Güncelleme Tarihi:
Günümüzün gerçek sorularının ‘ne yiyeceğiz’, ‘nerede yaşayacağız’, ‘toprağımızı, doğamızı, iklimimizi ya da kendimizi nasıl iyileştireceğiz’ olduğunu düşünüyor Doç. Dr. Ebru Güzel. Alfa Yayınları’ndan çıkan kitabı ‘Yeni Öncüler’de, bu soruların cevabını ararken doğa gibi kadını da değersizleştiren ve sömüren eril zihniyeti sorguluyor. Ona göre bir grup öncü, toplumu aydınlığa çıkaracak... Bu ara dönemin, emeğin, dönüşümün ve iyileşmenin adını koydu bile: ‘Onarım Çağı’. Bu onarımı başlatan ve kitabında ilham verici öykülerine yer verdiği birçok isim var… Güzel’le ekolojik kıyametin arifesinde, tersine göçü konuştuk.
◊ Kentlerden kırsala yerleşenleri neden öncü olarak niteliyorsunuz?
‘Yeni Öncüler’ bir bilimsel araştırma kitabı. Benim tanımladığım bir kavram değil. Jeffrey Jacobs, 1999’da kullandı ilk kez. Kitapta ‘yeni köylülük’ olgusunu da tartışıyoruz.
◊ Yeni öncüleri kırsalda yüzyıllardır yaşayan insanlardan neler ayırıyor?
Yeni öncüler şehirde doğmuş ya da büyümüş, eğitimli, bir meslek ve kariyer sahibi, belirli bir birikimi ve farklı arayışları olan kişiler. Örneğin kendini gerçekleştirmek isteği, itici bir güç olabiliyor. Köyde doğan ama eğitim için şehre gelen ve yaşamına devam eden biri yeniden köyüne dönmek isterse onu da yeni öncü şemsiyesi altında değerlendiriyoruz. Yeter ki kent kültürünü olumlu anlamda kırsala taşımış olsun.
◊ Başka ayırt edici özellik var mı?
Beklentimiz kırsalda bir değer yaratması, köylüyle kentli arasında köprü kurması ve agroekolojik tarım yöntemlerini uygulayabilmesi. Doğaya ve insana saygıyla, paylaşımcı, dayanışmacı, eşitlikçi ve bütünlükçü bir köy kültürünü yaşatması için temiz niyetle çalışması gerekiyor. Biraz ütopik duruyor ama bu ideali yaşama geçirmeliyiz çünkü zamanımız kalmadı. Kendimizi, toprağımızı, gıdamızı acil iyileştirmek zorundayız.
◊ Nedenleri zamanla değişmekle birlikte uzun bir süredir şehirden kırsal yaşama geçiş var...
Şehirde yaşamak anksiyete hislerimizi körüklüyor. O kadar hassaslaştık ki kapanmayan duygusal yaralarımız oluştu. İstanbul’daki yaşantısını geride bırakarak, kızının geleceği için Ayvalık’a taşınan Defne Koryürek’in bir tanımı var: “İstanbul tükürüyor bizi!” Önce yakın ilişkiler kuruyoruz, sonra beklentiler yüzünden kapris ve mutsuzluğumuzu en yakınımızdakine boca ediyoruz. Doğa bizi tedavi etsin diye koştuğumuz Bodrum ve Çeşme gibi beldeler negatif duygular çöplüğüne dönüşmek üzere. Sadece psikolojik etkenler değil, bugün genç, pırıl pırıl enerjili insanlar da ömürlerini şehirde tüketmemeyi tercih etmeye başladı. Az da olsa sevindirici bir gelişme. Nitelikli insanların kırsala dönmesi büyük şans. Bunun için daha çok genci özendirmeliyiz.
Terk etmek zor karar
◊ Kırsala göçmek bir kaçış mı yoksa bir başlangıç mı?
Şehri terk etmek zor bir karar çünkü konfor alanlarına bağımlıyız. Bazen insanın değersizleştiği kitle yığınları içinde tekme yemek başlangıç için güzel bir sebep olabiliyor. Bilemiyorum, o farkındalık kişiden kişiye değişebilir. Alanda görüştüğüm çiftlik sahibi insanların farklı hikâyeleri var. Bıkkınlık, yılgınlıktan söz edildiği kadar başından beri kararlı olanlar da var.
◊ Yeni köylü kimdir?
Kars Boğatepe’yi ekoköy haline getiren İlhan Koçulu’ya göre yeni köylüler iki gruba ayrılıyor; şehir kovboyları ve enteller. Birinci gruptakiler para için çalışıyor, şirket tanımını kırsala getiriyorlar. Diğerleri yıllarca bu işin tartışmasını yapıp temiz gıdayı hem tüketmek hem de üretmek isteyen grup. Kendilerini kırsala atıp duvara çarpmış gibi dönenlerse tanım dışı. İkinci gruptaki küçük üretim yapan entelleri de iki gruba ayırıyor; bir grup gerçekten huzur arıyor. Mal mülk hırsları yok. İkinci grubu da siyasi tavır alıp gelenler oluşturuyor.
Kadın kentte kalsa da gitse de yaşamı sırtında taşıyor
◊ Kadın için ayrı başlık ve bölümler var kitabınızda...
Kadın kültürün öncüsü, taşıyıcısı... Tarımda kadının yeri ayrı ama kadın-doğa benzeşmesinden dem vuracak olursak ne yazık ki insanlık her ikisini de hunharca sömürüyor. Bugün toprakta çalışan toplumlar olsaydık cinsiyet ayrımcılığını konuşmazdık. Ama doğa ana, toprak ana gibi benzetmeler de tehlikeli bir yapıyı, eril hegemonyayı gizleyen metaforlar. Kadın bugün hâlâ ve hâlâ çocuk yapan bir makine, eve hapsedilmiş bir köle, süs bebeği emeği hor görülen bir tarım işçisi. Kimse bana kadınlar baş tacı falan demesin, ikiyüzlülük. Sorunuza gelirsek, kadın şehirde kalsa da gitse de yaşamı sırtında taşımaya devam ediyor.
KISA KISA...
Gülümseyin!
Vahşi yaşamın eğlenceli bir yüzü olduğunu ‘Komik Vahşi Yaşam Fotoğrafları’ yarışması sayesinde görüyoruz. Her yıl düzenlenen yarışmanın 2020 finalistleri geçen günlerde açıklandı. Fotoğrafların her biri öylesine güzel ve eğlenceli ki bakarken yüzünüzde oluşan gülümsemeye engel olamayacaksınız. (www.comedywildlifephoto.com)
15 yılda 220 bin yavru denize ulaştı
Doğal Hayatı Koruma Vakfı, Adana Akyatan’da yürüttüğü Yeşil Denizkaplumbağası İzleme ve Koruma çalışmalarının 15’inci yılına girdi. WWF, bugüne kadar 5 bin 600 yuvadan, 220 bin yavru yeşil denizkaplumbağasının denize ulaşmasına yardımcı olduklarını duyurdu. Ekipler her yaz küresel ölçekte tehlike altındaki yeşil denizkaplumbağaları (Chelonia mydas) Akdeniz’e güvenle ulaşsın diye çalışıyor.
Türkiye’nin 252’nci tabiat parkı Ersizlerdere oldu
Kastamonu il sınırlarındaki Ersizlerdere Kanyonu ve çevresindeki 217 hektarlık alan ‘Ersizlerdere Tabiat Parkı’ olarak ilan edildi. Küre-İnebolu yolunda Küre’ye 8 kilometre uzaklıktaki alanda, göknar, kayın, meşe, çam, gürgen, söğüt ve kavak ormanları var.