Güncelleme Tarihi:
Bu salgın bize hangi kötü huyları getirdi?
Endişe ve belirsizlik etrafında şekillenen bazı refleksler var. “X hastanesinde 150 kişi ölmüş, basından saklanıyor” diye bir tweet görüyorum. Halbuki yok. Yeterince şeffaf olunsaydı, veriler ayrıntılı şekilde paylaşılsaydı bunlar yaşanmazdı. Hangi hastanede, ne kadar hasta olduğunu, Türkiye’deki kit sayısını, maliyetini, devletin bütçesini ben bilmiyorum. Toplumun, işin politik tarafının nasıl yönetildiğini bilmeye ihtiyacı var. Bilinmezlik kaygıyı körüklüyor.
◊ Bu kaygı denkleminde 65 yaş üstü vatandaşlar nerede?
Anladığım kadarıyla ortada “Ölen kişilerin hangi risk grubundan olduğunu söyleyelim de toplumun bütünü endişelenmesin” diye bir takas var.
Buna ‘günah keçisi fenomeni’ denir
◊ Resmi açıklamalarda hayatını kaybedenlerin ileri yaşta olduğunun vurgulanması doğru mu?
Son açıklamalardan birinde, “Altısı ileri yaşta, birinin de kronik hastalığı vardı” dendi. Sağlık Bakanı, “İleri yaşta değilsen, kronik bir hastalığın da yoksa ölme riskin çok düşük” mesajı vermeye çalışıyor. Korktuğumuz şey bir virüs ve virüsü karşımıza alıp kulağını çekemiyoruz. Bu durumda, karşımızda virüsün temsil bulduğu bir şey olsun istiyoruz. Bu durum sosyal medyada Çin ve Çinliler üzerinden başladı. “Yarasa yenir mi, Allah sizi bildiği gibi yapsın” demeler, küfretmeler...
◊ Trump da virüse ‘Çin Virüsü’ diyor...
Evet. Öfkeyi yöneltecek bir şey buldu. Sonra da “Niye sınırlara ihtiyacımız var, daha iyi anlıyorsunuz umarım” diyerek politikalarını meşrulaştırmak için bir zemin oluşturdu. Bu söylemlerinden sonra, sokakta Çinli ve Asya kökenli Amerikalıları dövmeye başladılar. Amerikan vatandaşlarının duyduğu öfke sağlık sistemine veya hükümete değil, Çinlilere yöneltilmiş oldu. Bunun adı, ‘günah keçisi fenomeni’dir.
◊ Bizde Çinli olmadığı için yaşlılar mı günah keçisi oldu?
“Biz sizi (yaşlıları) korumak için sokağa çıkmıyoruz, bu külfete katlanıyoruz” gibi bir hava yaratıldı. Bunu, “Yaşlılar laftan anlamaz, hepsi cahildir” gibi bir küçümseme, değersizleştirme takip etti. Bunlar, saldırganlığın çeşitli biçimleri. Türkiye’de yeterince Çinli olsaydı, “Çinlilerden ne kadar nefret ediliyormuş” diye konuşulacaktı.
◊ Bilerek mi yapılıyor bunlar?
Bu durumun kazara olduğunu, bilinçli yapılmadığını düşünüyorum. Konu onlar olmasaydı, “Sağlık çalışanları hastaneden çıkınca eve gidiyor, o mikroplar dışarıya çıkmış oluyor. Bunları hastaneden hiç çıkartmayacaksın” gibi bir süreç de yaşayabilirdik. Yani bir günah keçisine ihtiyaç vardı. Ama “Kaçınılmazdı” demiyorum.
Virüsü sembolize eder hale getirildiler
◊ “62 yaşındayım, bu olaylar başladığından beri kendimi fazlalık olarak görüyorum” diyen bir tweet gördüm. Bu bir travma mı?
Şu anda maalesef, 65 yaş üstü insanlar virüsü sembolize eder duruma getirildi. Siz ve ben ne kadar korkuyorsak, yaşlıların ne hissettiğini anlamak için o korkuyu beşle çarpın. Bırakın sokakta dolaşmalarını, var olmaları kabahatmiş gibi davranılıyor. Üstelik bu, daha da çok desteğe ihtiyaç duydukları bir zamanda yapılıyor. İş küçümsemeyi, aşağılanmayı geçti, fiziksel zorbalığa maruz kalmaya başladılar. Üzerlerine pet şişeyle su fırlatanlar, zorla maske giydirenler, kafasından aşağıya kolonya dökenler...
◊ Bizim o hep bahsettiğimiz büyüklere saygı lafta mıymış yani...
Bütünüyle lafta değil. Yaşlılara yönelik ayrımcılık, bütün dünyada giderek artıyor ama Türkiye kültürel değerleri nedeniyle bu trendden daha az etkileniyor.
◊ Bu ayrımcılık, toplumda kalıcı olur mu?
‘Ben 100 yıl geçse de yaşlanmayacağım’ diyemezsiniz, herkesin ailesinde, hayatında yaşlılar var. O yüzden kalıcı olacağını tahmin etmiyorum.
Görüntülü konuşma rutini çok rahatlatıcı
◊ Bu süreci daha iyi atlatmaları için
onlarla nasıl konuşmamız lazım?
Onları dinlemek; utanıyor mu, korkuyor mu, ne hissediyor, bilmek lazım. ‘Yarın dışarı çıktığımda biri bana bir şey yapacak mı?’ endişesi yaşıyor mu, anlamak gerek. Belki de korkmuyordur ama kırılmış, alınmıştır. İlk yapmanız gereken, kendini ifade etmesini sağlamak. Ondan sonrası karmaşık değil.
◊ Evde onlara nasıl yeni bir rutin
oluştururuz?
Kendi rutininize onları da katın. Görüntülü konuşma rutini çok rahatlatıcı. ‘Evet, şimdi dışarı çıkamayacağım ama benim kız 17.00’de arayacak, konuşacağız’ı bilmesi çok önemli. Kapının önüne sudoku bırakıp “Sabah bunu çöz” demek gibi basmakalıp şeylerden bahsetmiyorum.