Güncelleme Tarihi:
Haruki Murakami
Hafif bulutlu bir kış günüydü
20’nci doğum gününüzde ne yaptığınızı hatırlıyor musunuz? Ben çok iyi hatırlıyorum. 12 Ocak 1969; buz gibi soğuk, hafif bulutlu bir kış günüydü, bir kafede yarı zamanlı garsonluk yapıyordum. O gün izin kullanmak istesem de vardiyamı değişecek birini bulamamıştım. O gün neticede son ana dek eğlenceli tek bir şey bile yapamadığım gibi, o günün kalan yaşamımın bir provası olduğunu da hissetmiştim. ‘Doğum Günü Kızı’ öykümdeki kız da yalnız başına, tıpkı o zaman benim olduğum gibi hiç de ilginç olmayan bir şekilde geçiriyordu 20’nci doğum gününü. Gün batıyor, üstüne bir de yağmur yağıyordu. Kız o gece son ana dek büyük bir değişim olmasını beklemiş miydi acaba?
Selim İleri
Yarın yeni bir gün...
Bizim kuşağın, yani ben yaştakilerin, 20’lik çağları neresinden baksan yıkık yıpraktır. 20’yi geçince, üstelik, her şey biraz daha çatallaşır. Deniz Gezmiş’in fotoğraflarına bakmak yeter; öldürücü tarih sizi ilgilendiriyorsa. Ama 20 yaşın bilinçsiz sevinçleri, düşleri, ülküleri olabiliyor; 20 yaşa gidişin. Benim ülküm yazar olmaktı. İstanbul Radyosu’nun yayını –perşembe gecesi saat yirmi bir– Radyo Tiyatrosu’nda Tennessee Williams’ın Sırça Kümes’ini dinlemiştim. Ben de insan acılarını yazacağım diyordum. İnsan acıları karşıma ilk kez ‘Kirazlar’la çıktı, Reşat Nuri Güntekin’in hikâyesi, ilkokul üçüncü sınıf, okuma kitabımızda. ‘Kirazlar’ ve Sırça Kümes... İnsan acılarına söz vermiştim... Yalnızca insan acıları mı? Hayır, daha mutlu bir dünya için yazacaktım. Yarın yeni bir gün....
Elif Şafak
Edebiyatı yürekten sev ve aşkla yaz
Demek sen de yazar olmak istiyorsun. İşte benden sana tavsiye: Edebiyatı yürekten sev. Her zaman samimi bir aşkla, muhabbetle, tutkuyla yaz. Bu, çok yalnızlık gerektiren bir iş. Yapayalnız saatler, günler, haftalar, aylar, seneler geçirmek demek yazarlık. Kitap çıktığında ise iki şeyi birbirinden ayırmayı öğren. Ne yazık ki bu son derece ataerkil bir toplum. Kadın yazarları bilhassa hırpalarlar bu topraklarda. Kadınları küçümserler. Kitap okumayan ve okumadığını da bariz belli eden elit ve ayrıcalıklı kesimin yazar odaklı eleştirilerini hiçbir zaman takma, önemseme. Bunlar okumayan cahillerdir, ‘ayrıcalıklı cahiller’ saldırgan olur, küstah olur, kendini beğenmiş olur. Samimiyetle kitap okuyan, hayatta hiçbir ayrıcalığı filan olmayan, hakiki edebiyatseverlerin eleştirilerini ise her zaman önemse, saygıyla dinle, okurlarına değer ver.
Aslı Perker
Sahi ne zaman bıraktım ben o hesap işini?
“Ne kadar yolunda?”
“Ne?”
“İşler.”
“Baya yolunda. Merak etme.”
“Paramız var?”
“Var.”
“Oh aman iyi. Okul falan bitti?”
“Bitti.”
“Korkuyorum ya biraz ama sorucam. Yazarlık?”
“Altı kitap.”
“Hadi canım! Yaş kaç?”
“44.”
“Şimdi o zaman yani, 27-28’de başlamış olsaaaan, üç yılda...” (...) Sahi ne zaman bıraktım ben o hesap işini? Merdiven sayma, bir depo benzinle kaç kilometre gidilir hesaplama, bir ayda dört kitap okunursa hayat boyu ortalama ne okunur dertleri. Leyla doğduktan sonra galiba. Beyin hücrelerimin yarısı ölünce hesap işini de bıraktım. Eskiden olsa kaç milyar nöron öldü onu da hesaplardım, ama konu o, nöron yok, hesap yok. Bunu ona söylemeyeyim. (...) En son işte onu gördüğüm şu yaşta Bodrum’da böyle evsiz barksız her gece titreyerek sahilde şezlonglarda uyumuştum. Yıldızları seyredecek halim olmuyordu hoş. Çalıştığım otelden çıkıp bara gidiyordum, içiyordum, dans ediyordum, sonra da bana otelin verdiği penceresiz tabut gibi odaya dayanamayıp her gece sabaha karşı üçte sahilde dalıp dokuz gibi kan ter içinde uyanıyordum. Rezillik diyeceğim, diyemiyorum.
Güzeldi.
Hakan Günday
Geleceği, geçmişi unut ve 20 yaşında olduğunu hatırla
Gözlerini kapatıp 40-45 yaşlarındaki kendini hayal ettiğin anlar olduğunu tahmin edebiliyorum. (...) 20 yaşındaki sen, kimsin? Ve eğer bu sorunun yanıtını bulabilir ya da en azından buna dair bir fikir edinebilirsen bir kâğıt ve kalem al, sonra da yaz. (...) Kendine yaz. Kendin için yaz. Ben seni anlamasam da olur. (...) Açıkçası, bunu senin için istemiyorum. Kendini tanımak için çabalamanı sadece kendimi tanıma çabamda bana yardımcı olması için istiyorum. Biliyorum ki sen bir cümleye başlarsan devamını ben getiririm. Ben ve benden sonrakiler... Her ne kadar o cümle bitmeden hepimiz ölecek olsak da sen yazmaya başla. Başka da bir şey düşünme. Özellikle de beni. Hele gözlerini kapatarak, asla! Geleceği ya da geçmişi unut ve 20 yaşında olduğunu hatırla. Kendini hatırla. Hatırladıkça da hatırlat. Bana kendimi hatırlat. Şimdi aç gözlerini. Yoksa çok geç olacak.
Ahmet Ümit
O genç adam elbette hatalar yaptı ama içindeki iyilik duygusunu hiç yitirmedi
1980 yılında 20 yaşındaydım ama aslında çok daha yaşlı biri gibiydim. Çünkü o yaşa gelinceye kadar büyük tehlikelerle karşılaşmış, vurulmuş, polisler tarafından hunharca dövülmüş, öldü diye bırakılmış, çok sevdiğim arkadaşlarımı toprağa vermenin acısını yaşamıştım. (...) Bugün neredeyse 60 yaşına geliyorum ve o 20 yaşındaki Ahmet Ümit’i seviyorum. Bana hiç uzak değil, anıların arasında kaybolmuş biri hiç değil. Hâlâ onun gibi gülümsüyorum, sesim hâlâ onun gibi çıkıyor, hâlâ onun gibi aceleciyim, onun gibi romantik, onun gibi güzelliğe düşkünüm. O genç adam elbette hatalar yaptı, elbette korktu, bazen tereddüt etti, belki düşünmeden çok fazla şeye bağlandı ama içindeki iyilik duygusunu, adanmışlığı hiç yitirmedi. Belki de o yüzden yazmaya başladı. Çünkü o, güzel bir dünyaya inanıyordu...
Defne Suman
Baktığım kahve falları sayesinde yerel gazeteye bile çıktım
(...) O şehre sırtımda bir çanta ve beş parasız varmıştım. (...) Karşıma iyi insanlar çıktı ve ben orada bir hayat kurdum. Kocamla da orada tanıştım. (...) Başkalarının mutfağında yemek pişirdim, anaokullarında bale dersi verdim. Hatta bir ara kahve falı baktım. Baktığım kahve falları sayesinde yaşadığım o ormanlık kentin yerel gazetesine bile çıktım. O röportajdan sonra randevu için arayanların ardı arkası kesilmedi. İnanmıyorsun değil mi? İnanmazsın tabii. Sen şimdi benim saygın bir üniversitede profesör olduğumu sanıyordun. Çünkü senin günlerin Boğaziçi Üniversitesi’nin yeşil kampüsünde, kızıl saçlı güçlü kadınlar arasında geçiyor. O kadınlar senin yıldızların. Onlardan birine dönüşmeyeceksin de ne yapacaksın? Kahve falı bakmayacaksın herhalde! Gülüyorsun. Gül, peki.