Güncelleme Tarihi:
Bizden, Osmanlılardan, Bizans, Roma, hatta Eski Yunan’dan çok, çok önce... Afrika, Güney Amerika’dan henüz kopuyor; daha ortada Anadolu yok. Yeryüzündeki ilk arı yeni vızıldamaya başlamış, ‘çalışkan’ sıfatını hak etmesi için milyonlarca yıl daha mesai yapması gerek.
Sıcak yaz kumunun altındaki yavru kaplumbağalar, yumurtanın kabuğunu kırmak için kullandıkları sütdişlerini dökmüş, havanın serinlemesi için güneşin batmasını bekliyor. Çünkü dünya bugünkünden bile daha sıcak; hava kararınca üçerli beşerli gruplar halinde suya koşacaklar.
Erkeklerin umurunda değil. Çünkü bir daha asla karaya çıkmayacaklar. Ege’de böyledir: Sahiller hep kızlara miras... 25 yıl sonra olgunluğa erişince, dünyaya gözünü ilk açtığı bu kumsala, belki en fazla beş-on metre ötesine, bu kez kendi yavrularını emanet etmek için dönecek. Günümüze kadar milyonlarca yıl sürecek Caretta caretta geleneği böyle devam ettirilecek.
2011’de İngiltere Kraliyet Nişanı’nı aldı.
100 milyon yıl sonra...
MS 1988... Anadolu platosu yükselmiş; kimler gelmiş, kimler geçmiş; Roma-Bizans-Osmanlı kurulup yıkılmış; dünya savaşları atlatılmış; 24 Ocak kararları, 12 Eylül darbesi, Bülent Ersoy’a pembe cüzdan... Başbakan Turgut Özal elinde kalemiyle ‘İcraatın İçinden’i sunuyor; Türkiye dışa açılıyor.
Açılıp saçılmak kolay değil; bulunabilen her cennete termik santral, her koya bir otel dikilmeye çalışılıyor. Adreslerden biri de... Dalyan İztuzu Plajı!
100 milyon yıllık hikâyesini, bana inanmıyorsanız, kaplumbağalara sorun: Köyceğiz Gölü oluşmuş; yükselmiş; artan sularını denize doğru bırakmış. Taşan sular iki dağ silsilesinin arasındaki ovayı sulamış, kendi önüne alüvyon yığıp bir delta oluşturmuş. Burası o kadar verimli bir yer ki koskoca Kaunos antik kentinin gelişip serpilmesine imkân tanımış, dağlara kazıdıkları anıtmezarlara bakılırsa 2000-2500 yıl önce burada Nil havzasındakine benzer bir nüfus, tarım, zenginlik, mimari ve estetik ortaya çıkarmış.
İztuzu’na gelince... Deltanın dağılan kolları birleşip en sonunda bir boğazda düğümleniyor. Boğazın üstünden sıcak ve tuzlu su içeriye, altındansa soğuk ve tatlı su denize akıyor. Boğazın bir yanı dağ. Diğer yanı bütün deltanın önünü tutan kumdan bir yarımada. Uzunluğu dört kilometreden fazla. Bir tarafı tuzlu su; ne kadar gidersen git derinleşmiyor, sıcak ve dalgalı... Diğer tarafı tatlı su; dümdüz, daha serin ve iki-üç adımda derinleşiyor: İşte burası İztuzu Plajı.
Caretta caretta’lar yüz küsur milyon yıldır biliyor olabilir. Ama 1988’de burayı ilk görüşte ‘yeryüzündeki en güzel yer’ ilan eden 13 yaşındaki bacaksızın, ne 30 sene sonra aynı fikirde olacağından, ne oraya bir otel yapılmak istendiğinden ne de buna karşı cansiperane mücadele eden İngiliz kadından haberi var...
MS 1988....
Allah size 94 yıl ömür verseydi de 95’e yürüseydiniz; onu nasıl tanzim ederdiniz? Ben mükemmel formülü bulmuş birini tanıyorum. 1922’de İngiltere’de doğdu. Adını Türkçede ‘Haziran’ anlamına gelen June koyduklarına bakmayın, özbeöz kış çocuğuydu. Geçmişe ve geleneğe düşkün bir Oğlak burcuydu.
Babasının işi gereği Uganda’ya gittiler. Sonradan üzerine Almanca, Fransızca, Yunanca ve Türkçe ekleyeceği ilk yabancı dilini, Svahili dilini, uçsuz bucaksız savanlarda çıplak ayak koşarken öğrendi.
Londra’ya döndüler. Dans ve müziğe ilgi duyuyordu ama geri dönen bir Britanya hanımefendisi değil, hiçbir okulun kabul etmek istemediği, çatal-bıçak kullanmayan bir yarı Ugandalıydı. En iyi hocalardan da ders aldı ama nafile. Kimse ne dansını ne de şarkı söylemesini beğeniyordu.
İki evlilik yaptı. İlki yaşlı, zengin bir adamlaydı. Bitti. İkinci kocası Mr. Haimoff çok daha zengindi; dünya jet sosyetesinin arasına girdi. Hayat bu, o da bitti.
Kendini denizciliğe ve denizlere verdi. 60 yaşında ilk kez Türkiye’ye geldi. Dalyan’daki İztuzu’na âşık oldu, kendisine bir küçük baraka inşa edip burada yaşamaya başladı.
Ömrünün geri kalanını geçirmek için doğru yeri tercih ettiğinin en büyük kanıtı, 100 milyon yıldır buradan şaşmayan kaplumbağalardı. Barakasını yaptıktan dört sene sonra Türkiye’nin dışa açıldığını ve burada bir otel yapılacağını haber aldı. Doğal Hayatı Koruma Derneği’nin o zamanki başkanı Nergis Yazgan’la el ele verdi; Yunanistan, İsviçre, İngiltere, ABD ve İstanbul’dan büyük bir kampanya başlattı. Turgut Özal’la bile görüştü. Yıllar süren kampanya sonuç aldı, İztuzu’nu sit alanı ilan ettirdi.
Günümüz Türkiye’si...
MS 2017... O bugün artık Dalyan’ın simgesi, beldede onu tanımayan kimse yok. Türk vatandaşı oldu, belediye de evinin olduğu sokağa onun adını verdi. ‘Barış Krallığı’ dediği evinde hâlâ kedi ve köpekleriyle birlikte yaşıyor.
Geçenlerde İztuzu Plajı’ndaki ikonik barakasında hem de Dalyan merkezde ‘Barış Krallığı’ dediği ve kedi-köpekleriyle yaşadığı evinde birlikte vakit geçirdik.
Yüzündeki çizgiler güzel yaşanmış, izanlı pay edilmiş, mutlu olunmuş bir hayatın ipuçları gibi. Sanki 100 milyon yıl öncesini bilen, bundan sonrasına ışık tutan kadim bir harita... 94’lük gözleri güldüğünde hâlâ iklim değişiyor. Geçmişe saygılı bu Oğlak’tan geleceğe dair alacağımız çok ders var.
Yolunuz Dalyan’a düşerse bir “Merhaba” deyin, gülümseyin, dinleyin. Bakalım bu asırlık çınardan istiklalinize dair işitecek neyiniz var...
Sirk hayvanlarına döndüler
◊ Artık sürekli Dalyan’da kalan kaplumbağalar var.
- Bu çok kötü. Gitmeliler. Hepsi göç etmeli. Yoksa nehirde ölürler. Yedi-sekiz yıl önce turistlere gösterebilmek için kaplumbağalara yemek vermeye başladılar ve onları sirk hayvanlarına döndürdüler. Artık ekmek, tavuk hatta kemik yemeye bile alıştılar.
◊ İnsanları ısırmaya başladıklarını duyuyoruz...
- Bu yüzden. Suyun altında bir insan eli, ayağı gördüklerinde yine yemek verileceğini düşünüyorlar. Bunun için de ısırıyorlar.
Dünyanın bütün lüksünü görmüştüm ama böyle bir yer hiç görmemiştim
◊ Biri erken, iki evlilik... Kendinizi ‘aşk kadını’ olarak tanımlar mısınız?
- Bilmem, evet. Tabii neden olmasın?
◊ Türkiye’de âşık olmadınız mı hiç?
- Burada romantizm yaşamadım. Artık 60 yaşıma gelmiştim. Dünyanın bütün lüksünü görmüştüm. Ama böyle bir yer hiç görmemiştim. Plajda göçebeler gibi
yaşıyorduk. Bana dünyanın en romantik şeyi gibi geliyordu bu.
◊ Aradan 33 sene geçti. En çok neleri özlüyorsunuz?
- İnsanlar... Sahillerin o güzelliği... Böyle harap edilmemişti henüz. Her şey çok doğaldı. Türkiye önemli hatalar yapıyor. En çok da mimaride. Çirkin yerleşimler kuruluyor, her yer betonlaşıyor. Birçok güzel yer yok edildi. Ben geleneksel bir insanım.
Tarihe, geçmişe saygı duyarım. En çok buna üzülüyorum.