Güncelleme Tarihi:
Bir eş-dost sohbetinde kadın bireyler; erkeklerin spor salonlarının, halı sahaların soyunma odalarında pis pis muhabbetler yaptıklarını düşündüklerini söylediler. Hiç öyle bir şey olmuyor. Yani benim jenerasyonumda ve altımda kalan jenerasyonlarda olmuyor. Yaşını başını almış abilerimiz biraz netameli, arada sırada öyle konulara giriyorlar, onlara kefil olamıyorum.
Bunları bu kadar emin bir şekilde şuradan biliyorum... Spor salonuna yazıldım. Yaza damgamızı vuramadık, bari sonbahar-kış sezonuna biz daha ölmedik mottomuzla girelim istedim.
Kendimizi yüksek tutalım, enseyi karartmayalım diyerek sabahın köründe kalkıp ağırlık kaldırırken çığlıklar atan adamların arasına koşuyorum. Peki kendimizi yükseltebildik mi? Ne mümkün! Salonun soyunma odası soyunma odası değil, geriatri kliniği gibi. Sabah erkenden kalkıp açma germe hareketi yapmaya gelen spor partnerlerim açtıkları sohbetlerle moral, motivasyon ne varsa hepsini aşağı çekiyor.
İlk sabah kapsamlı bir prostat sohbetinin ortasına düştüm mesela. PSA değerleri, idrar debisi, hangi hastanede ameliyat olmalı, fiyatı nasıl, gecede kaç kere tuvalete kalkıyoruz, hepsi mercek altına yatırıldı. Sonra hafta boyunca her sabah başka ileri yaşın muhtemel rahatsızlıkları üzerine görgü ve bilgimi artırdım. Şu anda bedenimin her noktasından deli gibi tırsıyor, evden çıkarken bir şey unutursam, “Allah! Kesin demans başlangıcı” diye gerim gerim geriliyorum.
Garip gurup tozları birbirine karıştıran kaslı kardeşler...
Başka bir sabahın konusuysa biraz daha iddialıydı: ‘Ölüyü dirilten’ yiyecekler. Mesela; iskorpit çorbası. Bu noktada bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için birisi sordu: “Nasıl ölüyü diriltiyor yani?”, “Ya anla işte, ölüyü diriltiyor” dediler, “Hani var ya...” “Haa” dedi o da, “Şimdi anladım. Amaaan bu saatten sonra dirilmeyiversin, hiç uğraşamam”. Gözlerim yaşararak sarılmak istedim kendisine, “Ben de büyüyünce sizin gibi olmak istiyorum” diye. Libidonun gereksiz uzayanının kimseye faydası yok bence. Sarılmadım ama, belimde havluyla tuhaf kaçacaktı.
Ondan bir-iki gün sonranın mönüsündeyse, “40’ını geçmiş kadını almayacaksın” var. Bu sefer dayanamayıp “Ooo” diyorum, “herkes bu sabah iskorpit çorbasını içmiş de gelmiş anlaşılan”.
Sonuçta anlaşıldı ki bu saat dilimi bana uygun değil. Böyle olunca olayımı iş çıkışı saatine çektim. İğne atılacak yer yok bu sefer de ama yaş olayında daha heterojen dağılmış durumdayız. Mekâna ter, ayakkabı, bengay, deodoran kokularının karışımından oluşan bir kombo oturmuş. Askerde bunun, bengay ve deodoranın yerini tıraş köpüğü kokusu eklenmişi vardı, çok da yabancısı değiliz.
Antrenmanını bitirmiş köşede garip gurup tozları birbirine karıştırıp içen çok kaslı kardeşler var. Peynirden köfteye kadar her türlü besinin adını tedavülden kaldırmışlar. Hepsinden genel olarak protein olarak bahsediyorlar: “Şu kadar protein aldım”, “Bu kadar protein verdim”, “İçerde şu kadar proteinim kaldı”, “Ay sonu geldi, proteinler yattı mı” kıvamında bir akış var.
İnanmazsınız bu jenerasyonda yaşını almış erkekler kuşağının tersine öyle yersiz libido saçılımı yaşanmıyor. “Bugün omuz ve ön kol girdim, yarın bacak basıcam kanka” gibi sohbetler daha baskın. O basanlara da baktığında çok öyle dedikleri gibi ful motivasyon basılmış bir vücut görmüyorsun pek ama olsun. Diğerlerinde de o libidonun altını dolduracak potansiyel görmüyordun zaten. Buralarda âdet, olmayanın üzerine çok konuşmak galiba.
Neyse, konunun başında aktardığım yanılgıya dönecek olursak; sanırım onun temel nedeni de soyunma odalarını adamların birbirleriyle sosyalleşmek için kullanabildiği bir ortam sanılmasıydı. Halbuki genel olarak öyle bir şey yok. Aynı insanlarla sık karşılaşmanın getirdiği selamlaşma zorunluluğundan duyulan rahatsızlık var tam tersine. Birbirimize, “Merhaba”, “İyi antrenmanlar” falan deyip geçiyoruz. “Maşallah ne kaldırdın ağırlığı” gibi konulara girmiyoruz. Siyasete zaten kim, niye girsin; tanışmıyoruz etmiyoruz, yerin kulağı var. Futbol konuşmak içinse fazla koku ve havlu, uzun bir sohbeti sağ bitiremeyeceğimiz kadar da az oksijen var.