Güncelleme Tarihi:
* Kitaba Türkiye’de 2.6 milyon insanın tarikatlarla ilişki içinde olduğunu anlatarak başlıyorsun. Bu rakamı nasıl okumalı?
- Şaşırtıcı değil, ben bile lisede Menzilcilerin zikirlerine katılmıştım. Bu 2.6 milyon insanın hepsi tarikat üyesi değil; bazen sohbetine, bazen yemeğine gitmiş insanlar. Ama 1 milyon aktif üye var ve bu, evet, çok ciddi bir rakam. Muhafazakâr bir çevrede büyümüşseniz, tarikat zaten sizi mutlaka bulur.
* Bursa’da kendini ‘tarikat şeyhi’ olarak tanıtan Uğur Korunmaz’ın bir müridi, “Daha önce başka tarikattaydık. İlerleme olmuyordu. Soğuyorduk” diyor. Ne arıyor? İlerleme dediği ne?
- Bir tarikata üye olan insanların hepsi, dünyada eksikliğini çektiği şeyleri arıyor, şeyhleri bu mutluluğun aracısı olarak görüyor. Cennete kavuşacakları söylemine kanıyor, tarikatlarda hem dünyada hem ahrette bugünkünden daha ileride bir mutluluğa kavuştuklarını düşünüyorlar.
* Oysa...
- Bu merdivenaltı şeyhlerin ilkokul mezunu oldukları, dini eğitim almadıkları, Arapça ve Kuran bilmedikleri, oruç tutmadıkları, namaz kılmadıkları anlaşılıyor. Buna rağmen kitapta anlattığım dört şeyhin tekkesi ve birinin Kuran kursları vardı.
Milletvekili tonla para kaptırıyor
* Müritleri kimler?
- Eğitim ve ekonomik açıdan toplumun en alt kademesindekiler. Ama kandırılanlar arasında milletvekili, avukat, hâkim ve iş insanları da var. Milletvekili, evinin altında hazine olduğunu, cinlerle konuşarak bu hazineyi çıkarabileceğini söyleyen şeyhe, “Allah dostlarının bu güçleri olduğuna inanıyorum” diyerek tonla para kaptırıyor. Çorum ve Aksaray’da Kuran kursu zinciri sahibi olan Mustafa Çalışkan’ın sekiz karısından biri edebiyat, biri de ilahiyat fakültesi mezunu. Ama bu, onların ait olduğu ekonomik ve sosyal çevreyi değiştirmiyor. Edebiyat fakültesi mezunu olan kız, ilkokul mezunu kızla aynı mahallede, aynı çevrede doğup büyümüş.
* Yine de bir fark olması gerekmiyor mu?
- FETÖ’de de orgeneraller, hâkimler, savcılar, Danıştay ve Yargıtay üyeleri, profesörler vardı. Bu, durumu değiştirdi mi? Hayır.
* Türkiye’de 30 tarikat ve bunlara bağlı 400 cemaat olduğunu söylüyorsun. Sayıları giderek artıyor mu?
- Evet, artıyor. Tarikatlar, Türkiye’nin serbest piyasa ekonomisine geçmesiyle birlikte din dışı alanlara yöneldi. İnsanlara sendikasızlığın, düşük asgari ücretin, işsizliğin fıtrat olduğunu kabul ettiren rıza üretim merkezleri oldular. Siyasete müdahil oldular; eğitim, sağlık ve daha pek çok alana yatırım yaptılar.
* O halde bu, artık Türkiye’de bir meslek diyebilir miyiz?
- Tabii ki. Şeyhler Türkiye’de birer CEO. Tarikatlar, 1980’lerden sonra dev birer holdinge dönüştü, her biri kendi ekonomisine sahip oldu. Süleymancılar, dev bir yurt ekonomisi kurdu, bugün hâlâ Türkiye’deki özel yurtların en az yarısı onların. Fethullahçılar küresel bir güç oluşturdu, Menzilciler şimdi FETÖ’nün bıraktığı boşluğa gözlerini dikti. Sağlık sektöründe başlayıp İçişleri Bakanlığı’na kadar yayıldılar.
Bizim tarikat külliyatımız başkaydı; Yunus Emre’ye, Ahmet Yesevi’ye bak
* FETÖ’den boşalan kadrolar dolduruldu yani, öyle mi?
- Çoktan! Üstelik kamusal alan, onların taleplerine göre düzenleniyor. Eğitim Birliği Yasası gereği, kız-erkek karma okunması gerekirken tarikatların dayatması nedeniyle kızlar için ayrı okul ya da sınıf uygulamasına geçildi. Bu tarikatlar, Müslümanların dünya mülkü üzerinde söz sahibi olması iddiasından hareketle, mülkü ve kamusal alanı ele geçirmek, etkilemek, dönüştürmek istiyor.
* Nasıl bir yol izliyorlar peki?
- 1925’te Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu çıkarıldıktan sonra yeraltına indiler; dernek, Kuran kursu, vakıf gibi oluşumlar kurarak meşruiyet aramaya çalıştılar. 1950’lere kadar bir şekilde baskı altında tutuldular.
* Sonra ne oldu?
- Kimi darbe dönemlerindeki istisnai uygulamalar hariç, onlara hiçbir zaman dokunulmadı, soruşturma açılmadı. Çünkü onlar artık birer sosyal organizmaydı. Halbuki bizim tarikat külliyatımız başkaydı. Yunus Emre’ye, Hacı Bayram’a, Ahmet Yesevi’ye bak; bu insanlar yüzünü dünyadan ahrete çevirmiş, ‘bir lokma, bir hırka’yla yaşıyordu. Onları herhangi bir Müslümandan ayıran, dine neşe içinde bağlanmalarıydı. Oysa bugünkülerin, ahrete dair hiçbir yatırımı yok. Tümünün yatırımı dünyaya dair, her birinin yığınla şirketi, arsası, arabası var. Anlattıkları da din değil.
Yasadışı ilan edilmenin ekmeğini yiyorlar
* “Tarikatlara dokunulmadı” dedin, işledikleri suçlara karşı yargı süreci nasıl işliyor?
- Yargının kafası karışık. Uğur Korunmaz, müritlerine “Benimle birlikte olursan cennete gidersin. Reddedersen Allah’ın öfkesiyle karşılaşırsın” dedi ve bu işe razı etti. Hâkim de bu müritler için “Dini değerlerle aldatılarak rızaları sakatlanmıştır” dedi. Bursa’da erkek ve kadın müritleriyle birlikte olan bu şeyhten memnun olanlar vardı. “Bilinçle yaptık. Bir daha yaparız” dediler. Ortada, karısının başka bir erkekle seks yapmasında kötü niyet aramayan bir mürit tablosu var. Bu davada “Rızaları sakatlanmıştır” dendi. Ama Çorum’daki şeyhin birlikte olduğu 26 kadın için “Rızaları vardır” dediler. Bence şikâyetçilerin hepsi kadın olduğu için. Bu kadınların hepsi yetişkin, aralarında üniversite mezunu da var. Hiçbiri de “Baskı altında yaptım” demedi.
* Sana kitabı yazdıran bu çelişki mi?
- Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu, FETÖ’ye karşı uygulanmadı ama Balıkesir’de bir kayalığın üzerine tekke kurup herkesi aidata bağlayan Recep Küçük’e uygulandı. Evet, bu kitabı, bu çelişkileri ortaya çıkarmak için yazdım. Bu çağda tarikatları yasaklamak bana mantıklı görünmüyor. Sahte şeyhler ceza alıyor ama bu, tarikatların yarattığı tahribatı ortadan kaldırmıyor.
* Çözüm ne?
- Tarikatları yasal alana çekelim çünkü yasadışı ilan edilmenin ekmeğini yiyorlar. Onlara hesap sorulamıyor; üye kaydını, malını mülkünü bilmiyoruz. Televizyon kanalları, dernekleri, okulları, hastaneleri var; bu nasıl yasak? Sadece din alanında faaliyet göstermek kaydıyla izin vermek gerekir, faaliyet alanından çıktığında cezalandırılmalılar.
‘Şehvetiye Tarikatı’nda kimler var?
* Süleyman Işık: Evinin
bodrum katında tekke kurdu, genç erkekleri istismar etti.
Varlığını 19 yıl sürdürdü.
* Nevzat Açıkgöz: Cinlerin koruduğu defineyi çıkaracağını vaat ederek pek çok kişiyi dolandırdı; sadece bir milletvekilinden 1 milyon 520 bin dolar hortumladı.
* Ahmet Coşkun Yılmaz: Hipnozla bir hâkimi ve onlarca insanı dolandırdı.
* Uğur Korunmaz: Müritlerini mutluluğa, huzura, cennete ulaşmanın yolunun kendi odasından geçtiğine ikna etti; kadın-erkek ayırmadan müritleriyle cinsel ilişkiye girdi. Müridi tarafından tekke yapılması için bağışlanan daireyi üzerine aldı. Varlığını 16 yıl sürdürdü.
* Mustafa Çalışkan: 80’lerin başında hırsızlıktan, 90’ların başında çocuk istismarından, 2000’lerin başında Devrim Kanunları’na muhalefetten (belli ki şeyhliğe başlamış) ceza aldı. Çorum’da iki kız çocuğuna istismarda bulundu, birlikte olduğu kadınlar onun lehine ifade verince beraat etti. Bugün tutuklu ama müritleri onu hâlâ cezaevinde ziyaret ediyor. Üç şehirde 26 kadını istismar etti, dört şehirde tekke kurdu. Bağış ve kurban derileriyle geçindi. Varlığını 13 yıl sürdürdü.
* Recep Küçük: Çocukları istismar etti. Köyde türbe açtı, topladığı aidatlarla geçindi. Varlığını 14 yıl sürdürdü.
Kitaptan...
* Recep Küçük, küçük bir trafik kazasında araçtan sağ çıkan mürit Şükrü B.’den “Sizi ben kurtardım” diyerek para istedi. Şükrü B. anlatıyor: “Evliya oluyorum zannettim. Cebimde ne varsa verdiğim olmuştur. O kadar beynim yıkanmıştı ki onunla namaz kılarken gurur duyar hale gelmiştim. Biz namaza dururken Recep geziyordu. Bana ‘O burada namaz kılmaz, Kâbe’de kılar’ diyorlardı.”
* Ayşe S.: “Beş-altı ay kadar önce eşim Ümit S. tarafından dergâha getirilerek Uğur (Korunmaz) Hoca’yla tanıştırıldım. Uğur Hoca, ‘Allah’a teslim olmak için benimle cinsel ilişkiye girmen gerekiyor’ dedi.”