Şikâyet etmekle olmaz, geleceği mayalamaya kendinden başlayacaksın

Güncelleme Tarihi:

Şikâyet etmekle olmaz, geleceği mayalamaya kendinden başlayacaksın
Oluşturulma Tarihi: Ekim 07, 2017 15:09

Yirminci kitabını yazmakta olan iletişim psikolojisi uzmanı Doğan Cüceloğlu, 80 yaşında bir pop yıldızı gibi. Hayranları arasında her yaştan, her sosyal gruptan insan var. Gördükleri yerde sarılıyor, öpüyor, birlikte fotoğraf çektiriyorlar. Cüceloğlu, bu hafta Doğan Grubu’nun ilk yaşını geride bırakan Ortak Değerler Hareketi için Adana’daydı. 120 kadar katılımcıyla değerler üzerine sohbet etti, oyunlar oynadı. Biz de toplumsal kutuplaşma, iletişim, değerlerimiz üzerine konuştuk. “Hocam ne olacak bu kutuplaşma, şiddet, öfke” diyecek oldum, Nasreddin Hoca gibi cevap verdi: “Her insanın etki alanı vardır. Kiminin çay kaşığı kadar, kiminin kepçe kadar. Diyelim elinde bir kaşık yoğurt var. O bir kaşık yoğurdun kıymetini bileceksin. Küçük bir tencere ile başlar, üç günde 70 kazan sütü mayalarsın. Şikâyet etmekle vazifeni yerine getirdiğini sanırsın. Ama bir kaşık yoğurdun farkına varıp küçük tenceremizin yerini bilmemiz önemli.”

Haberin Devamı

Sohbete sıradan bir soruyla başlayalım. Nasılsınız?

- Şu anda burada bulunmaktan dolayı mutlu ve heyecanlıyım. İnsanların iç dünyalarında ne büyük zenginlikler taşıyıp getirdiklerini görmek iyi geliyor. Çok farklı, zengin hikâyeler dinledim oyunlar sırasında.

Peki genel olarak nasılsınız? Soranlara gönül rahatlığıyla iyiyim diyebiliyor musunuz?

- Sağlığım yerinde ve bir de yaşamda olan her şeyin olması gerektiği için olduğunun farkındayım. Bana düşen olanları anlamak ve kendi etki alanım içerisinde, sorumluluğum ve sevgimle yapmam gerekeni yapmak. Onu da yapma imkânına sahip olduğumu düşünüyorum. Bu nedenle şükür duygusu içindeyim. Yaşamı, içinde bulunduğum sistemi, insanları anlamaya çalışıyorum. Öfkeleniyorsam, besbelli ki anlamadığım bir şey var. Anlamanın olduğu yerde öfke oluşmuyor. Ara sıra öfkelendiğimde kendime bunu hatırlatıyorum. Meditasyon yapıyorum.

Haberin Devamı

Şikâyet etmekle olmaz, geleceği mayalamaya kendinden başlayacaksın

KEDİYE KIZMA, CİĞERİ SAKLA

Söyledikleriniz hep Doğu felsefesine dair şeyler...

- Öyle, ama bütün mesele bu. Kedi kedilik yapıyor, niye kedilik yaptı diye öfkeleniyoruz. Ciğer senin için önemliyse, kedinin ulaşamayacağı yerde tutacaksın, kedi yedi diye kediye kızmayacaksın. Onun doğası bu çünkü. Denetim odaklı korku kültüründe yetişmiş bir insan, şimdi burayı denetim odaklı korku kültüründe yetişmiş bir insan gibi kullanır. Elinden başka türlüsü gelmez. O çünkü doğru olanı yaptığına inanıyor. “Bu böyledir” diyor. Cinayetler, katliamlar, şiddet böyle ortaya çıkıyor. Kişinin üç şeyin farkında olması çok önemli: Kendi iç dünyasının, ilişki içinde olduğu kişinin iç dünyasının, ikisinin içinde bulunduğu sistemin...

Anlama çabanızdan bahsettiniz. Bu aralar en çok neyi anlamaya çalışıyorsunuz?

- Benim insanım asık suratlı, gergin, bıkkın, kaba, hevessiz, öfkeli. Ama iç dünyasına girdiğin zaman anlıyorsun ki, hayranlık duyduğun diğer insanlardan pek bir farkı yok. O da yaşam yolculuğunda anlam, sevgi, değer bulmaya çalışıyor. Özlemleri, hayalleri var. Kafası karmakarışık. Bu insanlar kendisinin farkına nasıl varabilir, kendini tanımaya nasıl başlar bunu anlamaya çalışıyorum.

Haberin Devamı

Herkes tek tek, kendi içinde sevgiyi arıyorsa, bir araya geldiklerinde bütün bu öfke nasıl ortaya çıkıyor?

- Bu toplumun bireyleri, denetim odaklı korku kültüründe yetişiyor. Bu kültürde yetişen kişi hep haklı çıkması gerektiğini, güçlü olması gerektiğini düşünür. Ona uymayan, hoşuna gitmeyenler hep haksızdır. Kendisi alkışlanacak, kendisinden olmayanlar yuhalanacak kişilerdir. Çünkü ‘ben-sen’ ilişkisi kurar. Karşısındakini dinlemez. Dinlemeye başladığın an, kendini güçsüz, karşındakini güçlü bulma ihtimalin ortaya çıkar.

MAKAM YÜKSELDİKÇE SURAT ASILIYOR

Sabah işe veya okula gitmek için evden çıkan herkes birbirine daha güçlü olduğunu göstermeye çalıştığı için mi bütün bu öfke, kabalık, şiddet? Herkesi rakip olarak algılıyor ve anlık karşılaşmalardan bile galip çıkmaya mı çalışıyoruz?

Haberin Devamı

- Evet. Gücüm kadar varım çünkü. Tüm sistem başarım kadar insan yerine koyuyor beni. İçimde müthiş bir öfke oluşuyor çünkü görme ve görülme ihtiyacıyla doğmuşum. Mevkilerini insanların yüzünden okuyorum. En asık suratlı en yüksek makamdaki oluyor. Yüzün asık değilse, kimse dinlemez diye seni müdür yapmıyorlar zaten. Ve hakikaten kimse dinlemiyor. “Acıma, acınacak hale düşersin” diye bir söz var bizde. Gelişim odaklı değerler sistemine geçmek, bu toplumun en önemli konusudur.

Nedir ‘gelişim odaklı değerler sistemi’?

- Sevgi, saygı, empati, gerçeği keşfetme heyecanına saygı, işbirliği, hizmet bu sisteme dair değerlerdir. Ben yerine biz önemlidir. Kalben ve bedenen olgunlaşmışsan, bütün evrenin biz olduğunun farkına varırsın. Arılar da bizden, ağaçlar da, sümüklüböcek de...

Haberin Devamı

Bireyselliği reddeden bir şeyden bahsetmiyorsunuz değil mi?

- Gerçek ben, bizin içinde anlamını buluyor. Ben buna insanın aşkınlığı diyorum. O yüzden bazı insanlar ‘baba olunca anladım hayatın ne olduğunu’ diyor. Gelişim odaklı değerler sistemi, kendi gözüne hesap vermenin en önemli makam olduğunun bilincinde insanlar yetiştirir. “Değerlerimi yaşıyor ve yaşatıyor muyum?” diye sorarsın kendine.

Marketten aldığımız sütün markası hakkında bile kutuplaşabilecek hale gelmişken bahsettiğiniz ‘biz’e nasıl varacağız?

- 2000’lerin başında, Ankara’da bir konuşma yaptım. Salonda bürokrat görünümlü, 60’lı yaşlarında bir beyefendi, öfkeden elindeki mikrofon titreyerek “Burada kaç kişi var” diye sordu. “600-700 civarında” dedim. “Ben saydım 826 kişi var” diye cevapladı ve yine sordu: “Türkiye’de kaç kişi var?” “70 milyonun üstünde” dedim. “Yaaa... Bu 826 kişinin hepsi senin dediğine inansa ne olacak. Güruh var güruh” dedi. “Bu ülke için gönlünüzden geçen bir şeyler var. Onu bulamamışsınız, hayalkırıklığı içindesiniz. Saygım var” dedim önce. O sırada Turgut Özakman’ın ‘Şu Çılgın Türkler’ kitabı yeni çıkmıştı. “Ama iyi ki Atatürk sizin gibi bakmadı. İstiklal mücadelesi sırasında daha büyük bir güruh vardı. Savaşçının gücünün kaynağı, niyetinin saflığıdır” dedim. Diyeceğim o ki, ne kadar gücün olduğunu bileceksin. Nasıl bir geleceği inşa etmek istediğinin farkında olacaksın. Her insanın etki alanı vardır. Kiminin çay kaşığı kadar kiminin kepçe kadar. Diyelim ki benim bir çorba kaşığı yoğurdum var, mayalayacak da 70 kazan sütüm var. “Ben bu kadarcık yoğurtla ne yapabilirim” dersem, kaşığı fırlatıp atarım. Ama bir savaşçı, o bir kaşık yoğurdun kıymetini bilir. Küçük bir tencere ile başlarım, üç gün içinde 70 kazan sütü mayalar, yoğurt yaparım.

Haberin Devamı

Herkes içinde yaşamak istediği toplumu inşa etmekle sorumludur diyorsunuz.

- Etki alanı içerisinde kalarak... Beraber küfredebilirsin ama bir sonuç alamazsın. Şikâyet etmekle vazifeni yerine getirdiğini sanırsın. Bir öğretmenin gücünü düşünün. Bir öğrencinin gözüne 30 saniye baktığında hayatını değiştirecek gücü var. Bir öğretmen, 20 yılda kaç öğrencinin gözlerinin içine bakabilir? Yeter ki nasıl bakacağını bilsin. Bir kaşık yoğurdun farkına varıp küçük tenceremizin yerini bilmemiz önemli. Benim sürekli yapmaya çalıştığım bu.

Bugün burada Ortak Değerlerimiz üzerine konuşuyoruz. Siz de bir konuşma yaptınız. Bu toplumu birleştiren ortak değerler kaldı mı sizce?

- Güç yerine hakikatin peşine düştüğümüzde çok farklı bir toplum olacağız. Gücü kaybetme korkusundan kurtulmamız lazım önce.

Peki bu röportajı okuyacak olanlara, o korkudan kurtulmak için somut ne önerirsiniz?

- Okurun kendine şunu sormasını isterim: Aynı dilden, dinden, partiden, mahalleden sahtekâr bir insana mı dost olarak bakarım, dili, dini, ırkı, partisi farklı ama özünde insan olan, yardımsever birine mi? Birinin hakkı yeniyorsa, seyirci kalmayacaksın. Adil bir ortam oluşturmada kendime düşen sorumluluğun farkında mıyım? Bir adım atıyor muyum diye sorun kendinize.

Şikâyet etmekle olmaz, geleceği mayalamaya kendinden başlayacaksın

Ortak Değerler Hareketi’nin Adana durağında, Begüm Doğan Faralyalı ve Doğan Cücenoğlu konuşmacıydı.

SİYASETÇİLER KÖTÜ İNSANLAR DEĞİL

Değerlerle siyasetin ilişkisi nasıldır?

- Siyasetçiler kötü insanlar değil. Onlar da bildikleri kadar davranıyorlar. Her canlı gibi insanın da en temel gereksinimi güven. Denetim odaklı korku kültüründe güven nasıl sağlanır? Ya sen güçlü olacaksın ya da güçlü birinin kanatları altına gireceksin. Ya korkutan olacaksın ya da korktuğun tarafından korunacaksın. Siyaset güç kazanma, güç yönetimi meselesi. Korkutmazsan güme gideceğini bilirsin. Politika gücünü değerler çerçevesinde bulmaya başladığında her şey değişir. Çünkü o zaman o değerleri güçlü tutarsa kendi de güçlü kalır. Ama bu değişim birdenbire olmaz, altyapının hazır olması lazım. Çocuğun içinde yetiştiği aile ortamı ve eğitim sistemi çok önemli o yüzden.

Değerler araştırmasına göre toplumda en çok kıymet verilen, özlenen değer adalet. Ama aynı insan örneğin trafiğe çıktığında, varacağı yere beş dakika erken gidebilmek için emniyet şeridinden gidiyor veya başkasının sırasını alıyor. Hem adalet isteyip hem adaletsizlik yapmak nasıl oluyor?

- İki şey var bence. Birincisi, kendisinin hayatının en önemli tanığı olduğunun farkında değil. Yani ağzından çıkanın kendisine yüklediği sorumluluğun farkında değil. İkincisi de, ben yapmasam başkası yapacak diye düşünüyor, yani diğerlerine güvenmiyor. Sonuçta kaldırım var ama yok, kanunlar var ama yok, engelli rampası var ama yok, önüne araçlar park etmiş. Kendine hesap verme bilinci oluşmadıkça bu kördüğüm devam eder. Sonuç değil süreç vurgulu çalışmak lazım.

Şikâyet etmekle olmaz, geleceği mayalamaya kendinden başlayacaksın

MÜŞTEREKLERİ HATIRLAMA PROJESİ

Doğan Grubu’nun bir yıl önce başlattığı ‘Türkiye’nin Ortak Değerleri - Müştereklerimizi Keşfedelim, Geleceğe Birlikte Yürüyelim’ hareketi, toplumsal kutuplaşmanın arttığı bir dönemde, ortak değerlerimizi hatırlama çabası olarak ortaya çıktı. Fikrin sahibi, Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Begüm Doğan Faralyalı, yola çıktığında yaptığı açıklamada “Her toplumda aynı anda hem ortaklaşma hem de ayrışma süreçleri yaşanabiliyor ama Türkiye’de birbirimizden ayrıldığımız konuları yoğun olarak konuştuğumuz, farklılıklarımızı çok önemsediğimiz uzunca bir dönem geçirdik. Hatta öyle bir noktaya geldik ki, ortak değerlerimizi bile unutmaya başladık. Sanki müştereklerimiz yokmuş hissiyle dolduk. Halbuki çok sayıda ortak değer var. Büyük çoğunluğun sahip çıktığı pek çok geleneğimiz var. Bunun ötesinde, hepimizin ortak hayalleri var. Ortak değerlerimizi, ortak hayallerimizi hep birlikte konuşmanın tam zamanı olduğuna gönülden inanarak başladık bu projeye. Büyük bir muhabbet başlatmak istedik. Çünkü inanıyorum ki ortaklıklarımızı konuştukça farklılıklarımızı zenginlik olarak yaşayacağız” demişti. O günden bu yana geçen bir yılda ortak değerlerimiz tespit edildi, ülkenin farklı illerinde yüzlerce kadına ve gence ulaşıldı. Bu buluşmalarda farklı geleneklerden gelenler birbirlerinin hikâyesini dinledi, kendi hikâyesini anlattı. Belki de ‘öteki’ni ilk kez dinledi, ortaklıklar keşfetti, farklılıklarıyla sevdi. Proje kapsamında, dünyada ilk kez, kişisel değerlerimiz konusunda farkındalık yaratacak, eğlenceli ve öğretici şekilde değerleri konuşturan bir kutu oyun geliştirildi. Ortak Değerler Hareketi’nin son durağı Adana’ydı. Tüm gün süren toplantıda Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu konuşma yaptı, katılımcılar oyunlar yardımıyla birbirini tanıdı, dinledi. Herkes hangi değerlerin kendisi için önemli olduğunu anlattı. Toplantı el ele söylenen şarkılarla sona erdi.

 

 

Kahvenin bilinmeyen tarihi

 

BAKMADAN GEÇME!