışkan bir çocuk sayılmazdım diğer derslerde. O yüzden ikna oldular konservatuvar seçimime. Mersin’de liseyi okudum. Sonra İstanbul’da Mimar Sinan Üniversitesi’ne geçiş yaptım. Flüt eğitimi aldım aslında. Son yayımladığım şarkıda da flüt solosunu ben çalıyorum. Yani flüte hâlâ müzikal olarak kariyerimde yer veriyorum. Çünkü bazen “Mezun oldunuz, bıraktınız mı” gibi sorular geliyor. Hayır. Şarkı yazmak ve şarkı söylemek hep daha ön planda oldu hayatımda. Hiç akademik bir kariyer planı yapmadım. Diğer arzularım önde geldi. Ama tabii ki yıllarca emek verdiğim enstrümanı bir kenara atmadım. Müziğimde, sahnemde bana eşlik ediyor.