Çok isterdim öğrencisi olmayı... Yönettiği dergilerde yazı yazmak da keyif olurdu benim için... Yaşamı hastanelerde, hapishanelerde geçmişti. Hasta odasına çiçek götürmeyi, tahliye olduğunda cezaevi kapısında onu karşılamayı çok arzu ederdim. Ya da ‘Hababam Sınıfı’nın haylaz gibi görünen ama sonunda vicdanlarını konuşturan öğrencilerinden biri olmak da fena değildi doğrusu... Bunların hiçbiri olmadı ama... Rıfat Ilgaz Ustamızın oğlu Aydın Ilgaz’la el ele büyüttüğü Çınar Yayınları’ndan çıktı ilk kitabım... Benim de ilk göz ağrım olan ‘Bir Yudum İnsan’ kitabımın ozalit çıkışı koltuğumun altında Cağaloğlu’na, yayınevine vardığımda, baba yarısı gülümsemesini unutamam Rıfat Ilgaz’ın... Babacan, şefkatli, teşvik edici... Yazıya tutkun, yazıya sevdalı genç insanların kalbi kitabının çıkış haftalarında küt küt atar ya, işte benim de öyle olmuştu. Rıfat Hoca da bunu fark etmiş olacak ki, bin yılın ustalığıyla sarıp sarmalamıştı beni...
Milyonlar izledi ama dikili ağacı yok!‘Bir Yudum İnsan’ kitabım 1992’de Çınar logolu, Ilgaz imzalı yayınevinde yayımlandığında çok keyif almıştım ve ilk kitabı da Rıfat Ağabey’e imzalamıştım. Ben de Rıfat Ilgaz kitapları imzalatmıştım bol bol. Bu arada ne onur ki, TÜYAP Kitap Fuarı gelip çattığında yan yana ‘imza günü’ne de durmuştuk. Yayınevinin prenslerinden sevgili kardeşim Sunay Akın da tabii... Sunay’ın da ilk kitapları Çınar Yayınevi’nden çıkmıştı.
O yıllar gazetelerde portre yazılarım yayımlanıyordu; soru-cevap değil, ‘hikâye’ ederek anlatıyordum yaşamöykülerini... Rıfat Ilgaz da tabii ‘tam sayfa’ yayımlanmıştı. Sekiz sütuna manşet de, hiç unutmuyorum, ‘Milyonlar izledi ama dikili ağacı yok!’tu...
Öyle ya... Yakın tarihimizin en şöhretli ve değerli eserlerinden ‘Hababam Sınıfı’ çok sahnelenmiş, çok filme çekilmişti ama yazarı Rıfat Ilgaz’a ‘para yüzü’ göstermemişti! Dönemin telif yasası da imkân vermemişti buna, Rıfat Hoca da işin peşine düşmemişti, uyanıklarla baş edememişti!
Yazılalı 60 yıla yaklaşan ‘Hababam Sınıfı’nın babası Rıfat Ilgaz’dı. Düzeltmen, dizgici, şair, romancı, gazeteci ve öğretmendi. 83 kitabın kapağını süslemişti imzası. Sabahattin Ali ve Aziz Nesin’le çıkardıkları ‘Marko Paşa’, yayıncılıkta çığır açmıştı. Muhalefetiyle, zekâ kokan yazılarıyla ve mizahıyla...
Ömrü boyunca hapse attık ama beraat da ettirdik. Yazdıklarını yasakladık ama yüz binlerce kitabını da satın aldık. Yazdıklarını sansür ettik ama yine filmleri kapalı gişe oynadı. İzdiham oldu. Oyunları ülkenin her köşesinde ayakta alkışlandı. Sokaklarda gözünü bağlayıp ibret diye korku yaratmak amacıyla dolaştırdık (12 Eylül darbesi zamanlarında hoca, 72 yaşındadır gözleri bağlanıp sokaklarda dolaştırıldığında). Sonra parklara, alanlara adını verdik.
Öğretmenlik yaptığı yıllarda öğrencileriyle (ortadaki papyonlu).Ilgaz, Anadolu’nun sen yüce bir dağısınYazdıklarıyla, özellikle de ‘Hababam Sınıfı’yla sinemacılar, videocular altın çağını yaşamış, oysa başını sokacak bakla sofa, nohut oda bir göz evi olmamıştı çocukların yazarı Rıfat Ilgaz’ın. Can Yücel’in “Ilgaz, Anadolu’nun sen yüce bir dağısın/Eteklerinde kitaplar” diye sevgisini dile getirdiği Rıfat Ilgaz’ın ömrü hep kaçak ve sürgün yüzünden otellerde geçmişti.
Şairi ya da edebiyatçıyı kendi yazdıklarından başka kim daha iyi, güzel ve doğru anlatabilir?
“
Sınıf’ın ozanıyım mimli,Hababam Sınıfı’nın yazarıyım ünlü.Kim ne derse desin,Çocuklar için yazdım hep.”83 yaşına kadar elinden çileli kalemini bırakmadı Rıfat Ilgaz...
Şiirleriyle bütün yaşamı boyunca mimli, ölümsüz eseri ‘Hababam Sınıfı’ ile de ünlü olarak yaşadı. Mimli olarak yaşamasını yine aynı şiirinde şöyle dile getirmişti:
“Canım yansın diye/İşimden atarlar sık sık/Acısını hep çocuklar çeker/Kendi öz çocuklarım, benden önce.”
Bir başka şirinde de, “Şunu demek istiyorum! / İki iş tuttum ömür boyu köklü / Çocukları okutmaktı ilk işim / İkincisi, yazdığımı çocuklara okutmak...” demişti.
1991’de son şiirini yazmıştı: “Elim birine değsin/ Isıtayım üşüdüyse / Boşa gitmesin son sıcaklığım...”
Aynı yıl, Türkiye Yazarlar Sendikası ve PEN Kulüp, 80’inci yaş gününü kutlayan etkinlikler düzenlerler. Devlet de iade-i itibar yapar. Zamanın Kültür Bakanı Fikri Sağlar, “Özgürlük ve demokrasi adına vermiş olduğunuz savaşta Türk ulusu adına sizden onur duyuyoruz” der ve Rıfat Hoca’yı plaketle ödüllendirir.
Kitapçılar suç ortağımNeyse... Rıfat Ilgaz’la aynı semtte oturuyorduk. Benim abi yarısı dediğim Aydın Ilgaz ve eşi Nilgün’le Ataköy’de kapı komşusuyduk. Görüşürdük, elini öperdim. Ömrü zaten baskı, mahpusluk, sansür, hastalık, sürgünle geçmişti ve yorgundu bedeni... Ama onu kahreden ve öldüren, 2 Temmuz 1993’teki Madımak katliamı oldu. Can dostu
Asım Bezirci başta olmak üzere, yitip giden canlara çok üzülmüş ve kahrolmuştu.
Madımak canavarlığından beş gün sonra, 7 Temmuz 1993... Saat 04.40’ta bakıcısı Hatice Hanım’ı uyandırır, bir çay demlemesini söyler. Hatice Hanım mutfakta çayı demlerken 05.00 dolaylarında 83 yıllık yüreği Sivas katliamının acısına dayanamayarak duruverir.
Ve 10 Temmuz 1993’te Zincirlikuyu Mezarlığı’nda, Sivas katliamında yakılan dostu Asım Bezirci’nin yanı başında toprağa verilir. Nice acıya ve çileye karşı onurla duran ömrü, daha çok üretecekken durur. Fakat sesi ve dizeleri kulaklarımızda... “Ben ölmedim, beni öldürmediler de” diyen sesi... “Tek suçumuz, hür insanlar gibi konuşmak, kitapçılar suç ortağım” diyen sesi... “Yaşıyoruz, yaşıyoruz işte” diyen sesi...
Sonsuza kadar yaşayacaksın sevgili Rıfat Ilgaz Hoca...
Özgentürk’ün Rıfat Ilgaz belgeseli kayıtlarından...
RIFAT ILGAZ Öyle günler oldu ki, daha çıkardığımız dergiler makineden çıkıp yayımlanmadan, daha doğrusu dağıtılmadan toplatılmaya başladı. Ama biz bu kez dergiciliği bıraktık, kendi gücümüze dayanarak kitaplar yayımlamaya başladık. Bu sırada bu işlerle ilgisi olmayan, muhalefetle fazla ilişkisi olmayan ‘Dolmuş’ mizah dergisinde ‘Hababam Sınıfı’ diye bir diziye başladık.
ASIM BEZİRCİOnun bir kitabı var ki bütün eserlerini özetliyor diyebilirim. Yalnızca eserlerini değil, kişiliğini de özetliyor. Aynı zamanda toplumumuzun geçirdiği acı serüveni de ortaya koyuyor. Rıfat Ilgaz’ın toplatılmış ve kendisinin de hapse düşmesine yol açmış bir kitabını burada size göstermek istiyorum. Belki bu kitap bugün kendisinde de yok. Kitabın adı ‘Sınıf’. İşte kırmızı kapaklı, 64 sayfalık bu kitap 1944 yılında yayımlandığında 25 gün piyasada kalıyor, hemen sıkıyönetim emriyle toplatılıyor.
ZEKİ ALASYASize kıvanç verecek olayınız nedir diye sorarsanız, ‘Hababam Sınıfı’ derim. Ve de ‘Hababam Sınıfı’nın bu büyük başarısına paydaş olmanın ötesinde büyük mutluluğu, büyük onuru, Rıfat Ilgaz gibi çok büyük bir yazarı, olağanüstü bir insanı yakından tanımaktır.
TARIK AKAN‘Karartma Geceleri’ni hazırladığımız dönemde Rıfat Hoca’nın evine gittim. Ataköy’de oturuyordu ve hocama şunu söyledim: “Sayın Hocam, sizin kendi hayatınız ama ben bir Rıfat Ilgaz olamam. Bir Rıfat Ilgaz’ı, gerçek bir Rıfat Ilgaz’ı canlandırmam olanak dışı. Benim yorumum sanatçı olarak şu olacaktır, kabul eder misin” dedim. “Senin çektiğin bu acıları, senin şahsın adına, ülkede 1900’lere girdiğimiz dönemlerde dahi birçok insanlar çekiyor. Bunu siz olarak ele almayayım, çünkü ne fizik olarak benzerim ne kişi olarak. Bunu bir karakter olarak canlandırayım ve zaten bunun yazarı sizsiniz, ne düşünüyorsunuz Hocam” dedim. Kalktı, beni öptü. “Tarıkçığım, teşekkür ederim” dedi.
UĞUR MUMCURıfat Ilgaz gibi yazarlar kardelen çiçekleri gibidir; örtülür üstü ama bakarsınız baharda yemyeşil çıkar. Bu kadar yıl geçiyor, bu kadar kavgalar yaşanıyor, bakıyorsunuz Rıfat Ilgaz dimdik.
MÜNİR ÖZKULMahmut Hoca rolünü çok severim. Çünkü Rıfat Ilgaz harikulade bir öğretmen tipi çizmiştir. Harikulade bir tiptir. Hem otoriter hem de sevgi dolu bir insan. Böyle bir öğretmen tipi yarattığı için, ‘Hababam Sınıfı’ yazarı Rıfat Ilgaz’a sonsuz saygılarımı, sevgilerimi ve dolayısıyla Ertem Eğilmez de ondan yararlandığı kadar onun da etkisini; nur içinde yatsınlar ikisi de, çok şey borçluyum.
AYDIN ILGAZ (Oğlu)12 Eylül 1980’den sonra Cide’de tutuklandı. Ve hapse atıldı. Hapis de diyemeyeceğim, mezbahaya koyuldu. Kastamonu Et ve
Balık Kurumu’nun mezbahasına... İşte o zaman, bir şiiri vardı çocukluğumda yazdığı, benim için; “Varsın, su testisi su yolunda kırılsın/Hapishanelere gidip gelirken oğlum utanmasın” diye yazdığı bir şiir...
O görev işte o zaman başladı. Ben de karar verdim, su testisinin su yolunda kırılması gibi, babamı aldım hapishaneden, İstanbul’a, evimize getirdim. “Bir daha artık” dedim, “bizden uzak kalmayacaksın” dedim. 13 sene beraber kaldık.
ŞENER ŞEN
‘Hababam Sınıfı’ benim açımdan iki önem taşıyor. Birincisi, Rıfat Ilgaz’ın ünlü eserinde görev almak onuru. İkincisi de benim sinema hayatımda dönüm noktasının başlamasıdır. İlk defa Türk sinemasında değişik bir ortam görmek çok etkiledi. Çünkü orada müthiş bir ekip
çalışması ve gittiğim zaman dehşetengiz bir kadro vardı. Kemal Sunal, Tarık Akan, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Münir Özkul gibi. Bu kadronun arasında olmak ve onlarla birlikte çalışmak bana büyük bir heyecan verdi. Tabii ki ben de sinema seyircileri tarafından bu ‘Hababam’ dizisindeki Badi Ekrem rolüyle tanındım.