Güncelleme Tarihi:
İyi pazarlar sevgili izleyenler. Bu hafta sizin için TÜYAP Kitap Fuarı’ndan bildiriyorum. Biliyorsunuz fuar Kerbela’nın, pardon Beylikdüzü’nün en düz noktasında kuruluyor. Buraya 77 duraklık bir metrobüs yolculuğu neticesinde ulaştım, yola çıktığımda başka bir insandım, şimdi başka bir insanım. Ve öfkelenmeye henüz başlamadım bile. Günün en güzel kısmı metrobüstü desem yeridir hatta.
Fuara girmek için girmeyi gerçekten istiyor olmak gerek. Zira necip milletimizin bu tip mekânlardaki geleneksel davranış kalıpları size vazgeçmeniz için defalarca düşünme şansı veriyor. TÜYAP’tan başka hiçbir şey olmayan bir yerdeyiz, önümüzde bir kapı var, teamüller gereği bu kapıya hep birlikte her yönden hücum ediyoruz. Maazallah sıraya falan girersek içeri girmeyi başarabiliriz çünkü. Onun yerine hep birlikte kapıda güzelce sıkışıyoruz, çok güzel, samimi bir ortam oluşuyor.
Orayı geçtikten sonra bilet sırası var. Ablası yandan tatlı tatlı süzülerek en öne geçiyor, “Hop” falan deyince de “Aaaa sıra mı vardı” diyor. “Yok bacım hiçliğin ortasında uzun eşek oynuyoruz biz”, salağa yatmanın da bir yolu yordamı olur diyeceksin ama salağa yatmaya kalkan normalde de salak olunca yol, yordam, sınır falan kalmıyor tabii.
Bu şahane ortamda eksik olan tek şey ergen ayarsızlığı diyebilirdik ama diyemiyoruz. Çünkü o da var. Okul gezisiyle gelmiş liseli oğlanlar silsilesi o sıkışıklıkta zıplamalı hoplamalı tezahürat yapıyor.
* * *
Bir noktada “Kitabına da, fuarına da yıldırımlar yağdırsın be, çıkarın beni burdan” diye bağıracaktım, neticede kurumu temsilen bulunuyorum şimdi yakışık almaz diye tuttum kendimi. Kendimi temsilen bulunsam elimdeki pet şişe ile kafalara Super Mario gibi vura vura açacaktım yolumu.
Neyse hocam. Girdik mi girdik. İçerisi bir tık daha hareket edilebilir durumda. Girişte tansiyonum yüksekken “Buraya 18 yaş sınırı getirsinler” diye de homurdanmaya başlamıştım. Ama içeride kız çocuklarının Yaşar Kemal ve Sabahattin Ali’ye büyük rağbet gösterdiğini görünce yumuşadım. Oğlanlar ise genellikle boş işler peşinde; ayraç, anahtarlık gibi ‘bedava olsun bizim olsun’ları toplamak için birbirleriyle yarışıyorlar genellikle. Arada iki tanesi birbirlerine saf saf ‘Partilerde Kızlarla Nasıl Konuşulur’u (Neil Gaiman’ın yazıpFábio Moon ve Gabriel Bá’nın çizdiği grafik roman) gösterip “Şunu mu alsak” diye fısıldaşıyorlardı. “Şapşikler rehber kitap değil o” diye uyarmak lazımdı da o kadar tatlı bir salaklık içindeydiler ki ellemek istemedim.
‘Stantlarda kızlarla nasıl konuşulur’u ise uygulamalı olarak yazan abiler var etrafta. Kendilerine kitap öneren stant görevlisi hanım bireylere “Hmm onun ilk baskısı var bende aslında”, “O zaman ben de size bir kitap tavsiye edeyim” falan gibisinden muhabbet açıyor, “Biz de mürekkep yaladık gazete yedik” mesajı veriyorlar.
Yılmaz Özdil’in Atatürk kitaplarından oluşturulmuş duvar özellikle dikkatimi çekiyor. Enstalasyon zannediyorum, değilmiş. Üst üste koymuşlar kitapları sadece, çok olunca öyle duruyor. Gerçi hâlâ komşu stantlardaki mütedeyyin yayınevlerinden ayrılmak için bir sur örme amacı güdüldüğünden şüphelenmiyor değilim.
Panel, söyleşi işleri beni geriyor. Panelin kendisi germiyor da finalde “Sorusu olan var mı” diye sorulduğunda mutlaka birisi söz alıyor. “Benimki tam soru değil de şöyle bir şey demek istiyorum” diye girip kendi zırva sapan manifestosunu okuyor. İşte o zaman geriliyorum. Ya kardeş git internete yaz bunu beğenirsek okur, layk veririz. Sırf mikrofona konuşmak için Beylikdüzü’ne gelinir mi ya?
Sonuç olarak vatandaş indirimli kitaba büyük ilgi gösteriyor demek isterdim ama gösteriyor mu göstermiyor mu emin olamadım. Sanki gelenlerin hatırı sayılır bir kısmı sosyalleşmeye, efendime söyleyeyim pikniğe falan gelmiş gibi bir hava yok değil. Diğer yandan piknik tarzı bir hazırlıkla gelenlere de hak vermediğimi söyleyemem. Zira evden yemek getirmeyen kaybediyor. Dilim pizza 35... 5 tane serbest gezmeyen tavuk kanadı 30 liraya satılıyor ortamda. Başka da bir şey yok zaten. Buraya bakınca mutenalaşan semtlerdeki mekânlara sallarken biraz haksızlık etmişiz biz demeden geçemiyor insan. Tamam orada da bir fiyat sıkıntısı var ama en azından özeniyor da yenilebilir bir şey satıyor hipster kardeşim.
Fuara girmek için girmeyi gerçekten istiyor olmak gerek. Zira necip milletimizin bu tip mekânlardaki geleneksel davranış kalıpları size vazgeçmeniz için defalarca düşünme şansı veriyor.
ŞEHİR HAYATINA SIĞDIRAMADIĞI KİTAP AŞKINI KÖYÜNE TAŞIDI