Güncelleme Tarihi:
Kenan İmirzalıoğlu’yla salgın sebebiyle bir araya gelemiyoruz. Röportajı görüntülü aramayla yapmak üzere sözleşiyoruz. Kararlaştırdığımız saatte kameralarımızı açıyoruz, çaylarımız elimizde sohbete başlıyoruz. Şu sıralar evde eşi Sinem Kobal’la vakit geçirdiğini, en sevdiği yönetmenlerin, Martin Scorsese, Christopher Nolan ve Gaspar Noé’nin filmlerini izlediğini, bol bol kitap okuduğunu anlatıyor. Günleri böyle sakin geçse de aslında bu yıl, onun en hareketli dönemlerinden. Yüzü olduğu markanın afişleri billboard’larda. Yeni bir diziyle ekrana dönüyor, ‘Kim Milyoner Olmak İster’i sunmaya devam ediyor.
◊ Tüm dünyanın gündeminde salgın var. Sizce bu virüs bize ne söylüyor?
Sağlığın en önemli şey olduğunu, yaşamın kırılganlığını ve sahip olduğumuz güzel şeyleri bir anda kaybedebileceğimizi anlatıyor.
◊ Bu dönemde nelerin kıymetini anladınız?
Rahatça nefes alabilmenin, sevdiklerimizle görüşebilmenin, insanlarla yüz yüze konuşabilmenin...
◊ Bu yaşananlar sanatı nasıl etkiler?
Sanat bütün zorluklara rağmen kendisini ifade edecek yolu bulacaktır. Bu zamanda da insanlar yaşadıkları değişimi ve hisettikleri duyguları sanatla bir şekilde ifade edecektir.
◊ Peki süre uzar ve mesleğimi yapamazsam gibi korkularınız var mı?
Bireysel kaygılar yerine toplumsal konulara dertleniyorum. Bu illet ülkemizden ve tüm dünyadan gitsin. İnsanlar sağlığına kavuşsun. Hepimiz büyüklerimizin bu virüsü kapma ihtimalinin kaygısıyla yaşıyoruz. Önce insan. İnsan olmadıktan sonra o diziyi veya filmi yapmanın bir önemi yok.
Sinem’le birbirimize şiirler okuyoruz
◊ Evde nasıl vakit geçiriyorsunuz?
Bonzai ağaçlarımın ve çiçeklerimin bakımını yapıyorum. Saksı değiştirme dönemindeyiz, kiminin saksısını değiştirip kiminin vitaminlerini veriyorum. Müzik merakım var, sevdiğim sanatçıların plaklarını topluyorum. Şimdilerde sabahları uyanır uyanmaz bir plak koyup güne öyle başlıyorum.
◊ Neler dinliyorsunuz?
Sabahları klasik müzik... Öğlene doğru ritm hızlanıyor; King Crimson, Led Zeplin hatta arada nostalji olsun diye Metallica... Akşama doğru müzik romantiğe dönüyor; Carmen McRae, Ella Fitzgerald... Sonra ya caza devam veya rock... Ayrıca evde spor yapıyorum, film izliyorum, kitap okuyorum. Sinem’le (Kobal) birbirimize şiirler okuyoruz.
◊ Hangi şairlerin şiirlerini?
Cemal Süreya’yı ikimiz de çok seviyoruz. Nâzım’ı (Hikmet) okuyoruz. Necip Fazıl, Edip Cansever, Turgut Uyar...
◊ Ooo epey romantik bir çiftmişsiniz... Eşlerin 7/24 evde, birlikte olması ilişkiyi nasıl etkiliyor?
Sinem’le evlendiğimizden beri zaten zamanımızın büyük kısmını birlikte geçirdik. Dört duvar arasında birlikte olmaya alışkınız, çok keyifli.
◊ Yakışıklı, yetenekli, başarılı ve ünlü... Nasıldır Kenan İmirzalıoğlu olmak?
Birçok getirisi, bu getirilerle birlikte birtakım kısıtlamaları, sorumlulukları var. Attığın her adıma dikkat etmek zorundasın. Ama eğrisi doğrusuna denk geliyor. Bu yüzden bulunduğum pozisyonla barışığım.
◊ Dışarıdan sert duruyorsunuz. Ama güldüğünüzde bu, yerini sıcakkanlılığa bırakıyor. Çözmesi zorsunuz. Biraz görünmeyen sizi anlatsanıza...
En zorlandığım kısım bu; kendini anlatmak.
◊ Adım adım gidelim. Hep çok korunaklı durmanızın sebebi ne?
Kendi küçük dünyamda mutluyum.
◊ Neler sizi çileden çıkarır?
Hadsizlik ve haksızlık.
◊ Hakkınızda ne söyleseniz şaşırırız?
Göründüğümden çok daha fazla duygusalım. İzlediğim bir şeyden bile çok etkilenirim, gözlerim dolar.
20’lerimdeyken öfkelerim büyük, sınırlarım keskindi
◊ Maço bir tarafınız hiç yok mu?
Belki 20’lerimde öyleydim. Ama 30’larda değişim başladı.
◊ Hadi hayatı dönemlere bölelim...
20’lerinde insan düşündüklerinden çok daha emin oluyor. Benim de sınırlarım keskindi. Öfkelerim ve bağlılıklarım büyüktü. 30’larla idealize ettiğim bazı şeylerin aslında öyle olmadığını görüp düşündüğüm şeylerden şüphe etmeye başladım. Hayat sana bazı şeyleri öğretiyor. 40’larla birlikteyse esas mevzu; öfkeleri büyütmek ya da sınırları keskinleştirmekten çok, karşındaki insanları ne kadar anlayabildiğin ve ne kadar derinleştiğin oluyor. Anlayış, öfkeyi azaltıyor. Kendimle ilgili keşiflerim ve içe dönüşlerim devam ediyor.
◊ Neleri sorguluyorsunuz?
Nasıl bir hayat yaşadım? Ne yapmak istiyorum? Bu yaşadığım kadar yaşayabilecek miyim? Aslında bu sorgulamaların ilk meyvesini Sinem’in kalbime düşmesiyle aldım. O aşk da çok şükür bir evliliğe dönüştü.
Kas sadece görsel bir durum önemli olan, duyguyu nasıl verdiğiniz
◊ Türkiye’de Best Model of The World unvanına sahip ilk isimsiniz. Buna rağmen rol aldığınız işlerde sizi hiç üstsüz görmedik. Şimdi ekrandaki jönlerin mutlaka bir ‘spor salonu geçmişi’ oluyor. İyi oyunculuk ile iyi vücut arasında nasıl bir bağ var?
Fiziklerine dikkat ediyor olmaları iyi. Ama profesyonel oyuncu, karakter neyi gerektiriyorsa onu yapar. Fit olması gerekirse fit olur, kilo alması gerekirse kilo alır. Kasla oyuncu olunsaydı, en iyi oyuncular vücut geliştirmeciler olurdu. Kas, sadece görsel bir durum; önemli olan, duyguyu nasıl verdiğiniz.
◊ Peki partnerler arasındaki elektrik ve libido yüksekliğinin başarı getirdiğine katılıyor musunuz?
Bunlar bana kaslı cümleler gibi geldi (gülüyor). Senaristler elektriği olan partner istiyorlarsa öyle yazarlar, profesyonel oyuncular da bunu çıkarır. Oyunculuk da budur zaten.
◊ Bu meslekle ilgili en büyük hayaliniz ne?
Bir Yavuz Turgul setinde hocanın taze taze fırçasını duymak fena olmazdı (gülüyor). Ya da Nuri Bilge Ceylan’ın dünyasına girmek güzel olur. Ama bunlar gerçekleşse de oyuncunun hayalleri bitmiyor. Bu biraz oyuncu arsızlığı ve iştahı. Umarım Allah iştahımızı hiç kapatmaz.
◊ Kariyerinizde, içinizde ukde kalan bir şey oldu mu?
Çağan Irmak ‘Babam ve Oğlum’u teklif etmişti. O dönem başka bir işim olduğu için kabul edememiştim.
Köyde koyun otlatırken aldığım kekik kokusu ve o beyaz kuzular...
◊ Ankara’nın Üçem Köyü’nde dünyaya gelmişsiniz. Çocukluğunuza dair hatırladığınız ilk şey ne?
Köyde koyun otlatırken aldığım kekik kokusu ve beyaz kuzular...
◊ O zamanlar ülkenin en büyük star’larından biri olacağınızı düşünür müydünüz?
Hayır, aklımdan geçmezdi.
◊ Küçük bir yerde yaşarken Yıldız Teknik Üniversitesi, matematik mühendisliğini kazandınız. Çalışkan bir öğrenci miydiniz?
Aslında lise bittiğinde kazanamamıştım. Ergenlik kafasındaydım, başımda kavak yelleri... Babam köyde bir sene bana çiftçilik kursu verdi; toprak nasıl işlenir, gübre nasıl dökülür, hayvanlara nasıl bakılır? Bir yıl süren bu çiftçilik ‘workshop’undan sonra annem beni İstanbul’a, abimin yanına dershaneye göndermeye karar verdi (gülüyor). Öyle kazandım. “Coğrafya kaderindir” diye bir söz var ya, mesele o kaderi değiştirmekte.
◊ İstanbul korkutucu muydu?
Kökleri Ankara’da bulunan bir delikanlı olarak üniversitemi bitirip Ankara’ya dönerim diyordum. Ama İstanbul’a gelenin bir daha dönmesi çok zor. Bir arkadaşım, “İstanbul cennet şehrim, cinnet şehrim” derdi. Gerçekten İstanbul bu ikisini yaşayabileceğin ender şehirlerden.
Bu kez etrafını değil kendini kurtarmaya çalışan biri...
◊ Türk televizyon tarihine damga vuran karakterleri oynadınız. Bir odaya girdiniz, karşınızda; Ezel, Miroğlu, Mahir Kara var. Önce hangisine sarılırsınız?
Hepsine selam veririm. Ama Miroğlu’na sarılır, “Sen olmasan bu arkadaşlar burada olmazdı” derim.
◊ Şimdi ‘Alef’ dizisiyle, Kemal karakteriyle ekrana dönüyorsunuz...
Evet, BluTV’de yayımlanacak dizi sekiz bölüm olarak tasarlandı. Daha önce canlandırdığım karakterler kendinin dışındakilere dertlenen; mahallesine, babasına, sevdiklerine kol kanat germeye çalışan adamlardı. Kemal’se kendini kurtarmaya çalışıyor.
◊ Hikâye ne anlatıyor?
Kemal ağır bir kayıp yaşamış. Hayattan darbe yemiş. İngiltere’de yaşayamaz olup anayurduna dönüyor. Bir polis. Aldığı eğitim sebebiyle mesleğine Batılı kafayla bakıyor. İşte bu adamın Doğulu bir adam olan Settar’la (Ahmet Mümtaz Taylan) seri cinayeti çözme macerası... Bu işte beni en çok cezbeden, yönetmenin Emin Alper olması ve senaryosuydu.
Kadın hakları savunucusu bir adama dönüşmeye başladım
◊ Depremler, virüs salgını... Yaşadığımız dünya size ne hissettiriyor?
Duyarsız insanlara karşı doğanın tepkisini görüyorum. Buzullar eriyor, depremler ve virüsler artıyor. Şu süreçte insanlar biraz evlerine kapandı ve dünyada hava temizlendi. Ne yapıyorsak artık biz bu dünyaya! O da artık karşılık veriyor. Biz beraber yaşadığımız topluma saygılı olduğumuz sürece o saygı bize muhakkak dönecektir.
◊ Türkiye’nin gündemindeki sorunlardan biri de kadına şiddet. Siz kadın hakları konusunda neler düşünüyorsunuz?
Yaş ilerledikçe kadın hakları savunucusu bir adama dönüşmeye başladım.
◊ Nasıl oldu bu değişim?
20’li yaşlarda etrafımda, “Bu dünyada erkek düzeni hâkim. Erkekler kurmuş bu dünyayı” laflarını duyar, “Başka nasıl olacaktı ki” diye düşünürdüm. Şimdi bu sözlerde ciddi bir haksızlık olduğunu biliyorum. Erkekler güçlerini kadınlara karşı zorbaca kullanıyor. Bu, tartışılacak bir tarafı olmayan bir konu. Medeniyet seviyemizi kadınları baskılayarak değil, kadınlara haklarını vererek hatta pozitif ayrımcılık yaparak yükseltebiliriz. “Kadına kol kanat germek” lafından da hoşlanmıyorum. Kadınlarımızın buna ihtiyacı yok, onları bir rahat bıraksak zaten kendi haklarını alırlar.
◊ Bu dünyaya çocuk getirme konusunda kafanızda soru işaretleri var mı?
Allah nasip ederse istiyorum. “Bu dünyaya çocuk mu getirilir” diyenlere “Belki bizim çocuklarımız bu dünyayı düzeltecek” diyorum.
Yakışıklılığı çok ciddiye alırsan yük olur
Türkiye’nin en yakışıklı erkeklerinden biri olmak zor mu?
Yakışıklılığı çok ciddiye alırsan yük olur. Ben ciddiye almamayı tercih ediyorum. Çünkü bu Allah vergisi, benim yaptığım bir şey değil. Rahmetli Neşet Ertaş’ın biri sözü var, “İnsanoğlunun övünebileceği tek bir şey vardır, o da emeği”. Ben ancak mesleğime ve kendime verdiğim emekle övünebilirim.
◊ Hep beğenilen bir adam mıydınız?
Ergenlik çağlarında kendimi pek yakışıklı bulmazdım ama üniversitede arkadaşlarım, “Neden mankenlik yapmıyorsun” derlerdi. Demek bir şeyler o zaman değişmiş.
◊ Boyunuz 1.91. Bu kadar uzun olmanın zorlukları oldu mu hayatınızda?
Olmaz mı? Boyumun ilk uzadığı zamanlar vücut koordinasyonu yerine oturmamış, kendini hâlâ küçük zanneden 1.90’lık bir adamdım. Kafamı sürekli bir yerlere çarpardım. Eskiden ayakkabılar 45 numaraya kadardı ve ben ayağımı içine zor sokardım. Bu yüzden bir dönem ayakkabılarım hep küçük gelir, pantolonlarım hep kısa kalırdı.
Sosyal medya konusunda eski moda kaldım
Kenan İmirzalıoğlu sosyal medyada yok. “Fake bir hesabınız mı var” diye sorduğumda, “Söz konusu değil” diyerek anlatıyor: “Eskiden Instagram’da Sinem bana bir fotoğraf gösterirken büyütmeye çalışıyor, o sırada yanlışlıkla like atıyordum (gülüyor). Sosyal medyaya ihtiyaç duymuyorum, girmeyi de düşünmüyorum. Bu işe başladığımda hayatımda sosyal medya yoktu. İşle ilgili nabzı sokaktan alırdık. O anlamda biraz eski moda kaldım ama gerçekten huzurluyum.”
Hayatımda hep gece yastığa kafamı huzurlu koymayı düşündüm
◊ Bu işe başlarken şöhret ne kadar önceliğinizdi?
1997’de Best Model of the World seçilmemle beraber zaten bir ün kazanmıştım. Osman Sınav o dönem, ‘Deli Yürek’i teklif etti. Oyunculuğu bilmeyen bir adam olarak derdim; şöhret değil, bana verilen sorumluluğu yerine getirmekti. Zaten birinin tek amacının ün olmasını aklıselim görmüyorum. Çünkü o sana sadece geçici bir tanınırlık getirir.
◊ İyi ve popüler bir oyuncu olunca bir işin tutmasının da tutmamasının da faturası sizlere kesiliyor. Bu ne kadar doğru?
Yanlış! Bir iş ne sadece Kenan yüzünden tutar ne de sadece Kenan yüzünden batar. Bu bir ekip işi. Başrol oyuncuları lokomotifler, senaryo raylardır. Senaristler eğer o rayları düzgün döşerlerse lokomotifler de o vagonları güçlü çeker.
◊ Bu işten ne öğrendiniz?
Empatiyi. Kimse kimsenin kaderini yaşamadan onu yargılamamalı.
◊ Yıllardır çizginiz hiç bozulmadı. Savrulmamanızın sırrı ne?
Çocukken ailemin attığı tohumlar; vicdan ve sağduyu. Şöhret hakikaten ateşten gömlek, Hakan. Üzerine neyi giydiğini fark etmezsen seni yakar. Ben hep bunun bana verilmiş bir şans olduğunu düşündüm. Hırsa bürünmeyip sakin kaldım. Böyle olunca kendimden taviz vermedim. Eğer o tavizleri verirsen, gece kafanı yastığa huzurlu koyamazsın. Hayatımda hep gece yastığa kafamı huzurlu koymayı düşündüm.
Sinem’den insanları olduğu gibi kabul etmeyi öğrendim
◊ Evlilikte dördüncü yılınız. Hakkında hiç olumsuz haber çıkmayan bu evliliğin sırrı ne?
Biz imzayı atarken bir yemin edip yola çıktık. Allah izin verirse hayatımız da öyle son bulacak. Sevgi çok önemli ama karşılıklı saygıyı unutmamak, ben olmak değil, biz olmak ve öyle hareket etmek her şeyi kolaylaştırıyor.
Aşk akla ziyan bir şey
◊ İmzayı attıktan sonra neler değişti?
Başta tipik karı-koca rollerine girme kaygımız oldu. Sonra ikimiz de oyuncu olduğumuz için bunu fark edip hemen yolumuzu bulduk. Beş yıldır birlikteyiz ve bunun yüzde 90’ını yan yana geçirdik. Çok da iyiyiz. Allah nazardan esirgesin, çok konuşmak istemiyorum.
◊ Sinem’den öğrendiğiniz en önemli şey ne?
İnsanları olduğu gibi kabul etmek...
◊ “Aşkın ömrü üç yıldır” diye bir söz var. Gerçekten üç yıl sonra aşk şekil değiştiriyor mu?
İlk hali çok zor, keskin ve dik. Sen, sen olmaktan çıkıyorsun. Onun hayata yayılması için evrilmesi gerekiyor, yoksa aşk akla ziyan bir şey.
◊ Şimdi nasıl bir şeye evrildi?
Derin bir sevgi ve saygıyla dengesini buldu.
◊ Aynı mesleği yapmanın ilişkiye etkileri neler?
20 yıldır bu işi yapıyorum. Her yeni projeye başladığımda kendimi yine çaresiz hissediyorum. Öyle durumlarda yanımda Sinem gibi bir meslektaşımın olması ve dışarıdan bakan bir gözle bana fikir vermesi çok büyük şans.
◊ Birbirinizi eleştirirken ne kadar tarafsızsınız?
Sinem kendisine de, bana da acımaz (gülüyor). Keskin ve eğip bükmeden ne hissediyorsa suratıma söyler. Birbirimize karşı netizdir.