Şükran Moral: Acımın kaynağını biliyorum; erkek egemen toplum ve adil olmayan düzen

Güncelleme Tarihi:

Şükran Moral: Acımın kaynağını biliyorum; erkek egemen toplum  ve adil olmayan düzen
Oluşturulma Tarihi: Ekim 27, 2019 08:00

Erkekler hamamında da performans sergiledi, genelevde de... Akıl hastanesine de girdi, morga da, mezbahaya da... Toplumun namus ve ahlak kavramlarına bakışını, erkek şiddetini, göçmenlere yapılan ayrımcılığı ilk konu edenlerden biriydi. Çağdaş sanatın önde gelen isimlerinden Şükran Moral’la son sergisi ‘Espulsa’ vesilesiyle buluştuk.

Haberin Devamı

Serginin adı, ‘Espulsa’ ne anlama geliyor?
- Roma’da güzel sanatlar öğrencisiyken oturma iznimin süresi geçmiş, fark etmemişim. Elime bir kâğıt verdiler. Üstünde bir damga var ve ‘Espulsa’ yazıyor. “Ne demek bu” diye sordum. “Kovuldun, istenmiyorsun” dediler. Hayatımın lafı oldu. O sene ‘Espulsa’ isminde birçok iş yaptım, şimdi de sergiye bu ismi verdim.
◊ Ondan önce de ‘istenmeyen’ olmuştunuz değil mi?
- Ailede başladı. Şimdi suçlamak istemiyorum ama 18 yaşında aileyi terk etmek zorunda kaldım. Orada (Samsun-Terme) yaşayamazdım çünkü evde şiddet vardı. Giderken bir daha asla dönemeyeceğimi biliyordum. Ve jetonla telefon etmeyi bile bilmeyecek kadar tecrübesizdim. Çok travmatik bir şey...
◊ Nasıl atlattınız bunu?
- Kurban psikolojisine girmedim. İlerlemek isteyen, ilerledikçe de tabularla çatışan bir kadınım. Kusura bakmasınlar, tamam, çok acı çekmiş olabilirim ama istenmeyen olduğum için kendimle gurur duyuyorum ben. Arabesk bir kültürden geliyoruz, bazen ben de çok dinlerim ama arabesk bir şey taşımıyorum içimde. Benimki bilinçli bir acı. Acımın kaynağını biliyorum; erkek egemen toplum ve adil olmayan düzen.

Şükran Moral: Acımın kaynağını biliyorum; erkek egemen toplum  ve adil olmayan düzen

Girmediğim
bir mezbaha kalmıştı...
◊ 18 yaşında evden kaçarken de var mıydı bu bilinç?
- Çocukken açık hava sinemasını çok severdim. Bir gün, “Sen kız çocuğusun, artık gidemezsin” dediler. Dünya başıma yıkıldı. Ama sonra bir çözüm buldum, abimin elbiselerini giydim, erkek kılığında gitmeye başladım. Kimse anlamıyordu, çok eğleniyordum. Performansa ve toplumla alay etmeye o zamanlar başlamışım. O bilincin kaynağı da kitaplar bence. Çok okurdum. 18 yaşına kadar bütün Rus ve Fransız klasiklerini okudum. Gizlice bir de... Babam görünce dövüyordu çünkü (gülüyor). Kitap sana dünyaları açıyor. Eğer kitaplarım varsa asla yalnız kalmam ben.
◊ Türkiye’den gidişiniz de bir ‘istenmeyen olma hikâyesi’ değil mi?
- Linç yüzünden kaçmak zorunda kaldım. Zilberman Gallery’de iki kadının aşk performansı çok tepki çekti. ‘Vurun kahpeye’ dediler, “Tükürelim Şükran Moral’ın işlerine” diye yazdılar. Sanatçı toplumun isteklerine göre iş yapmaz. Benim o işi yapmamın bir nedeni vardı. Zaten zamanla haklı olduğum anlaşıldı. Sanata tahammülsüzlük 2010’dan sonra ayyuka çıktı. Değil bir galeride iki kadının aşk performansı, soyut sanata bile tahammül yok artık. Sanat çevrelerinde, “Sen toplumun dışında şeyler yapıyorsun, o nedenle linç ediliyorsun” diyorlardı. Ben de, “Göreceksiniz, bir gün soyut sanat dahi sergileyemeyeceksiniz” diyordum, o noktaya gelindi. Şu anda herkes sansürleri kuşandı, ancak dekoratif işler yapabiliyorlar.
◊ Linç bugün hepimizin günlük hayatının bir parçası. Ya birilerini linç ediyoruz ya da birileri tarafından linç ediliyoruz...
- Çünkü kimse mutlu değil. Kötü bir şeyi ifşa etmek başka bir şey ama her şeyi linç etmek patolojik, sosyal bir hastalık yaşadığımızı gösteriyor. Neden biliyor musun? Toplum hep beraber eğlenemiyor. İtalya’da sürekli festivaller olur, insanlar yüzlerini boyar, başka biri olup gerçek kimliğini unutur ve beraber yiyip içip dans ederler. Bizde bunlar yok. Doğru düzgün meydanlarımız bile yok.
Gerçekten korkuyorum
◊ Bu sergide Gezi’den yola çıkarak yaptığınız bir iş var; ceylan resimlerinin olduğu kırmızı, sisler içindeki bir odada ‘At kadehi elinden’ çalıyor...
- Sis, kaybolmak demektir. Şu anda hem ülkem adına hem de kendi hayatım için içinde olduğum durum tam da bu; önünü görememe hali... Gezi zamanı gaz evime giriyordu. Psikolojik dengem bozulmuştu. Sürekli ağlıyordum. Bir arkadaşım, “Şükran gel, eğlenceli bir şey yapalım” dedi. O şarkıyla karaoke yaptık. Bir yandan şarkı söylüyorum, bir yandan ağlıyorum, içeride gazdan göz gözü görmüyor...
◊ İlk defa bu sergide gördüğümüz bir performansınız var...
- Evet, ‘Mezbaha’. Ülkeyi biraz mezbahaya benzetiyorum. 2017’de yaptım. Orada çalışanlara gidip, “Öküzü nasıl götürüyorsanız beni de öyle götürün” dedim. Bir noktadan sonra bana vurmaya başladılar, orada durdurdum, tahammül edemedim. Şimdilerde sanatçıların turistik gezi işleri var ya, ben öyle işler yapamam. Akıl hastanesine, hamama, geneleve, morga girdim. Mezbaha kalmıştı. Oraya da girdim.
◊ Diğerleri gibi bu performansınızı da küçük bir ekiple, videodaki kişilere önceden haber vermeden yaptınız değil mi?
- Evet, gerilla usulü... Ve sadece ben ve kameraman... Kalabalık olursan olay çıkar.
◊ Böyle olunca çıkmıyor mu?
- Bazen çıkıyor ama ben insanları çok iyi tanıyorum artık. Olay çıkacağını öncesinde seziyorum.
◊ Performans sırasında korktuğunuz oluyor mu?
- Korkmaz olur muyum!
◊ Korkuya rağmen sizi o performansa devam ettiren ne?
- Bilmiyorum. Onu bilsem belki yapamam artık. Ben de insanım, gerçekten korkuyorum. Performanstan önce günlerce uyuyamadığım oluyor. 1997’de yaptığım işlerimden biri, ‘Hamam’. Galatasaray Hamamı’nda erkekler bölümüne girmiştim. Çekime başladık, heyecandan neredeyse soyunmam gerektiğini unutuyordum.
◊ Korku ağır bastığı için yapmaktan vazgeçtiğiniz bir iş oldu mu?
- Hiç olmadı. Korku beni yenemedi.
Şükran Moral: Acımın kaynağını biliyorum; erkek egemen toplum  ve adil olmayan düzen

‘Bir Kaltak Erkeğin Serüvenleri’ isimli performanstan (2012)...
Kolektif olarak terapiye gitmemiz
lazım
◊ ‘Evli, Üç Kocalı’ isimli işinizin nasıl bir hikâyesi var?
- Öğrenciyken İtalya’dan bürokratik nedenlerle atılacağım belli olunca herkes “Bir İtalyanla evlen” demeye başlamıştı. İşin ilginci, bir sene önce İtalyan sevgilimden evlilik teklifini kabul etmediğim için ayrılmıştım. Formalite evlilik yapmak istemedim ama evliliği konu alan bir performans yaptım. Bir değil, üç kişiyle ‘evlendim’. Çok ses getirdi. Daha sonra benzer bir performansı Mardin’de yaptım. Köy meydanında davullu zurnalı bir düğünle yine üç erkekle ‘evlendim’. Çocuk evliliklerine, namus anlayışına dikkat çekmek istedim. O zamanlar bana, “Ya bizde o kadar olmuyor Şükran Hanım, sen abartıyorsun” diyorlardı. Şimdi herkes gördü abartmadığımı.
◊ Mardin’deki performansı gerçekleştirirken orada yaşayanlar ne tepki vermişlerdi?
- Beni evlerinde ağırladılar. Onuruma kuzular kesildi. Uzun uzun sohbet ettik. Ama hiç kadın yoktu etrafta. “Neden tek kadın benim” diye sordum, “Sen bizdensin” dediler. Beni de bir şekilde erkek olarak görüyor ve bunu bir iltifat olarak söylüyor...
◊ Erkek şiddetinin bugün geldiği noktaya bakınca ne hissediyorsunuz?
- Çok kızıyorum. Bizim kabahatimiz. Toplumun... Bu konuyla ilgili benim kişisel travmalarım var, bir de üstüne toplumun travmasını sünger gibi içime çekiyorum. ‘Amaaan bana ne’ diyecek yapıda olmadığım için bundan uzaklaşamıyorum. Kolektif olarak terapiye gitmemiz lazım. Toplumsal terapiler birlikte eğlenerek olur. Biz birlikte eğlenemeyen bir toplumuz.
Şükran Moral: Acımın kaynağını biliyorum; erkek egemen toplum  ve adil olmayan düzen

‘Evli, Üç Kocalı’ isimli performanstan (2010)...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!