Güncelleme Tarihi:
Mimar Sinan Üniversitesi Heykel bölümünden 1977’de mezun oldu. Yapıtlarıyla seyircisini daima mekân üzerine düşünmeye itti. Birçok ulusal ve uluslararası serginin yanı sıra eserleri 2’nci, 3’üncü ve 13’üncü İstanbul bienalleriyle, 54’üncü Venedik Bienali Türkiye Pavyonu’nda gösterildi. ‘Açık Sütun’ ile İstanbul’un ve ‘Evde’ ile Berlin’in şehir hafızasında yer edindi. Türkiye’nin önde gelen çağdaş sanatçılarından Ayşe Erkmen’le Ernst Franz Vogelmann Heykel Ödülü ve Heilbronn’daki Vogelmann Müzesi’nde açtığı yeni sergisi vesilesiyle iletişime geçtik; son sergilerini, sanatta kadının temsilini ve pandemi günlerini anlattı.
Tebrik ederim. Ernst Franz Vogelmann Heykel Ödülü için sizin için ne ifade ediyor?
Heykel ödülü olduğu için, hayat boyu yaptığım çalışmalara istinaden verildiği için ve bu ödülü alan ilk kadın olduğum için kendimce önemli buldum. Bir de ödülle birlikte yeni bir sergi yapabildiğim için!
Vakfın ödül verdiği ilk kadın sanatçısınız. Sanatta kadının temsiliyetiyle ilgili ne söylersiniz?
Her konuda olduğu gibi sanatta da kadınlar haksızlık görüyor. Dünyada daha çok erkek sanatçı var, yapıtları daha büyük fiyatlara satılıyor, daha önemli sergilere davet ediliyorlar... Türkiye biraz farklı bu konuda. Kanımca buradaki iyi sanatçıların çoğu kadın ve bu yeni bir şey de değil. Türkiye çağdaş sanat tarihinin bir özelliği ve hâlâ devam ediyor.
Yakın zamanda biri Kunsthalle Vogelmann’da, diğeri Arter’de iki serginiz oldu. Retrospektif sergiler sanatçıya, kariyer ve hayat yolculuğunu yeniden düşünme imkânı sunuyor olmalı...
Çok eski işlerimin daha radikal olduğunu fark ettim; örneğin ‘100 Taş’, ‘Leblebi’, ‘Slightly’ gibi… Takdir edilme endişesinin bulunmadığı bir dönemin verdiği özgürlükle yapılmış işler... Aslında o özgürlüğü hep yanımda taşıdığımı düşünüyordum ama şimdi yeniden hatırlamam gerektiğini düşündürdü.
Berlin ve İstanbul’da yaşıyorsunuz. Pandemi günlerini nasıl geçirdiniz?
Pandemi dönemini Berlin’de geçirdim. Sergilerimin hepsi 2021’e ertelendi, ben de tembelliğin tadını çıkardım. Kek, kurabiye ve ekmek konusunda neredeyse uzmanlaştım. Ve fazla aranmamanın zevkini yaşadım!
Şimdilerde ne üzerinde çalışıyorsunuz?
Japonya ve Avustralya’da iki sergi var ama pandemi döneminde nasıl olur bilmiyorum. Her şey günlük kararlara bağlı. Ben yine de çalışıyorum tabii sürekli, en azından denemeler yapıyorum.
Evde hiç olmadığı kadar zaman geçiriyoruz artık. Bir sanatçı olarak ‘ev’e bakışınız değişti mi bu süreçte?
Ben zaten çoğunlukla evde çalışırım, çok bir şey değişmedi. Ama artık o kadar seyahat gerekmediğinin, çoğu işin evden de yönetilebileceğinin farkına vardım. Ne kadar çok uçak kullandığımı ve bunun çevreye verdiği zararı bir kez daha anladım. Çevreye daha fazla önem vermeye çalışacağım. Bu arada Köln Heykel Parkı sergisi için hayatımın en küçük işini yaptım. Küresel ısınma nedeniyle nesli tükenen ‘Lonesome George’ adlı sümüklüböcek için!
Peki sokağa, ‘açık hava’ya bakışınız değişti mi?
Tabii, kıymetini anladım, küçük mutlulukların ne büyük mutluluklar olabileceğini bir kez daha öğrendim. İşlerimde de bunu uygulayacağımı hissediyorum.
Tünel’in kimliğinin en önemli parçalarından biri sizin eseriniz, ‘Açık Sütun’du. Beyoğlu dönüşüm geçiriyor. Bugün bu semte ve İstanbul’a bakınca ne görüyorsunuz?
Ben Beyoğlu’nda doğdum, ilkokula gittim, yaşadım... İstiklal Caddesi beni üzüyor ve oraya gitmemeye çalışıyorum ama bu konularda çok da nostaljik olmamam gerektiğini de hissediyorum. Nostaljik olmamanın yolunu şehirde yeni oluşan güzel çağdaş yeniliklerle takviye etmeye çalışıyorum.
PANDEMİDE UZAKTAN HAZIRLANAN SERGİ
Ödülü ‘Ayşe Erkmen BİR, İKİ, ÜÇ’ isimli serginizin açılışında aldınız. Bu sergiyi nasıl anlatırsınız?
Sergi pandemi süresince ve uzaktan hazırlandı. İki tane yeni iş yapabildim bu şartlara rağmen. 16 bronz heykel ‘not the color it is’ ile bir de ‘Scroll Movie’ adlı arşivsel bir video hazırladım. Bu sergide en öne çıkan, ‘Kuckuck’ adlı işimin yeni yorumlaması ‘minik tilki’ oldu. Bunların dışında ‘Acid 1,2,3,4’ videolarını, 1985’te yaptığım ‘Uyumlu Çizgiler’ adlı işi ve üzerinde ismimin yazılı olduğu kurdelelerle birlikte, ARTER sergisinde de kullandığım, kendi oluşturduğum tipografiyle yazdığım tilkiye gönderme yapan ‘pangram’ı kullandım.