Güncelleme Tarihi:
Yaşadığımız şehirlerin çehresi günden güne değişirken anılar biriktirdiğimiz kimi mekânlar her şeye rağmen ayakta durmayı başarıyor. 1984’te mimar Faruk Sade tarafından kurulan Ankara’nın en eski sanat galerilerinden Siyah Beyaz da onlardan biri. Kavaklıdere Sokak’taki galeri, Sade ailesine ait klasik bir Ankara apartmanının giriş ve alt katında sanatseverleri ağırlıyor.
Ali Kotan, Esat Tekand, Bihrat Mavitan, Gülsün Karamustafa, Hüseyin Bahri Alptekin ve Erdağ Aksel... 1980’lerden bu yana birçok sanatçıya yol arkadaşlığı yapmış Siyah Beyaz. Barıyla ve canlı müzik geceleriyle de şehrin sosyal hayatının önemli bir parçası olmuş.
Faruk Sade’nin 2016’da vefatının ardından bayrağı kızı taşıyor. Sera Sade zaten 2011’den beri annesi Fulya Sade’yle galerinin direktörlüğünü yapıyordu. Grafik tasarım bölümü mezunu, Londra’da ‘book arts’ (kitap sanatı)
ve sanat tarihi mastırı yapmış.
Sera Sade’ye ilk olarak böyle bir mirası sahiplenmenin ötesinde ne gibi yenilikler yaptığını soruyorum. “En başta çok ağır gelmişti. Sanki sıfırdan bir yer açmak çok daha kolaydı” diyerek söze başlıyor: “Babama ‘Şunu yapsak mı’ diye sorduğumda hep ‘Yap! Kendin yaşa, kendin gör’ dedi. Ardan Özmenoğlu, Fırat Engin gibi ikinci kuşak sanatçılar katılmaya başladı aramıza. Onlar o dönem kendi jenerasyonlarıyla yola çıkmışlar, ben de kendi yaşıtlarımla kendi hikâyeme başladım.”
‘Şömineli yere gidiyoruz’
Galerinin adı tahminlerin aksine duvarlarını süsleyen, o simgeleşmiş siyah beyaz fotoğraflardan gelmiyor. Sera Sade “Burası açılmadan önce, annemlerin arkadaşları yavaş yavaş gelmeye başlıyor. ‘Nereye gidiyorsunuz’ diye soranlara da ‘Siyah beyaz şömineli yere gidiyoruz’ diyorlar. Aslında mekân kendi adını kendi koyuyor” diyerek özetliyor hikâyesini.
Siyah Beyaz, Hürriyet Gazetesi’nin Ankara’daki eski ofisinin 50 metre uzağında olması ve Meclis’e de yakınlığı sebebiyle Uğur Mumcu’dan Sedat Ergin’e pek çok gazeteci ve milletvekilinin de uğrak yeri olmuş zamanla. O günleri konuşmak için kimi arasam aynı şeyi söylüyor: “Orası ikinci evimiz gibiydi.” Bir mekân düşünün hakkında kitap yazılıp film çekilsin... Ahmet Boyacıoğlu’nun yönettiği ‘Siyah Beyaz’, galeride hayatları kesişenlerin hikâyesini anlatıyor.
Arnavut inadı
Siyah Beyaz, Faruk Sade’nin ‘Arnavut inadı’ sayesinde bugüne kadar ayakta kalmış. Nasıl mı? Boyacıoğlu şu sözlerle anlatıyor: “Çok inatçıydı, Arnavuttur Faruk. Ne olursa olsun, o barı yaşatmak için elinden geleni yaptı. Mesela kapısı kilitlidir Siyah Beyaz’ın. Kapıyı çalarsınız, açıp bakarlar, sizi beğenmezlerse almazlar. Bir cuma akşamı 150 Bilkentli üniversite öğrencisi geldi. Acayip kalabalık oldu. Biz de biraz sıkıldık. Ertesi gün Faruk ‘Almayacaksın kimseyi içeri’ diye baş barmeni kapıya koydu. Yani müşterisini seçen, kapıdan bakıp ‘Kusura bakmayın, bugün özel bir parti var. İçeri giremezsiniz’ diyen bir yer düşünün.”
Sera Sade de aynı görüşte: “Babamın ‘ya siyah ya beyaz, griyi hiç sevmem!’ demesi de inadından. 80’lerin sonunda bir açılışta sanatçının davranışından dolayı kafası attığı için sergi açılmadan ‘Tamam, sergi kapandı’ deyip işleri toplamış.”
“90’larda galeride Erdağ Aksel’in bir sergisi oluyor. ‘Morgantown-Salzburg’ adında 150 kiloluk döküm alüminyum dev bir uçak pervanesi galerinin dışında bir balkon alanında sergileniyor. Bir-iki gün sonra Erdağ Aksel “Faruk sattın mı heykeli, inanmıyorum” diye içeri giriyor. 90’larda öyle bir heykelin satılma ihtimali bile yok. Babam da
‘Ne satışı, ne heykeli’ diyor. Dışarı çıkıp bir bakıyorlar, heykel yok. Çalınmış. Ve o sırada yan tarafımızda büyük bir bankanın inşaatı var. Erdağ ve babam ‘Bizim o alüminyum heykel, doğrama olarak yeniden yanımızda’ derlerdi hep.”
Bu yıla özel program
Siyah Beyaz bu sezon programını sanatçı işbirliklerine ayırmış. Yani iki sanatçı aynı atölyede ortak ürettikleri işlerle sergi açıyor. 25 Kasım’a kadar Seçkin Pirim ve Ebru Döşekçi’nin sergisi var. Sonra da Kara Gözüktü Kaptan’la Ardan Özmenoğlu, Ali Kotan’la Murathan Özbek sergi açacak. Ayrıca Faruk Sade Sanat Fonu’yla Erdağ Aksel ve Mehmet Nâzım’ın yeni kitapları çıkacak. Yine bu fonla 35 yaş altı sanatçılara destek verilecek.
Müdavimleri anlatıyor...
‘Ankara’nın bütün ruhudur’
Ali Güreli, Contemporary Istanbul kurucusu ve yönetim kurulu başkanı
Faruk Sade, bu hayattaki en yakın üç dostumdan biri. Beraber okuduk ODTÜ’de. Sonra Paris’e gittik, sanat dünyasıyla tanıştık. O döndü, Siyah Beyaz’ı kurdu. Ben döndüm, Contemporary Istanbul’u başlattım. Siyah Beyaz, Ankara’nın bütün ruhudur. Birçok insanın sanatla tanışmasını sağlamıştır. Canlı müziğiyle Ankara’nın en iyi barı olmuştur. Bence Türkiye’nin kültürel yaşamına büyük bir katkısı olmuş bir sanat galerisidir.
‘Barı bar, galerisi galeridir’
Nevzat Sayın, mimar
Bazı yerler buluşma, bazıları rastlaşma mekânıdır. Buluşma tanıdık insanlar için, rastlaşma birbirini tanımayan insanların ilişkisi içinse, Siyah Beyaz bu ikisini de mümkün kılan bir yerdir. Ankara gibi kapalı mekânların şehrinde insanların bir arada olabildikleri, yeme-içme ve sanat gibi hedonistik şeylerin bir arada bulunduğu çok ender mekânlardan biridir. Barı bardır, lokantası lokantadır, galerisi de galeridir. Bu yüzden de yeryüzünde anlamlı bir biçimde var olmanın mekânlarındandır.
‘Bir sanat hareketi oldu’
Güllü Aybar
Galerinin bir fikir olarak doğuşuna şahit olmuş birisi olarak 40’ıncı yılını çok önemsiyorum. Faruk’la ODTÜ’de tanıştık, mimaride aynı sınıftaydık, sonra Paris’te sanat ortamlarında dolandık ve giderek aile olduk. Faruk’un gidişinin boşluğu hep benimle... Paris’te Türkiyeli sanatçılarla olan bu tanışma, 40 yıl boyunca gelişen bir yolun başıydı. Siyah Beyaz bir aile kurdu ve önce Ankara’dan İstanbul’a taşan bir sanat hareketi oldu.
‘Orada yaşadıklarımız bir senaryoya dönüştü’
Ahmet Boyacıoğlu, Ankara Sinema Derneği Başkanı
1986’dan itibaren sürekli gittiğimiz bir mekândı. Orada yaşadıklarımız, gördüğümüz her şey bir noktadan sonra senaryoya dönüştü ve 2009’da filmini yaptık. Filmin karakterlerinden biri zaten Faruk Sade’dir. Filmde de Siyah Beyaz’ın sahibidir. Diğer karakterlerin çoğu da gerçek karakterlerden esinlenilmiştir. Oradaki kadın (Şevval Sam), bizim Siyah Beyaz’daki tanıdığımız kadınların harmanlanmış olanıdır. Benim için şu açıdan çok önemli bir mekân; bayağı evimiz gibi olan bir yer. Cuma ve cumartesi orada olmak gerekliydi. Cuma günü 18.30 gibi Siyah Beyaz’a gelmezseniz, yok yazarlardı sizi. 1980-90’larda aynı zamanda gazetecilerin, akademisyenlerin toplandığı, geldiği bir yerdi. Tabii artık yaşımız ilerledi, geceleri çok geç saatlere kadar kalamıyoruz.