Güncelleme Tarihi:
Yıl 2016, Kocaeli Kitap Fuarı’ndayız... Müzemiz Karanlıkta Diyalog’u destekleyen Kocaeli Belediyesi’nin de yardımıyla fuar alanında bize ayrılan yerde demo platformumuzu hazırlamıştık. Burada insanlara yarım saatlik bir sürede ‘kör olmak nasıl bir duygu’yu anlatabilmek için ellerine bir baston verip karanlık bir park ve kafe deneyimi yaşatıyorduk.
Boş bir saatte gören bir arkadaşımla birlikte kitapların arasında daldık. Birden aklıma ünlü kitabevlerinin görevlilerine “Şu kitabın seslendirilmiş olanı ya da PDF formatında olanı var mı” diye sormak geldi. Hep aynı cevapı alıyordum: “Maalesef efendim.” Tam “İçimi bir hüzün bastı” derken birisi lafa karıştı “PDF kitap mı olur kardeşim. Kitap dedigin şeye dokunmalı, kokusunu almalı insan” dedi. Arkamı döndum ve “Ben zaten dokunup kokusunu alıyorum” dedim. Yanımdaki arkadaşım da üzülmüştü şahit olduğu bu duruma. “İstedigin kitap varsa ben sana okuyabilirim” dedi ama konu tam olarak böyle değildi benim için.
Karnınız çok aç. Etrafınızda milyarlarca yiyecek var. Ama siz ağzınıza vurulan bir gem sebebiyle yiyeceklere sadece dokunup koklayabiliyorsunuz. Hiçbir şekilde açlığınızı gideremiyorsunuz. Tam olararak böyle hissetmiştim.
Yüksek lisans yapanlar için de kanayan yara
Sesli kitap yayımlayan birkaç sosyal kurum var tabii. Az da olsa bu konudaki açlığımızı bastırıyorlar. Mesela siz bir yazarsınız ve son kitabınızı yayımladınız. Yüzbinler sattı. Hiç tanımadığınız biri çıkıyor, kitabınızı okuyor, sesini kaydediyor ve ben aylar, belki yılllar sonra o kayda ulaşıyorum. O yüzden benim için yazar çok önemli ama okuyup seslendirenlere de minnetarım. Çünkü benim hayatımda onlar hayat veriyor yazarlara.
Bu çağdaşlık seviyesinde artık her kitaba üç formatta da erişim sağlanması gerektiğine inanıyorum. Bu konu eğitimde de kanayan bir yara. Yüksek lisans yapıyorsanız birçok kitabı bulup PDF formatına çevirmek içinde ayrıca bir teknolojik ekipmana sahip olmanız ya da ciddi paraları gözden çıkarmanız gerekiyor. Umarım herkes istediği kitaba özgürce kavuşur.
Dertleri anlattım, derman yolundayım...
Geçen hafta görmeyenlerin bankadan ancak iki şâhitle para çekebildiğini anlattığım yazı yayımlandıktan hemen sonraki gün TBB ve BDDK’nın üst düzey dört yöneticisi tarafında arandım. Bu kadar hızlı bir dönüş almayı beklemezdim, çok mutlu oldum.
Çözüm ne olabilir diye konuştuk. Gelişmelerle ilgili bilgilendireceklerine söz verdiler.
BDDK’nın bizden yana olan kararından bahsetmiştim. Fakat bankaların kendi içlerinde tedbir almalarına bazı kötü olaylar sebep olmuş. Buna karşı şöyle bir öneride bulundum. Bir bankaya olumsuz bir davranışta bulunduğunuzda sizi kara listeye alırlar. Aynı sistemin körlere uygulanmasını istedim. Bütün görme engellilerin aynı kefeye koyulmaması gerektigini söyledim ve güzel karşılandım.
Bazı özel bankalardan gelen telefonlar da oldu. Anlattıkları olayları duyduktan sonra zor sakinleştim. Paralarını çektikten sonra kör olduklarını, işlemi tek başlarına yapmalarının yasal olmadığını söyleyip çektikleri parayı inkar eden ve üç-beş kuruşun üstüne yatanlar olduğu için bankaların tedbir aldıklarını öğrendim. Yani kendi ayağımıza sıkıyormuşuz. Yine şu sözümü yineleme ihtiyacı hissettim: Yaradan her insanın kör olanından da yaratıyor.