Güncelleme Tarihi:
Can Yaman’ın ‘oyunculukta libido’ konulu açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Libido, cinsellikle bağlantılı olmak durumunda olmayan bir kelime ama cinsel istek anlamında kullanılıyor çoğunlukla halk arasında. Söz konusu söylemde sorunlu olan birkaç nokta var.
Cinsel istek ve eylemlerin, cinsellik harici performans ve güç (spor, iş başarısı vs.) üzerindeki potansiyel etkisi popüler mecralarda sıkça ele alınıyor. Bulgular hiç bir zaman tek bir doğruya işaret etmiyor; olay algıda bitiyor çünkü. Yani, spor özelinde mesela, tekil ya da partnerli cinsel aktivitenin sporcu performansı üzerine kesin olumsuz ya da kesin olumlu etki yarattığı kanıtlanmadı. Bir dizi araştırma birine, bir kısmı da ise öteki sonuca işaret ediyor.
Cinsel istek ve isteksizliği ele alacak olursak da, ‘canım istemiyor’ ya da ‘seninle ilgilenmiyorum’un ötesinde, klinik, bir takım ölçümlerle değerlendirilen bir durum. Kişi bazen kendisiyle ilgilenmeyen, ya da kendisi kadar cinselliğe ilgisi olmayan biriyle karşılaştığında ‘beni istemiyorsa onda bir bozukluk vardır’ düşüncesine girebiliyor. Halbuki bu, o kişinin libidosunun ya da cinsel isteğinin düşük olduğu değil, söz konusu kişiye ya da eyleme ilgi duymadığı, ya da o kişi kadar ilgi duymadığı anlamına geliyor genelde. Altını çizmek istediğim bir mesele, çünkü bazen cinsel ilişki ile cinsel şiddet arasındaki hiç de ince olmayan ama inatla yok sayılan çizginin aşılmasına sebep veriyor bu farkın bilinmemesi.
Kimse sabit bir cinsel istek seviyesi ile doğmaz. Cinselliğe ilgi ve istek zamanla azalabilir de çoğalabilir de. Bir normali, olması gerekeni yok. Dünya, libidosu olanlar ve olmayanlardan değil, değişkenlik gösteren libidolardan oluşuyor yani.
Ama yaygın kanı böyle değil...
- Evet, geleneksel olarak çizilen tabloda ise sevişenler ve sevişmeyenler, iyi sevişenler kötü sevişenler, bir de cinselliğe ilgisi olan ya da olmayanlar var. Bu tablo gerçek yaşantı ve insanın işleyişini yansıtmaz; ancak kişinin kendisini belli bir yerde konumlandırmasına ve kendi için oluşturduğu imaja hizmet eder. Bir de tabi yüksek cinsel isteğin erkeklik ve adamlık gibi kavramlara eş tutulması gibi bir durum söz konusu. Bu da yetiştiriliş biçimimiz, cinselliğe ve kimliğimize dair bize aktarılan ailevi, toplumsal ve kültürel mesajlar ve geleneksel toplumsal cinsiyet kalıpları ile ilgili. Oyunculuğa gelirsek… Çalışma alanım olmadığından, ustalara saygı ile; izleyiciyi iki kişinin seviştiğine ikna etmek bir cinsellik ya da cinsel istek meselesi değil, oyunculuk sanatını icra edebilme becerisidir diye düşünüyorum.
Herkes çözüme ortak olmalı
Instagram’da yayımladığınız yazıda Can Yaman’ın hayranına verdiği ‘arka oda’ yanıtı için, “Cinsel şiddettir” diyorsunuz. Pek çok kişinin aklına ‘cinsel şiddet’ denince sadece tecavüz geliyor…
- Cinsel şiddet güçle alakalı. Bu güç gösterisi de, diğer şiddet biçimlerinde olduğu gibi birden bire en şiddetli ve fiziksel formunda karşımıza çıkmıyor. Cinsiyetçi söylemler, sözüm ona ‘şakalar’, cinsiyetçi kalıpları destekleyen söylemlerle başlıyor her şey. Her cinsel şiddet, fiziksel şiddet olmak durumunda değildir, ama şiddet her şekilde şiddettir. Bu sorunu bir ya da birkaç kişi özelinde değil, bir toplumsal sorun olarak ele almak isterim; öyle de alınmalı bence. Bugün Can, yarın Efe, öteki gün Deniz. Yüzler, isimler değişir ama söylem ve zihniyet sabit kaldıkça biz üstümüze düşeni yapmıyoruz demektir. Çocuk ve gençlerle çalışmış biri olarak, çok net görüyorum ki, gerçekten belli diyalogları, modellemeleri çocuklara sağlamayarak, onları kaçınılmaz bir takım durumlara itiyoruz. Sonra da onlardan doğru olanı yapmalarını bekliyoruz. Söz konusu kişi bir yetişkin olduğunda elbette kendi davranışlarından sorumlu olmalıdır fakat çok köklü bir sorundan bahsediyoruz burada. Şiddet, kendini bilmez bir iki kişinin değil, tüm toplumun sorunu. Parmakla gösterip linç etme girişiminden ziyade bu gibi söylemlerde bulunan insanları bu diyaloğun bir parçası nasıl yaparız, bunu düşünmeliyiz. Aksi durumda daha çok kutuplaşmaya devam edeceğiz. Tabii bu esnada sorunlu davranış ve söylemlerin ödüllendirilmiyor olması kritik. Toplumu oluşturan herkesin bu sorunun çözümüne ortak şekilde dahil olması ve edilmesi gerekli.
Yayımladığınız o yazıda, “Kimsenin ağzından çıkan lafı kontrol edemeyiz, fakat bundan sonra o sözlerle medyanın, prodüksiyon şirketlerinin, halkın ne yapacağını etkileyebiliriz. O dizideki rol, ‘İzleniyor ama ne yapalım’ denip bu şahsa verilecek mi” diye sormuştunuz. Çok geçmeden Yaman’ın yeni dizisinin yapımcısı projeyi ertelediklerini duyurdu, partneri olacak olan oyuncunun da diziden çekildiği haberini aldık. Bir şeyler değişiyor mu?
- Bir şeylerin değiştiğine evlerinde ve sokaklarımızda kadınlar öldürülmediğinde inanmaya başlayacağım.
Can Yaman’a verilecek en doğru yanıt ne olmalı?
- Yanıtı verenler olarak, yine yapılması gereken işi bizler yapmış olmuyor muyuz? Başta soruyu soran muhabirden olmak üzere, özür dilemesi, ve kendini bu konuda geliştireceğine dair bir aksiyon planı yaptığını ve uyguladığını görmek çok yapıcı olabilirdi.
Can Yaman’ın bu iki cümlesi (‘libido’ ve ‘arka oda’) içinde bulunduğumuz toplumla ilgili ne söylüyor?
- Ciddi bir eğitim reformuna ihtiyacımız olduğunu, sağlık ve haklarla ilgili bazı kritik mesajların gereken yerlere ulaşmadığı ya da kasten ulaştırılmadığını ve kapsamlı cinsellik ve sağlıklı ilişkiler eğitimlerine ne kadar aç olduğumuzu gösteriyor. Ayrıca cinsiyetçilik, şiddet, homofobi gibi algısal ve davranışsal meselelerin öyle sanıldığı gibi eğitim düzeyi, mesleki seçim ya da gelir düzeyi ile hiç alakası olmadığını…
Türkiye’de, dünyada #meToo hareketinin bugününü nasıl görüyorsunuz?
- #MeToo ve Türkiye özelinde #SenDeAnlat ve adalet çağrısı yapan tüm etiketlerin amacı farkındalık yaratmak. Farkında olmadığımız bir konuda aksiyon alamayız. Geçen hafta #MeToo akımını başlatan Tarana Burke’ü dinleme fırsatım oldu. Artık farkında olduğumuzu, ve hala farkında olmayanlar varsa da farkında olmamayı seçtikleri için farkında olmadıklarına vurgu yaptı. Bu akımlar ve farkındalık çalışmaları çok değerli. Hala ulaşamadığımız alanlar, insanlar var. Fakat çoğunlukla artık ülkemizde de dünyada da bir farkındalık oluştuğuna inanıyorum. Soru, sosyal medyada paylaştığım yazıda da bahsettiğim gibi, bu farkındalıkla ne yapacağımız. Yıllardır kadına yönelik şiddeti senaryolarının olağan bir parçası yapan senaristlerden birdenbire değişmelerini beklemekte değil çözüm. Değişimi biz yaratmalıyız; alanda hak arayışına hayatını, zamanını, varını yoğunu verenlere saygıyla…
Şiddet, kendini bilmez bir-iki kişinin değil, tüm toplumun sorunu. Parmakla gösterip linç etme girişiminden ziyade, bu gibi söylemlerde bulunan insanları bu diyaloğun bir parçası nasıl yaparız, bunu düşünmeliyiz.