Güncelleme Tarihi:
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün 9 Aralık’ta yayımlanan raporu endişe verici bir tablo ortaya koyuyor. Raporda toprağa dayalı üretimin mevcut yöntemlerle sürdürülemeyeceği vurgulanıyor ve aksi halde olabilecekler sıralanıyor. 2050’ye kadar ihtiyaç duyulacak yüzde 50 daha fazla gıdanın üretilmesi ve bu üretim için su kullanımının yüzde 35’e kadar artması gerekli. Üstelik bu durum çevre felaketlerine neden olabilir, kaynaklar için rekabeti arttırarak çatışmaları körükleyebilir... Peki Türkiye’de durum ne? Topraklarımız ne halde? Konuyu TEMA Vakfı’nın toprak konusundaki uzmanı genel müdür yardımcısı Dr. Hikmet Öztürk’le konuştuk.
642 MİLYON TON KAYIP!
Öztürk, insanlığın tarımı keşfettiği topraklarda yaşadığımızı, binlerce yıldır işlenen topraklarımızın yorgun, zayıf olduğunu ve her geçen gün biraz daha aşınarak güç kaybettiğini, bugüne kadar hep aldığımız, yarınımızın garantisi toprak için artık verme zamanı olduğunu söyleyerek söze başlıyor. “Yapmamız gereken çok şey var. İlk adım erozyonu önlemek. Erozyonla Türkiye’den taşınan toprak miktarı yılda 642 milyon ton. Ormanlık alanlarımızın yüzde 45’inde dahi erozyon yaşanıyor. Ama asıl büyük tehlike mera ve tarım alanlarında” diye konuşan Özgür şöyle devam ediyor: “Türkiye topraklarının yüzde 80’i çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya. Tarım alanlarımızın yüzde 38’inde, mera alanlarımızın yüzde 54’ünde erozyon meydana geliyor. Her yıl erozyonla kaybettiğimiz 642 milyon ton toprağı Türkiye’nin üzerine sererseniz 0.6 milimetrelik bir toprak yapar. Yılda 0.6 milimetre kaybediyorsak 15 yılda 1 santim toprak kaybediyoruz demektir. 1 santim toprak ortalama 500 yılda oluşuyor. Yani topraklarımızı, doğal oluşumunun yaklaşık 35 katı bir hızla kaybediyoruz. Üstelik yüzey, organik madde açısından en zengin olan tabaka. Suyun tutulması, tarımın yapılabilmesi ve biyoçeşitlilik için en çok ihtiyacımız olan kısım.”
FAO’nun verilerine göre tarım yapılan topraktaki organik madde miktarının 1 dekarlık alanda yüzde 3’ün altına düşmemesi gerektiğini belirten Hikmet Öztürk, Türkiye topraklarının yüzde 99’unda organik madde miktarının yüzde 3’ün altında olduğunu söylüyor. Yapılması gerekenleri de şöyle sıralıyor:
Tarım alanlarımız 1988- 2020 yılları arasında 4 milyon 600 bin hektar küçüldü. Buna karşın son yıllarda verimliliği ve tarım potansiyeli yüksek ama riskin büyük olduğu alanlar bakanlık tarafından büyük ovalar olarak ayrılıp tarımsal sit alanı ilan edilmeye başladı. Buna devam etmemiz ve bu alanların tarım dışı kullanımını engellememiz gerekiyor.
Ormanlık alanlarda çeşitli amaçlarla izin verilen uygulamalar var. Bunlar kısıtlanmalı.
‘NÖBETLEŞE TARIM VAR’
Tarım ve mera alanlarında etkin bir erozyonla mücadele başlatmalıyız. Yüzde 70’i bozuk vasıftaki meralarımızı korunan alan ilan ederek bozuk kısımlarını ıslah etmemiz gerekiyor.
Erozyon çalışmaları ağırlıklı olarak ormanlık alanlarında yürütülüyor. Tarım alanlarda da bu çalışmaları yaygınlaştırarak çiftçiyi teşvik edecek mekanizmalar kurulmalı.
Tarımda kullanılan kimyasal ve pestisitler toprağı bozuyor. Miktar olarak arazimiz azalırken gübre ve ilaç kullanımı artıyor. Bu da topraktaki organik madde miktarını azaltıyor. Oysa bunun nöbetleşe tarım gibi doğal yöntemleri var. Örneğin baklagil ekilmesi topraktaki azot miktarını arttırıyor. Bu gibi yöntemlerin teşvik edilip yaygınlaştırılması toprak sağlığı açısından son derece önemli.
Vahşi sulama nedeniyle yaşanan tuzlaşma ve toprağın sürüm teknikleri de toprağımız için tehdit. Derin sürülerek tarıma hazırlanan toprakta hem erozyon hem de organik madde kaybı daha fazla oluyor. Toprağı koruyan basınçlı sulama ve daha yüzeysel sürüm gibi uygulamalara ağırlık vermeliyiz.
KISA KISA
KAPLAN VE JAGUARLAR BARAJLARA KARŞI
Communications Biology dergisinde yayımlanan yeni bir çalışma, dünyadaki kaplanların 5’te 1’inden fazlasının ve her 200 jaguardan 1’inin hidroelektrik projeleriyle bağlantılı habitat kaybından etkilendiğini ortaya koyuyor. Farklı ülkelerden biliminsanlarının çalışmalarının sonuçlarının aktarıldığı makaleye göre, barajlar nedeniyle yerlerinden olan kaplan ve jaguarların hayatta kalma şansları çok düşük.
AV KARARLARININ İPTALİ İÇİN DAVA
Doğa Derneği, bu yıl 6 Mart 2022’ye kadar sürecek av döneminde Merkez Av Komisyonu’nun 5 memeli ve 31 kuş türünü içeren av izni kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması için Danıştay’da dava açtı. Doğa Derneği hukuk danışmanı Özlem Altıparmak ve 14 avukatın desteğiyle hazırlanan dava dilekçesinde ‘av ve yaban hayvanı’ olarak tanımlanan canlılar üzerinde başta onların yaşamına son verilmesi olmak üzere devletin bir hakkı bulunmadığı, kararın anayasaya aykırı olduğu belirtildi.