Güncelleme Tarihi:
Tolga Karaçelik sinemadaki başarılarına rağmen egodan uzak, “Çok önemli bir şey yapmıyoruz, eninde sonunda bir meteor gelecek, Dünya’ya çarpacak” kafasında. Onu merak edip ilgiyle dinlerseniz karşınızda konuşkan ve esprili birini buluyorsunuz. Sonbaharda vizyona girmesi planlanan filmi vesilesiyle başlıyoruz sohbete...
◊ Altın Portakal, Adana Altın Koza Film Festivali, Sundance... Filmlerin birçok festivalden ödül aldı. Ve geçen günlerde yeni filmin Tribeca Film Festivali’nde ‘Seyirci Ödülü’nü kazandı...
Galiba şu ana kadarki filmlerimde aldığım ödüllerin sayısı 40’ı geçmiştir. Tribeca’da da garip bir şey oldu, yarışmasız bölüme gidip festivalden ‘Seyirci Ödülü’yle döndük. İşin en güzel tarafı da şu; filmi üç seans koymuşlardı, üçünün de biletleri satıldı. Dördüncü seansı eklemek zorunda kaldılar, o da tamamen satıldı. Sonrasındaki soru-cevaplara herkes kaldı. New York’ta geçen bir filmin New York’lular tarafından kabul edilmesi, bir de üstüne ‘Seyirci Ödülü’ alması çok güzel bir his.
◊ Bu kadar çok ödül toplayan Tolga Karaçelik sinemasını, hiçbir filmini izlememiş birine nasıl anlatırsın?
Tolga Karaçelik sineması diye bir şey var mı bilmiyorum. “İnanılmaz güzel filmleri olan birisi, kaçırırsan gerçekten çok üzülürsün, şu ana kadar diğer izlediklerini unut” derim. Şaka bir yana bir şey diyemem çünkü ben gerçekten izlemekten keyif aldığım filmleri çekiyorum. Başkasına itici ve saçma da gelebilir ama ben bu filmleri izlemek isterdim.
◊ Ödüllü yönetmen olmayı mı yoksa iyi gişe yapan yönetmen olmayı mı tercih edersin?
İkisi de. Benim filmlerim izlenebilir, özellikle ‘Sarmaşık’ ve ‘Kelebekler’i seyretmeye başlayan birinin yarıda bırakacağını hiç zannetmem. Zaten filmleri seyirci için yapıyorum ve ben de her şeyden önce bir seyirciyim. Ödül de film için önemli, filmi koruyan şey oluyor. Ama bizde ödül kavramı biraz daha farklı algılanıyor. Mesela ‘Gişe Memuru’nu Beşiktaş’ta korsan DVD satan bir yerde görmüştüm, satan adama “Bu nasıl bir film” dedim. “Ödül mödül almış ama sıkıcı değil” dedi. Ödüllüyse sıkıcı gibi bir anlayış var ülkemizde. Biraz önce sordun ya, filmlerini nasıl tanımlarsın diye, şöyle diyebilirim: Benim filmlerim ödül mödül almış ama sıkıcı değil.
◊ Yeni film için altı sene kadar ara verdin. Bu sırada hayatını nasıl kazanıyorsun?
Reklam çekiyorum. Bu beni hem kurtarıyor hem de mesleki olarak sıcak tutuyor.
◊ Yeni film için neden bu kadar bekledin?
42 yaşındayım, dördüncü filmim, bence kötü değil. Bu sefer araya pandemi de girdi. Bir de bu film tamamen Amerikan filmi oldu, yapım şirketi de Amerikan. Hikâye bunu gerektiriyordu çünkü bir seri katil var. Bir de film yapmayı New York’ta öğrendim. Orada her zaman bir şey yapmak istiyordum ve hikâyeyi direkt İngilizce yazdım. Orada iş için finans bulmak çok daha değişik işliyor. Türkiye’de Kültür Bakanlığı’ndan destek alıyor, sonra ortak yapımcı arıyorsun, ulaşmaya çalıştığın meblağlar daha az. Orada öyle değil. Oyuncular büyük, herkesin programına uyması gerekiyor. Haliyle süre biraz uzadı.
◊ Filmdeki başroller de popüler isimler, değil mi?
‘Rezervuar Köpekleri’ (Reservoir Dogs) filminden tanıdığımız Steve Buscemi, ‘Severance’ dizisinde izlediğimiz Britt Lower ve geçen sene rol aldığı ‘Başka Bir Hayatta’ (Past Lives) filmiyle en iyi film Oscar’ında yarışan John Magaro başrollerde.
BU İSMİ GÖRSEM O FİLME GİDERİM
◊ Filminin adı ‘Bir Seri Katil Hakkında Yazmaya Karar Veren Bir Yazarın Sığ Hikâyesi’. Bu çok uzun ve garip bir isim değil mi?
Film hakkında fikir veriyor diye düşünüyorum.
◊ Mesela ben gişede bilet alırken bu ismi söyleyemem...
Hele akşamdan kalma biriyse hiç söyleyemez. Ama ben bu ismi görsem o filme giderim. Yapımcılardan biriyim, 6-7 yapımcı var, itiraf edeyim, onlar da zorlandı. “Filmle bir yere başvururken forma dahi sığdıramayacağız ismi. Bize başka fikirle gel” dediler. Ama diğer seçeneği beğenmediler, bu kaldı.
◊ Alternatif isim neydi?
‘Senenin En İyi Filmi’...
◊ Çok alçakgönüllü bir seçim olmuş...
Bence öyle, senenin en iyi filmi diyorum, en iyi film demiyorum (gülüyor). Ama seçmediler zaten.
◊ Uzun bir film ismi, Amerika’da film çekmek; sen zoru mu seviyorsun, biraz deli misin?
Ben zoru sevdiğim için delirdim!
◊ Türkiye’de mi Amerika’da mı film çekmek daha zor?
Orası daha zor, bir kere film yapma motivasyonu farklı. Parayı bir finansçıdan alıyorsun. Oyuncun kim? Sen kimsin? Bunu çekmemin sebebi ne? İlk filmim (Gişe Memuru) New York Museum of Modern Art’ın (MoMA) arşivine girdi. Oraya giren 14-15 Türk sanatçıdan biri oldum. İkinci filmim (Sarmaşık) Sundance’te açılış yaptı. Üçüncüsü (Kelebekler) Sundance’te ‘Büyük Jüri Ödülü’ aldı. Dolayısıyla sen kimsin noktasını biraz aştık. O sayede Steve Buscemi senaryoyu okudu ve okey’ledi. O tamam deyince diğer oyuncuların gelmesi kolaylaştı. Bütün bunlardan sonra paranın geri kalan kısmı bulundu.
ANNEM ‘NE SAÇMA SAPAN ŞEYLER’ DİYOR
◊ Bu film ne anlatıyor?
Aslında ilişkiler hakkında bir film. Evli bir yazar var, bir kitap yazmış, önemsiz bir ödül almış. Beş senedir ikinci kitabını yazmaya çalışıyor ama hikâyesi bir yere varmıyor. Bu arada evliliği de bitmek üzere. Bir barda sürekli peşinde olan emekli bir seri katil var. O da bu yazara kendi kitabını yazdırmak istiyor. Hiç yakalanmamış ve hikâyesini duyurmanın peşinde. Bir şekilde kendi hikâyesini yazdırmak için “Senin danışmanlığını yapacağım. Seri katiller ne yer, ne içer, bunların hepsini öğreteceğim” diyor. Adam bir gün sarhoşken bunu evine getiriyor ve karısı seri katili evlilik danışmanı sanıyor. Seri katil evde sabahları evlilik danışmanlığı yapıyor, akşamları kitap için seri katil danışmanlığı yapıyor. Ve her iki tarafa aslında aynı kelimeleri kullanıyor.
◊ İlişkiler de bir çeşit cinayet mi yani?
Öldürmeye çalışmıyorsun ama yeniden var etmeye çalışıyorsun. Kendini sürekli var etmen gereken bir yer diyelim.
◊ Cinayetler üzerine araştırmalar yaptın mı?
Otopsi hakkında bilgi sahibi oldum. Bu tip araştırmalar yapan yazarlar ve dedektifler var, onları inceledim. Bu türde filmler ve diziler izledim. İlişki gözüyle diğer tarafa da bakmam gerekiyordu. Aynı kelimelerle bunları anlatabilecek miyim? Yazma egzersizi gibiydi.
◊ İlişkiler ve cinayetler arasında nasıl bir bağ kurdun?
Esasında filmi izlemen lazım. Mesela film milattan önce 40000 yılında Slovenya’da, bir Homo sapiens kadının ve Neandertal adamın aşkını anlatarak başlıyor.
◊ Farklı bir dil ve metaforlar kullanıyorsun. Daha alışılan, düz bir tarz seçebilirdin...
Benim var olma şeklim bu. Hiçbir zaman yönetmen olacağım demedim. Yarın da anlatacak hikâyem yoksa gider marangozluk yaparım, balık tutarım. Bir hikâyeyi nasıl anlatmak istiyorsam o şekilde anlatıyorum.
◊ Kimdir fikir danıştığın kişi?
Bu filmlerin hepsinin fikrini anneme söylediğim zaman “Ne saçma sapan şeyler bunlar” diyor. “Niye tavuk patlıyor”, “Neden adamın kafasından sarmaşıklar çıkıyor, saçmalama” diyor. Tamam o zaman, doğru yoldayım, ben bu filmi çekeyim diyorum. Saçmalamak için saçmalamıyorsun, bunun bir anlamı olması lazım, yoksa o başka bir tarz filme gidiyor. Büyülü gerçekliği seviyorum. Hepsinin anlatmak istediğim hikâyeye yardımcı olması lazım.
GÜZEL İNSANLARLA YOLUM KESİŞTİ
◊ Altı senedir oyuncu Tuğçe Altuğ ile evlisiniz. Oyuncu-yönetmen evliliği, evde nasıl işliyor?
Birbirimize fikir veriyoruz. Bir şey yazdığım zaman ilk gösterdiğim insanlardan biri o. Aynı işi yapmak, birbirinin ne yaptığını bilmek insana çok yardımcı oluyor. Beraber üretmek keyifli, bu filmde de Tuğçe kırmadı beni sağ olsun, küçük bir rolü var. Her zaman çalışmak istediğim bir oyuncu.
◊ Madem filmde ilişkileri anlattın, yılların aşka etkisi ne?
Aşkta olması gereken en önemli özelliklerden biri vefa. İlişki tabii dönüşüyor, değişiyor, güzelliği de o. Eğer hapsolduğunu hissetmiyorsan ve özgürlüğünü koruyabiliyorsan, o zaman sen de değişiyor, gelişiyorsun. Herkesin kendine has kokusu vardır ya... İki insan bir araya geldiği zaman sen kendine has kokunu getiriyorsun, o da kendisininkini ve o evde var olmayan bir koku yaratıyorsunuz.
◊ Sen hayatta kaç aşkın katili oldun veya kaç aşk seni öldürdü?
Uf, yani bayağı bir cinayet olmuştur! Güzel insanlarla yolum kesişti, cinayet diyemem hiçbirine, birçoğuyla güzel ayrıldık. Hepsi çok şey kattı bana. Beni öldürmediler ama büyüttüler.