Güncelleme Tarihi:
Sosyal medyada sokak hayvanlarıyla ilgili haberleri takip ediyorsanız görmüş olabilirsiniz; TRT World’ün başarılı sunucusu, gazeteci Maria Ramos Ayder Yaylası’nda tanıştığı, ayağa bile kalkamayan yavru köpeği İstanbul’a getirip tedavi ettirdi. Yüzlerce insan da bu hikâyeyi sosyal medyadan günbegün izledi. Biz de bir yandan merakla yavru köpeğin sağlığına kavuştuğu haberini beklerken bir yandan da sokak hayvanlarına kıyamayan Maria’nın paylaşımlarını okumaya başladık. Türkiye’yi, İstanbul’u, sokak hayvanlarını ne kadar sevdiğini görünce hem kendisiyle hem de Amor (İspanyolca aşk) adını verdiği yavru köpekle tanışmak istedik.
Eylül ayında Rize’ye tatile giden Maria, arkadaşlarıyla Ayder Yaylası’ndan Galer Düzü’ne çıktıkları koşu sırasında tanışmış Amor’la ve sonra da kopamamış: “Uzaktan gördüm onu, yürüyemediğini fark edince çok üzüldüm. Kucağıma aldığımda çok acı çektiğini anladım. Bana öyle sıkı sarıldı ki... Yardımsever birine köpeği veterinere götürmesi için para verip otele döndüm. Ama yavru aklımdan çıkmıyordu. Bir arkadaşımın desteğiyle onu İstanbul’a getirtip tedavi ettirdim. Şimdi çok iyi. İlk kez bir köpeğim oldu. Sevgi dolu, sanırım kurtarıldığı için minnettar.”
Önce sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Londra’da doğup büyüdüm. Annem ve babam İspanyol. Evde İspanyolca, okulda İngilizce konuşuyordum. Küçükken uzun yıllar flamenko yaptım. İngiltere’nin en iyi üniversitelerinden King’s College’da Fransız edebiyatı ve İspanyol kültürü üzerine eğitim aldım.
Gazetecilik kariyerine nasıl başladınız? İstanbul’a nasıl geldiniz?
1999’da Le Monde gazetesinde ve Time dergisinde araştırmacı olarak başladım. Afrika’ya, Orta Amerika’ya, İtalya’ya ve Hırvatistan’a gönderildim. İlk televizyonculuk işim 2002’de Bahreyn Uluslararası TV Kanalı’nda muhabirlikti. Sonra haber sunucusu oldum. Ortadoğu politikalarıyla oldukça ilgiliydim. Savaş öncesi, Şam’da BBC için çalıştım ve Arapça öğrendim. 2017’de Londra’da yerel bir BBC kanalı için muhabir olarak çalışıyordum ve yeni Formula 1 (Formula E) CEO’suna danışmanlık yapıyordum. Ama uluslararası haberciliği özlemiştim. O sırada Türkiye’den bir teklif aldım. Ağustos 2017’de İstanbul’a taşındım.
Şehrin büyüsü...
Sosyal medya paylaşımlarınızdan ülkemizi çok sevdiğiniz anlaşılıyor... Neden bu ilgi?
İnsanlar çok dost canlısı ve yemekler nefis. Burada kendimi evimde gibi hissediyorum çünkü pek çok şey bana sahip olduğum Akdeniz kültürünü ve İspanyol mirasını anımsatıyor. İki kıtayı birden izleyerek Boğaz’da sabahın 6’sında koşmak en sevdiğim şeylerden biri. İstanbul’dan birkaç gün ayrı kaldığımda özlüyorum. Buna ‘Istanbulliction’, İstanbul bağımlılığı diyorum. Şehrin farklı yerlerini keşfetmeyi de çok seviyorum. En son Polonezköy ve Ağva’ya gittim. Ayrıca en sevdiğim şeylerden biri de İstanbul’daki insanların hayvan sevgisi... Sokak kedilerine bayılıyorum, şehrin büyüsüne büyü katıyor. İki sokak kedisi evlat edindim: Princess ve Puma. Beni çok güldürüyorlar.
Buraya taşınınca sizi ülkemizle ilgili en çok şaşırtan şey ne oldu?
Türkiye’de bu kadar güzellik olduğunu bilmiyordum. Bir açık hava müzesi gibi... Efes, Gaziantep, Kapadokya, Bodrum, Çeşme, Fethiye, Trabzon, Ayder gibi harika yerleri gördüm. İzmir, Ankara, Trabzon, Rize, Marmaris’e gittim. Yeni projemse Göbeklitepe, Antakya ve Likya Yolu’nu keşfetmek.
Gelecek için hayalleriniz neler?
Hayatımdan mutluyum. Ama herkes gibi pandeminin hemen son bulmasını diliyorum. Hayat güzel, harika bir dünyamız var ve hepimizin sosyal mesafe kurallarına uymaya gerek kalmadan tekrar bunun tadını çıkarmaya ihtiyacımız var.
Sergio Ramos’un kuzeni sandılar
İstanbul’a ilk geldiğimde, pek çok insan bana Real Madrid futbol takımının kaptanı Sergio Ramos’la bir alakam olup olmadığını soruyordu. Ben de “Evet, kuzenim olur” diye cevap veriyordum. İnsanlar da benden imzalı forma istiyordu. Ta ki bir gün, büyük bir Sergio Ramos hayranı taksi şoförü, bir yandan araba kullanırken bir yandan Google görsellerde Sergio ile benim birlikte fotoğrafımızı bulamayınca sinirlenene kadar… O zaman artık bu şakaya bir son vermem gerektiğini anladım!