Güncelleme Tarihi:
Suriye’nin Halep şehrinde bir hastanenin koridorlarındayız. Tank ateşiyle birlikte içeriye duman doluyor. İnsanlar kaçışıyor, sığınacak yer arıyor. Küçük Sama elinde biberonuyla, olan bitenden habersiz, etrafı meraklı gözlerle izliyor. Sonra fonda annesi Waad Al-Kateab’ın sesini duyuyoruz: “Sama, sen hayatımızdaki en güzel şeysin. Ama seni nasıl bir dünyaya getirdim! Bunu sen seçmedin... Bir gün beni affedebilecek misin? Bu filmi senin için yaptım. Babanla neden bu seçimleri yaptığımızı ve ne için savaştığımızı anlamana ihtiyacım var.”
18 yaşında üniversitede okumak için gittiği Halep’te dördüncü sınıfa geçtiğinde kendini iç savaşın ortasında bulan Waad Al-Kateab’ın çektiği görüntüler sonucu ortaya çıkan ‘For Sama’ adlı belgeselin ilk dakikaları bunlar. Waad Al-Kateab, yaşananları önce cep telefonuyla, sonra kamerayla kayda alıyor. Bombalamalar, hava ve tank saldırıları, protestolar, doktorların insanüstü çabaları, yaralı çocuklar, cansız bedenler...
Elbette kuşatma altındaki şehirde hayat devam ediyor. Al-Kateab bu anları da kaydediyor. Doktor Hamza Al-Kateab’a âşık oluşunu, evliliğini, dostlarıyla sohbetlerini de...
◊ Belgeseli izlerken bir süre sonra şunu fark ettim. Artık bir izleyici olmaktan çıkmış, hikâyenin parçası olmuştum. Birine bunu hissettirmek büyük bir güç değil mi?
Ne hissettiğinizi anlayabiliyorum. Sanırım bunun nedeni hikâyeyi kendi gözlerimden anlatmamdı. Hikâyesini izlediğiniz kişi de yönetmen de bendim. Daha önce hiç film çekmediğim için her şeyin doğal olmasına özen gösterdim. Beş yıl boyunca her gün, her saat çekim yaptım.
◊ Beş yılın sonunda elinizde yaklaşık 500 saatlik bir kayıt vardı. Çok fazla değil mi?
Evet, çok fazla. Ve bu sayede izleyenler kendilerini Halep’teymiş gibi hissedebildi. Kaydettiğim insanlar birer film karakteri değildi. Benim ailemdi, arkadaşlarımdı. Kamera karşısında rahatlardı. Bu yüzden izlediğinizde yakınlık kurabildiniz,
o samimiyeti hissedebildiniz.
‘Açıklamak kolay değil’
◊ En başa dönersek aslında Halep’te doğup büyümediniz. 18 yaşında üniversitede ekonomi okumak için gittiniz. Ama 2011’de olaylar başladığında şehri terk etmediniz. Neden?
Aslına bakarsanız halk ayaklanmasından önce Halep’le bir bağım yoktu. Hatta nefret ediyordum. Oradaydım çünkü eğitimime devam etmem gerekiyordu. Sadece Halep değil, tüm Suriye’yle ilgili bir şey hissetmiyordum. Kendimi hiç Suriyeli gibi görmedim, “Ben Suriyeliyim” demedim, bundan gurur duymadım. Ama ayaklanma başladığında bir şeyler de değişmeye başladı. O güne kadar biz kimseye, hatta ailene bile güvenemezsin diye büyütülmüştük. “Rejimin her yerde gözü, kulağı var; her şey görüp duyuyorlar” deniyordu. Hayatımız sanki hep kontrol altındaydı. Ama ayaklanmayla birlikte ilk kez halk olarak birbirimize güvenebileceğimizi hissettik. Birlikte sokağa çıktık, birlikte öldük. İnsanların gözlerinde korku kalmamıştı. Ben de artık kendimi bir Suriyeli gibi hissediyorum, bundan gurur duyuyordum. Bir gün ülkemizde hayal ettiğimiz gibi yaşayacağımıza dair umudumuz var.
◊ Çekim yapmaya ilk olarak cep telefonuyla başlıyorsunuz. Sonrasında kamerayı nasıl buldunuz?
Cep telefonuyla çekim yapmam aylarca sürdü. Sonra kuzenimin kamerasını aldım ama kamerayla dışarıda çekim yapmam yine de
riskliydi. Çünkü rejim güçleri protestoları kaydeden herkesi tutukluyordu. Sonra aktivistler için düzenlenen bir atölyeye, ardından bir eğitim programına katıldım. Her gün kamerayla ilgili yeni şeyler öğreniyordum. Son kullandığım kameraysa eşim Hamza’nın bana düğün hediyesiydi.
◊ Hava saldırıları sırasında bile kameranızı hiç kapatmadınız. O sırada size güç veren neydi?
Çevremizdeki her şey yıkıma uğruyordu. Öldürülecek bir sonraki kişinin kim olacağını bilemiyordunuz. Arkadaşınız, eşiniz, kızınız
ya da siz... Eğer çekim yapmayı sürdürürsem hikâyeleri de kaydedecektim ve o hikâyelerdeki insanların da yaşadığını herkese göstermiş olacaktım. “O iyi bir insandı, bakın bunları yaptı” diyebilecektim. Bu hissi açıklamak o kadar kolay değil. Ama o an, hatırlamanın tek yolunun bu olduğunu düşündüm.
◊ O sıralar zamanınızın çoğunu hastanede geçiriyordunuz. Neden?
Halep’te tek başınaydım. Hastaneyi kendimi güvende hissedebileceğim tek yer olarak gördüm ve orada yaşamaya başladım. Evlenince Hamza’yla kendi evimize taşındık ama eşimin gece nöbetlerinden sonra hastanede kaldığımız oluyordu.
◊ Sadece protestoları ve trajedileri değil, tüm bunların yanında devam eden normal hayatı da kaydettiniz. Bu neden önemliydi?
Başlarda bunun ne kadar önemli olduğunu fark etmedim. Ta ki arkadaşımız Gaith öldürülene kadar... Olaydan bir gün önce yaptığım çekimleri buldum. Gaith’le birlikte oyun oynuyoruz, gülüyoruz, eğleniyoruz. O videoları Gaith’in öldüğü gün herkese gösterdim. Herkes bir dakikalığına neler yaşandığını unutmuş gibiydi. O sırada yaşanan her anın önemli olduğunu anladım. Gerçek hayatın anlamı buydu.
◊ Ve tüm o kaosun içinde âşık olup 2014’te Hamza Al-Kateab ile evlendiniz...
Gerçekten çok zor zamanlardı. Ama Suriye’yi terk etmeyeceğimi biliyordum. Hamza da benim gibi düşünüyordu. Başlarda evlenmek istemedik çünkü birimiz gitmek istese diğeri hayatına devam edebilmeliydi. Ama bir süre sonra Halep’te sonsuza dek birlikte yaşamak istediğimize karar verdik. Her dakikamızı da birlikte geçirmeliydik çünkü her an birimiz yaşamını yitirebilirdi. O zaman neden zamanımızı boşa harcayacaktık ki? Biz de evlendik.
◊ Bir çocuk dünyaya getirmeye nasıl karar verdiniz?
Başlarda “Sadece ikimiz olacağız, çocuk yapmayacağız” dedik. Hayatımızı değiştirmek istemediğimizi görünce de “Neden çocuğumuz da olmasın” diye düşündük. Belgeselde gördüğünüz gibi kuşatmaya rağmen şehir hayat doluydu. İnsanlar yaşamlarına devam etmek istiyordu çünkü bu da bir çeşit direnişti. Sama’nın dünyaya gelişi hayatımızda muazzam bir değişim yarattı. Onun varlığı çoğu zaman yaşadığımız kötü şeyleri unutturdu. Bize mutluluk ve güç verdi.
◊ 7 sene önce, 1 Aralık 2015’te dünyaya geldi Sama. İlk gülümseyişini gördüğünüzde ne hissettiniz?
Rejim insanları öldürüyor, yaşama devam etmemizi engelliyordu. Böyle bir ortamda bir canlıya hayat vermek, onların tüm planlarını da yıkmaktı. Kendimi tüm bombardımanlardan daha güçlü hissettim. Bu da direnişti.
◊ Böyle bir ortamda neden bir çocuk dünyaya getirdiğinizi soran olmuştur. Yanıtınız ne oluyor?
Bence esas sorulması gereken soru rejimin neden insanları topraklarından, evlerinden ettiği olmalı. ‘Neden insanlar yaşamalı’ değil.
◊ Sonunda Halep’i ailenizle birlikte terk etmek zorunda bırakıldınız. O sırada neler hissettiniz?
O güne kadar çok kötü olaylara tanıklık ettim. Yine de güçlüydüm. Üzerimize bombalar yağarken bile “Çok korktum, ölmek istemiyorum ama iyiyim” diyordum. Olanlarla bir şekilde başa çıkabilme yolunu bulabiliyordum. Ama Halep’i terk etmek zorunda kalma gerçeğiyleyse başa çıkamadım. Her şeyimi kaybettiğimi düşündüm. Kendimi bile... Ama ayağa kalkmalı, yeni bir yol bulmalıydım. Yaptığım çekimleri belgesele dönüştürmeye karar verdim. Halep’in hikâyesini, neler yaşadığımızı herkese anlatmalıydım.
“Sama’nın varlığı çoğu zaman yaşadığımız kötü şeyleri unutturdu. Bize mutluluk ve güç verdi.”
‘Umarım dönebilirim’
◊ İkinci çocuğunuz Taima (6) nerede dünyaya geldi?
Halep’te hamileydim. Gaziantep’e geldikten beş ay sonra doğum yaptım. Orada bir yıl kaldık.
◊ Şimdi Londra’da yaşıyorsunuz. Çocuklarınız için nasıl bir gelecek hayal ediyorsunuz?
Umarım bir gün Suriye güvenli bir ülke olur ve onlar da orada yaşayabilirler. Elbette hayatlarıyla ilgili kararı kendileri verecekler. Sadece kendi çocuklarım için değil, dünyanın her yerindeki çocukların barış içinde yaşamalarını diliyorum. Bugün Suriye’ye gidebilmeyi hayal bile edemiyorum. Ömrümün buna yeteceğini sanmıyorum. Umarım çocuklarım geri dönebilir. Umarım ben de dönebilirim.
◊ Ailenizle görüşebiliyor musunuz?
Suriye’deki akrabalarımla telefonda bile görüşemiyorum. Onların hayatını riske atmak istemiyorum. Çünkü bir aktivist olarak artık biliniyorum. Anne ve babamsa Gaziantep’te.
◊ Türkiye’de bazıları “Suriyeliler ülkelerine dönmek istemiyor” diyor. Bu doğru mu?
Suriye’de durumun hâlâ çok kötü olduğunu göremeyenler var. İnsanlar dönmek istemiyor çünkü çocuklarının hayatlarından endişe ediyorlar. Bunu söylediğim için üzgünüm ama Türkiye’de yaşamak onlar için kolay değil. Türkiye’yi seviyorlar ama Suriye’de durum iyiye gittiğinde geri dönmek isteyeceklerdir.
‘Duygularımızla yüzleşebiliyoruz’
◊ Bu filmi bir kadın olarak sizin çekmeniz nasıl bir farklılık yarattı?
Biz kadınlar daha duygusal olabiliyor, duygularımızdan bahsedebiliyoruz. Erkekler bunu sevmiyor. Halep’teyken Hamza’yla bu konuda çatışıyorduk. “Korkuyorum” diyordum, ağladığım oluyordu. O da “Gözyaşı dökmek yok” diyordu. Bence duygularımızla yüzleşebilmemiz önemli. Ayrıca bir kadın olarak diğer kadınlarla bağ kurmam daha kolay oldu. Bana çok şey anlattılar. Son olarak kadınlar savaş sırasında aileleri söz konusu olunca daha çok sorumluluk alıyor, daha çok çalışıyorlar. Bu da çok önemli.