Güncelleme Tarihi:
Plastik bir görüntüye dönüştü hayatımızın büyük bir kısmı. Bilgisayar ya da telefon ekranından bakıyoruz milyonlarca şeye. Hangi malzemeden yapılıyor bu ekranlar bilmiyorum ama bana plastik bir his veriyor. Bu plastik ekranlardan bakıp bir sürü plastik siparişi veriyorsunuz. Elbise, ayakkabı gibi giysileri alırken dokunmadan asla karar vermem. Siz nasıl kabul ediyorsunuz beğenmediğiniz bir şeyse? Giyip bakıyorsunuz ve aynadaki görüntünüz mü kabul etmenizi kolaylaştırıyor? Tatil satın alırken de böyle şeyler yaşıyor musunuz? Plastik fotoğraflara bakıp, kullanıcı yorumlarını okuyup bir karar veriyoruz. Gidince çoğu şeyin aslında gösterilen ve anlatılan gibi olmadığını görünce hayal kırıklığı olmuyor mu sizde de?
Durumun pozitif taraflarını yakalayıp olabildiğince ve en iyi şekilde değerlendiriyor musunuz? Çünkü olan oldu! Hiç moralimizi bozmadan devam diyoruz değil mi, sonuçta denedik...
“Tekrar görsen ne görmek istersin” sorusundan hiç vazgeçmiyor yeni tanıştığım insanlar. Geçmesinler zaten. Bu soru ya da buna benzer soruların tekrar tekrar sorulması konuyla ilgili benim de tekrar tekrar başa dönüp buraya geliş süreciyle ilgili düşüncelerimi yeniliyor.
Görmediklerimi, kaçırdıklarımı yeniden yakalama, hatırlama fırsatı veriyor. Bunca kez sorulsa da ve ben hep yeni yeni yanıtlar versem de bu yanıtların ilk sırası hiç değişmedi. İlk görmek istediğim şey: Kendim! Son 20 yıldır görmediğim kendimi kendime nasıl kabul ettirirdim, hiçbir fikrim yok.
“Yine de olan olmuştur! Başka bir seçeneğim yoktu” diyerek devam ederim desem de kendime itirafım bu şekilde olmaz. Bunların çoğunu da kimseyle paylaşamam.
“Tekrar görseydim ne olurdu” sorusunun cevabı, okuduğum bir kitabın sonunda yaşadığım hayal kırıklığına benzedi. Çok tanıdık iki ressam var romanda; Leonardo da Vinci ve Michelangelo. Elbette gerçek hayat hikâyesi değil, bu bir roman. Seslendirme tarzını beğenmesem de bu iki sanatçıya duyduğum hayranlık ve merakla 15 saatlik ses kaydını fırsat bulduğum her an dinleyip birkaç günde tamamladım. Her sayfada ya hayranlığım artıyor ya şaşırıyordum. Her şey çok güzeldi, kitabın sonu da harika bitti ama 10 dakika daha kayıt vardı.
Yazarın notu isimli bölümde bir araba dolusu itiraf dinledim: “Şu şöyle değildi, ben kurguladım; bu olay da aslında böyle değildi, ben ekledim” gibi… Yani yazar kocaman cam bir küre yapıp, finalde bu itiraflarla o küreye bir çekiç vurup paramparça etti. Bu iki dev sanatçıyla böyle oynayamazsın diye patlayan öfkemi ve sonrasındaki hayal kırıklıklarımı ben bile tanıyamadım! Kitabı okuyor olsaydım duvara fırlatırdım.
Sakinleştiğimde elimde okuyup ağız tadıyla fırlatacak bir kitabın olmamasına gülerek devam ettim yoluma. Sonra… Tekrar görsem buna yakın bir travma yaşarım diye düşündüm. Tam olarak bu değilse de benzeri hislerle başlardı her şey. Benim bıraktığım görsel dünyadaki her şey, benim bıraktığım gibi kalmadı ayrıca bana anlatılanlara göre, bulmak istediğim gibi de değil…