Güncelleme Tarihi:
Kapısını 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü vesilesiyle çaldığımız Prof. Dr. Meryem Beklioğlu uzun süredir Türkiye’deki sulak alanlar üzerine çalışıyor. 50’den fazla göle odaklandığı çalışmalarına dayanarak iç sularımızın başında iki önemli bela olduğunun altını çiziyor. Birincisi kuruma, diğeriyse azot, fosfor ve tuzlanma gibi etkenlerle sulak alanların yapılarının bozulması. Tatlı sularla ilgili yaşanan sorunların dünya ölçeğinde benzerlikler gösterdiğini vurgulayan Beklioğlu, ‘Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistem Hizmetlerinde Hükümetlerarası Bilim Politika Platformu’nun (IPBES) geçen haziranda açıkladığı rapora dayanarak; “Dünya şu anda suya bağlı bir biyoçeşitlilik krizi içinde. Yokuş aşağı giden bir araçta gibiyiz. IPBES’in raporuna göre birkaç yıl içinde milyonlarca canlının sulak alanların gidişatına bağlı olarak yok olması bekleniyor. Türkiye de bundan muaf değil” diyor. Beklioğlu, 2100 yılında gezegen üzerindeki kurak alanların iki katına çıkacağının tahmin edildiğini vurgularken, bu senaryoların bile gayet iyimser olduğunun altını çiziyor.
Toplumun biyoçeşitliliğin öneminin henüz farkında olmadığını vurgulayan Beklioğlu, “Bu iş siyaset ve günlük politikalar üstü yüz yıllık bir vizyonla ele alınmalı ve doğal koşullara göre değişmeli. Sulak alanlarımızı geleceğe taşımak gelecek nesillere olan borcumuz” diyor.
Kuruyan alan Marmara Denizi’nden büyük
Türkiye’de son 50 yılda kuruyan göllerin toplam büyüklüğü 1 milyon 300 bin hektar. Bu da Marmara Denizi’nden daha büyük bir alan. Türkiye’nin toplam sulak alan varlığının 2.5 milyon hektar olduğu düşünüldüğündeyse son 50 yılda göllerimizin yarısından fazlasını maalesef kaybettiğimizi görüyoruz.
6 bin civarında papağanımız var
29 ilden 1068 gönüllü gözlemcinin katıldığı çalışmalar, semalarımızda 6 bin civarında papağan uçtuğunu gösteriyor. Doğal yaşama dair önemli ipuçları içeren bu son veriler, kuş meraklılarının ilgisini çekecek cinsten.
Ankara Gazi Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Esra Per’in koordine ettiği ‘Türkiye Papağan Sayımları’ çalışmasına göre Türkiye’de en çok görülen, 5 binden fazla nüfusuyla yeşil papağan. Onu yine 500’ün üzerindeki nüfusla yerleşik hayata geçen İskender papağanı takip ediyor. Sultan papağanı, sarıtaçlı kakadu, gri papağan, Senegal papağanı, turuncu kanatlı Amazon papağanı, erikbaş papağan, doğu yassı kuyruğu, maskeli cennet papağanı ve muhabbet kuşuysa semalarımızı paylaştığımız diğer türler. Türkiye şu anda, hiçbiri yerli olmasa da, 11 papağan türüne ev sahipliği yapıyor.
İstilacı türler artabilir
Ancak Doç. Dr. Per yaban hayvanı ticaretine dikkat çekiyor, “Yaban hayvanı ticareti, yabancı-istilacı türlerin girişi için önemli bir yol. Gelecek yıllarda istilacı tür sayısında artış olabilir” diyor.