Güncelleme Tarihi:
İkisi de sanata ve tiyatroya ömrünü adamış oyuncular. Biri ne kadar ciddi, ağırbaşlı diğeri ne kadar delidolu, laf cambazı görünse de röportaja başladığımızda çok iyi anlaştıklarını ve bir o kadar uyumlu olduklarını anlıyorum. Birbirlerinin ne diyeceğini bakışarak anlıyor, karşılıklı laflarını tamamlıyorlar. Sabah kahvelerini doldurup başlıyorlar anlatmaya... 1.5 saati bulan sohbetimiz boyunca kahkahalar bir an bile eksik olmuyor.
Biriniz muzip biriniz daha ağırbaşlısınız. ‘Amadeus’ için bir araya geldikten sonra nasıl bir ikili oldunuz?
Okan Bayülgen: Selçuk Abi’nin sesini ilk duyduğumda ses tellerine oturmak istedim (gülüyor).
Selçuk Yöntem: Bana da “Amadeus’u Okan oynayacak” dedikleri zaman “Şahane” dedim. Okan’ın zarafetine, büyüklerine olan sevgisine, insanlara yaklaşımına hayranım. Dışarıdan çok sert görünen ama yufka yürekli, pırıl pırıl biri.
Okan Bayülgen: Bir Selçuk Yöntem efsanesi söz konusu. Böyle bir efsaneyle bir araya geliyorsun, o da seni kabul ediyor. Konservatuvardan gelen usta-çırak ilişkisi, ustaya saygı ve ustadan bitip tükenmeden öğrenme altyapımız var. Ben şimdi bu öğrenmeyi yaşıyorum.
Okan Bey sesinizden bahsetti. İkiniz de işleriniz kadar seslerinizle de tanınıyorsunuz. Ses tonlarınız birini tavlarken işe yaradı mı?
Okan Bayülgen: Ben kullanmadım da Selçuk Abi’den çok emin değilim (gülüyor).
Selçuk Yöntem: Sesinin iyi olduğunu düşünmeye başlayarak bir sistem yaratırsan doğal olmuyor. Ama doğallığın içinde sesinin tınısı insanları etkiliyorsa muhakkak bundan bir ekmek yeniyor. Kadın tavlayacağımız zamanlar sesimizin bu kadar farkında değildik. Karşımızdakiler belki anlıyorlardı ama... Kendi adıma bu işin ekmeğini yemedim mi? Yedim. Mesela bir arıza mı oluyor, servise telefon açıyorum, hemen “Aa Selçuk Bey” diyorlar.
Kız çocuğun varsa eğitimin bitmiyor
Konu ilişkilere gelmişken... Okan Bayülgen son konuşmamızda “Kadınlar bunca yıl sonra bana salak olduğumu öğrettiler” demişti. Katılıyor musunuz?
Selçuk Yöntem: Bu açıklamanın alt metni neydi?
Okan Bayülgen: Erkekler yaradılışları itibariyle hanımlarla bir rekabet, paylaşma, çarpışma ve ihtiyaç hali içinde. Kendi adıma duvardan duvara çarpılarak ve her seferinde biraz daha salak olduğumu anlayarak hayatıma devam ediyorum. Bir erkeğin eşine, sevgilisine, sevdiği kıza karşı böbürlenmeleri, dayılanmaları, ‘Ben güçlüyüm, sen güçsüzsün’leriyle nasıl maskara bir çocuk haline geldiğini görüyorum. Aynı zamanda bir erkek olarak kadınlara ne kadar ihtiyacım olduğunu ve onlarla iyi geçinmem gerektiğini de anlıyorum. Hele de bir erkeğin eğer bir kız çocuğu varsa o erkeğin eğitimi bitmiyor.
Bu dünyanın koronavirüsü insan
Selçuk Bey bu hayatta kadınlardan neler öğrendiniz?
Selçuk Yöntem: İki farklı cins ve insan malzemesi. Düşünce sistemi ve mantığımız aynı görülse bile aslında çok farklı... Ve bu farkla bizim başarılı olmamız çok zor.
Neden?
Selçuk Yöntem: Çünkü saygı duyulası zekâları var. Bu asla erkekte olmayan bir nokta. Onlar bunu değerlendirmeyi çok iyi biliyor.
Mesleğiniz gereği sürekli gözlem yapıyorsunuz. Dünyanın, toplumun bugününü, pandemi sonrası hayatı nasıl yorumluyorsunuz?
Selçuk Yöntem: Bu dünyanın koronavirüsü insan. Doğanın, ağaçların, toprağın, taşın koronavirüsüyüz. Ve bu virüs dünyayı yüzyıllardır mahvediyor. Dünya direniyor, direniyor ve sonunda ilk korkunç reaksiyonunu gösterdi. Eğer insanoğlu bunu birkaç yıl sonra unutursa ve doğayla boğuşmaya devam ederse sonuçlarını çok daha kötü şekilde görecek.
Okan Bayülgen: Büyük salgınlar ya da savaşlar büyük felaketler... Bu durumlarda toplumlar rehabilitasyona ihtiyaç duyuyor. Peki bunu kim yapacak? Doktorlar milyonlarca hasta mı görecek? Hayır. Plastik sanatlardan gösteri sanatlarına ancak sanatçılar toplumu rehabilite edebilir. Sanatçıların görevi budur.
Televizyon serilerinde kaslı erkek, silikonlaşmış kadınlar kullanmak doğru değil
Son dönem kadın oyunculara fiziksel görünüşleri üzerinden yapılan psikolojik şiddet konuşuluyor...
Okan Bayülgen: Herhangi bir oyuncuya baskı yapılması ya da çirkin davranılması meselesini aşan bir konu var: Genç kızlarımız diploma hediyesi ya da karne hediyesi olarak estetik cerrahlara götürülüyor. Daha fenası bunu yaptıran aileler... Allah aşkına, her 10 yılda bir modayla değişen saçma yargılara göre çocuklarımızın vücutlarını değiştirmeyelim. Bu ülkenin ırksal özellikleri var. Bu özellikler kadınlarımıza ve erkeklerimize yakışıyor. Mesela ben ergenliğimden beri yakışıklılık iddiasında olabilecek biri hiç olmadım. “Neden burnum böyle, kulağım şöyle” diye düşünmedim. Burnumu, kulaklarımı yaptırsam, bacaklarımı kırıp boyumu uzatsam kariyerimi mahvederim.
Selçuk Yöntem: Ya Al Pacino güzel mi? Ama adam jön. Biz biçime çok değer veriyoruz, her şey onun üzerine kurulu. Sanatta da biçimden yola çıkıyoruz. Oysa görsellik ilgi çekebilir ama sonra anlam taşımayabilir. Güzel insanlardan başrol oyuncusu yapıyorlar ama yüzde 90’ı başarılı olmuyor, farkında değiller.
Son yıllarda dizilerde erkek oyuncuların çoğu kaslı. Bu arz-talep meselesi mi?
Selçuk Yöntem: Sanmıyorum. Sürekli sudan çık, giyin... Seyirciye bir pasta sunuyorsun, ne verirsen onu yemek zorunda kalıyor.
Okan Bayülgen: Ben kaslı erkekleri ve silikonla müdahale edilmiş kadınları porno filmlerde tercih ederim. Dramatik işlerde, televizyon serilerinde kaslı erkek, silikonlanmış kadınlar doğru kategori değil.
Siz şovlarınıza konuk olarak alıyorsunuz ama...
Okan Bayülgen: Benim programlarımda adeleleriyle gündeminde olan insanlarla nasıl kafa bulduğumu biliyorsun. Mizah yoluyla gerçekleri böyle ortaya çıkarıp gösterirsin. Benim yaptığım mizah objesini nereden bulacak? Tabii bu insanlardan. Her programıma altı profesör konuk alsam kimse izlemez, bir profesör, bir şişirilmiş adam, bir şişirilmiş kadın olunca en azından profesörün ne söylediği dinleniyor.
Kadına karşı zarafetimizi neden kaybettik?
Kadına şiddet hep gündemde. İkiniz de kız babaları olarak o haberleri okuduğunuzda ne hissediyorsunuz?
Selçuk Yöntem: Saygılı bir gelenekten gelip kadına karşı bu zarafetimizi neden kaybettiğimizi sorguluyorum.
Neden olabilir?
Selçuk Yöntem: Eğitime bağlıyorum.
Okan Bayülgen: Ben bir kız çocuğu babası olarak çok endişeliyim. Bu açıdan İstanbul Sözleşmesi -kadınlara yönelik pozitif değişiklikler dışında- hiçbir değişikliğe ve tartışmaya gerek duyulmayacak şekilde kabul edilmeli. Bütün erkeklerin ve kadınların bu konuda hemfikir olması gerektiğini düşünüyorum.
Herkesi Selçuk Abi taşıyor, ne kadar ödül alsa hakkı...
Oyununuz pandemi arasından sonra yeniden başlıyor, ne hissediyorsunuz, heyecanlı mısınız?
Okan Bayülgen: Uzun zaman sonra perde açtığımız için ‘ezberim yok’ korkusu yaşıyorum. Pandemiden önce oyunu 14 kere sahneledik. Tam ezber, tempo, sistem oturdu ve pandemi patladı. Bu arada Selçuk Abi’nin En İyi Oyuncu ödülünü de tebrik ediyorum (Yeni Tiyatro Dergisi 8. Emek ve Başarı Ödülleri, En İyi Erkek Oyuncu). Ama lütfen şunu kaydedin, zulüm devam ediyor!
Ne zulmü?
Okan Bayülgen: Bu oyun Peter Shaffer tarafından 1979’da yazıldı. Sinemadan tiyatroya ne zaman, nerede oynandıysa Antonio Salieri’yi canlandıran karakterler hep ödül aldı. Mozart’ı canlandıran oyuncularsa hiç alamadı. Yani bu zulüm yıllardır devam ediyor, lütfen artık bitsin...
Selçuk Yöntem: Ödüller hiçbir zaman bireysel değildir. Bu, hepimizin aldığı ama temsilen bana verilmiş bir ödül.
Okan Bayülgen: Tabii ödülü alınca teşekkür konuşması yapmak kolay! Şaka bir yana, Selçuk Abi oyunu Salieri rolüyle açıyor, seyirciye o dünyayı kuruyor. Biz sahneye girip çıkıyoruz ama o hep devam ediyor. Ben o rolü oynadığımı hayal bile edemem. O yükün altına girmem mümkün değil. Oyun boyunca herkesi o taşıyor. Ne kadar ödül alsa hakkıdır. Orası bir okul... Selçuk Yöntem babadır.
‘Amadeus’ iki kişi arasındaki çatışma ve kıskançlıklar üzerine kurulu bir oyun. Günümüzde de sanatçılar arasında kıskançlıklar oluyor mu?
Selçuk Yöntem: Bir güzel, bir olumsuz kıskançlık var. Ben güzel kıskançlıktan yanayım. Bir performansı beğendiğimde o başarıyı ben de yapabilmeliyim diye kıskanma duygusuna kapılmalıyım. Öbür kıskançlık, hırs, habislik insana zarar verir. Bu duyguyla mesleğine tutunmaya çalışanlar asla başarılı olamamışlardır ya da başarıları geçicidir.
Bu kez biz kafesteydik, kuşlar dışarda... Bu, insanları disipline etmeli
Pandemide evlere kapandığımız dönemde hayata dair neleri sorguladınız?
Okan Bayülgen: ’Mütevazı ol, insanlarla daha çok işbirliği yap, ikna et, her şeyi daha ekonomik şekilde, şımarıklık yapmadan, iyi niyetle hallet.’
Selçuk Yöntem: İnsansız bir yaşamın olamayacağını... Dokunmanın, sarılmanın insan için ne kadar önemli olduğunu.... Doğanın çok önemli olduğunun hep bilincindeydim. Ama bu sefer biz kafesteydik, kuşlar dışarda... Bu, insanları disipline etmesi gereken bir vaka. Gerçi ne kadar disipline ettiğini de şimdi görüyoruz...
Ölümle ilgili fikirlerinizde değişiklikler oldu mu?
Selçuk Yöntem: Felsefe ve inanç olarak ölümden korkmam. Ölümün yeniden doğuş olduğuna inanıyorum. Doğuyor, büyüyor, yaşıyor ve ölüyorsun. Bu, korkunç bir sirkülasyonu olan kâinatsal bir kurgu. Yaşam bu kadar esprisiz değil. Dünyaya gelmeyi bir sınav olarak değerlendiriyorum ve bu sınavı da geçmeye çalışanlardan biri olduğumu hissediyorum.
Bu dönemde bol bol “İçime döndüm, kendimle baş başa kaldım, hayatımı gözden geçirdim” açıklamaları yapıldı. Siz de içinize döndünüz mü?
Okan Bayülgen: 21 yaşında yoga yapıyor, diyor ki “İçime bakıyorum”, ne var senin içinde? Yaşın daha 21. Öğlen yemek yemişsin, içinde boktan başka bir şey yok ki! Kendine dönmek, kendini anlamakla entelektüel WhatsApp grupları da başa baş gidiyor. Mesela gruplarda diyorlar ki “Falanca dijital kütüphane arşivini bedava olarak açtı”, sanki yabancı dil biliyorsun! Ya da “Filanca müzikali ücretsiz gösteriyorlar” diyenler oluyor, sanki pandemi yokken bütün festivalleri dolaşıyordun da ondan eksik kalmıştın. Abi çok yalan dolan var! Biz Selin’le (Atasoy, sevgilisi) ‘Go’ tahtamızda oyunlar oynadık. Karşılıklı oturup bir yere bakmaktansa beraber yarışlar yapmak falan ilişkiye tatlı bir hava veriyor bence.
Bu tip oyunlar ilişkiyi ateşlendirir mi yani?
Okan Bayülgen: Ateşlendiriyor. Günümüzde çiftleri telefonları ellerinde, konuşmadan otururlarken görüyorum. Heterolar seksüel olarak çok eğitimsiz.
Ne anlamda?
Okan Bayülgen: Hasbelkader bir bilgileri var ve onu yapmaya devam ediyorlar. Bu bilgisizlik içinde de bir oyun arkadaşlıkları olmuyor. Bir de sistem bunların beraber yaşamaları, çocuk yapmaları, çocuklarını okullara göndermeleri için kurulduğundan bir eve tıkılıyorlar ama o evde ne yapacaklarını kimse onlara anlatmıyor.
Bir kişi 60 liraya hem oyun izleyecek, hem bir içecek alacak hem de Sahrap Soysal’ın mezelerini yiyecek
Okan Bey sizin eğlence mekânlarınız var. Oralarda ‘yeni normal’e dair hazırlıklarınız var mı? Neler planlıyorsunuz?
Okan Bayülgen: İnsanların son dönemde artan entelektüel taleplerinin pandemi yüzünden azalacağını öngörüyorum. “Shakespeare’i ya da Moliere’i çok özledim” diyerek seyirci getiremezsiniz. Ben de eğlencenin dozunu arttırmak istedim. ‘Dada Salon Kabarett’de özel gösteriler olacak. Kabaremizin içeriğini şarkılı, türkülü oyunlar ve komedilerle yeniden prova ettik. Kabarede yemeli, içmeli oyunlar yapıyoruz. Yakında en yenisi olan ‘Amerikano’ sahnelenecek. Fiyatları da değiştirdik. Bir kişi hem oyun izleyip, hem içecek alıp hem Sahrap Soysal’ın mezeleriyle 60 liraya çıkacak.
Batmaz mısınız?
Batmam. Madem kabareyi açtığımdan beri seyirci beni utandırmadı, yalnız bırakmadı. Ben de seyircinin ekonomisinin artık farklı olacağını bildiğim için böyle yapacağım.