Güncelleme Tarihi:
Şebnem Dönmez dendiğinde ilk olarak kiminin aklına ‘Sabah Şekerleri’, kiminin aklına ‘Cumartesi Gecesi Ateşi’, kiminin aklınaysa ‘Medcezir’ geliyor. Ama o bunlarla sınırlı değil, “Sürekli değişiyorum, dünya üzerinde yaşayan her şey gibi... Ben bana bakanların hatırladıklarından ibaret olamam” diyor. Bu yüzden uzun zamandır “kendi ruhunun derinliklerini kazıyor”. Yüksek enerjisini hiç düşürmeden güzel ve seksi görünmeye de devam ediyor. Şebnem Dönmez’le başlıyoruz muhabbete...
◊ Biraz patavatsız bir yerden başlayacağım...
Merak ettiğin her şeyi sor bana.
◊ Bu sene 50 yaşına girdin. Yaş almakla derdin var mı?
Yok, şanslı hissediyorum. Çünkü fiziksel olarak şanslıyım, evet ama benim zihnim de genç bir zihin. Hayata bakışım, ilgilendiğim şeyler, hayata olan meraklarımın azalmayıp fazlalaşması... Baktığım istikamet geçmişe değil, geleceğe dönük. Genç kız gibi bir 50 yaş da istemiyorum, tam olduğum gibi, genç kafada bir 50 yaş iyi bence.
◊ Bunu sormamın sebebi de aslında hiç değişmemen. Gerçekten fıstık gibisin. Ne kadar estetik müdahale var bunun ardında?
Teşekkür ederim. Estetik müdahale hiç yok, cilt bakımına bile gitmiyorum. Sadece alnıma ‘oyuncu botoksu’ yaptırıyorum. Alkol kullanmıyorum, sosyal içici bile değilim. Erkenciyim, sabah enerjisi yüksek biriyim. Gece 11’de uykum gelir. Erken yatarım. Sporu 20’li yaşlarımdan beri yapıyorum, hiç bırakmadım. Zihni aktif biriyim, bu sebeple spor yapıp bedenimi yormam gerekiyor. Haftada üç gün aksatmadan pilates yapıyorum.
◊ Yıllardır isminin başına konan “Türkiye’nin en güzel, en seksi kadınlarından” sıfatlarıyla yaşamak, hep bu sıfatlara uygun görünmek zor muydu?
Zorlayıcı bir tarafı vardı çünkü ben henüz kendimi tanımadan 16 yaşında ünlü oldum. Kendimi tanımaya başlayınca, 20’li yaşların sonuna doğru, aslında içekapanık olduğumu keşfettim. Beni kitapların ve internetin olduğu bir eve koy, iki hafta çok rahat takılırım. Dışarıdan anlaşılmaz mesela bu, sosyal biri zannederler ama gerçekten içekapanık ve tek başına kalmaya ihtiyaç duyan bir yapım var. Benim güzel olmak, öyle bilinmekle değil de, ünlü olmakla ilgili dertlerim oldu.
◊ Neden?
Özgür ruhlu biriyim. Her an, her dakika görünür olmaya uygun değilim aslında. Hayatın derinlikleri, elle tutulmayan, gözle görülmeyen manevi dünyalar, anlayışlar, ruhani olaylar, bilinmeyene karşı meraklarım var. Ünlülüğün beni çok rahatsız ettiği bir dönem yaşadım mesela.
◊ Ünlü olduğunda en sık maruz kaldığın şey ne oldu?
İlk başladığım zamanlarda magazin çok sertti. Gazetelerde gerçekle alakası olmayan, düpedüz iftiraların barındığı haberlerin çıktığını hatırlıyorum. Bunları yaşadıkça daha çok içime kapanıyor, üzülüyor ve yeni koruma kalkanları oluşturuyordum.
◊ Genç yaşından itibaren bir kadın olarak sektördesin, psikolojik ya da fiziksel taciz, şiddet yaşadığın oldu mu?
Bir kadın olarak bu dünyada yaşamak, hele bir de çalışma hayatında var oluyorsan bu deneyimlerden kaçma şansın yok maalesef. Şov dünyası gibi -ki ben ona ‘ego krallığı’ diyorum- egoların çarpıştığı, ön planda olduğu ataerkil sistemde var olmak özellikle bir kadın olarak çok zorlayıcı olabiliyor. Sanat alanında da ataerkillik hep vardı. Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada vardı. Bugün artık bu çok yavaş olsa da değişiyor. Çok şükür fiziksel taciz yaşamadım ama psikolojik şiddet, manipülasyon, değersizleştirme durumları içinde kaldığım oldu. Ama bütün bunlar çok geçmişte kaldı.
◊ Hiç umudunu kaybettiğin dönemler oldu mu?
Umudumu kaybettiğim olmadı ama keşke ünlü olmasaydım, başka bir yoldan gitseydim dediğim oldu. 10 yaşımdayken sorduklarında “Yazar olacağım” derdim. 30’larda falan da keşke bu yaratım yolculuğuna yazarak başlasaydım dediğim oldu.
◊ Neden?
Her daim başarılı olmak, sürekli ‘güzel’ olmak, hep dik durmak, ilgi merkezi olabilmek için sürekli malzeme vermek ve doğru yerde, doğru zamanda, doğru insanlarla temas halinde olmak... Açıkçası özellikle doğru zamanda, doğru yerde, doğru insanlarla olma konusunda kötüyüm, hep kötüydüm. Ben içimin almadığı sohbetlere giremiyorum, o yüzden işlerimin istediğim parlaklıkta gitmediği zamanlarda “Ben buna uygun değilim, yazmalıydım” dediğim bir dönemim var.
SORU SORMAYI HİÇ BIRAKMADIM
◊ Sosyal medyandan da gördüğüm kadarıyla hayatında spiritüel şeyler de var...
Benim iki kanatlı bir yolculuğum oldu. İki kariyer yaptım. Biri sanat, diğeri ruhsallık alanında derinleştiğim bir kariyer.
◊ Nasıl başladı bu yolculuk?
Tabii her şey anne yarasıyla başladı. Annemi anlamaya çalıştım. Hem bu yara hem de görünmeyenin ötesine duyduğum o sonu gelmez merakla başladı.
◊ Spiritüel tarafta nelere çalıştın?
Soru sormayı hiç bırakmadım. Cevaplardan daha çok sorularla hemhal oldum. En büyük soru; “Ben kimim?” Bu sorunun cevabı nihayete ermez, oyunun güzelliği de burada. Soru sormaya devam ettikçe yolculuk derinleşiyor. Mesele bir yere varmak değil, bir kâşif tavrıyla araştırmaya devam etmek.
◊ Bütün bu çalışmaların sonunda ulaştığın ya da keşfettiğin şeyler neler oldu?
Benim 20 sene önce ulaşmaya çalıştığım bilgiler, şimdi sosyal medyada gözlerimizin önünde akıp gidiyor. O yüzden benim keşfetmek için yıllarca çaba harcadığım bütün o bilgiler şu an gerçekten kelimenin tam anlamıyla her yerde. Bence kendini ‘olduğun gibi’ kabullenme, ruhsal yolun temelini oluşturuyor. Onu çözersen gerisi kolay. Biraz önce konuştuğumuz gibi bütün gölgelerini ve aynı zamanda ışığını da kabullenmek çoğu zaman zor olabiliyor. Ben hepsine baktım. Bakmaya da devam ediyorum.
AYAK FETİŞİSTLERİNDEN GARİP MESAJLAR GELİYOR
◊ Bir kere evlendin. Sonra da aşk dedikodularına ve çapkınlıklarına pek şahit olmadık...
Evet! Çapkın kadınları oynuyorum ama (gülüyor).
◊ Çapkın değil misin?
Yani, bilmem, değilim galiba. 16 yaşında ünlü olduğum için özel hayatı belki gereğinden de fazla sıkı bir şekilde kapatmayı öğrendim. Sanırım erken dönemlerde magazinin sert ikliminden dolayı özel hayat asla gösterilmeyecek diye kodladım kendimi.
◊ Şimdi var mı hayatında biri?
Bu konuları konuşmayı sevmiyorum ama inceden bir kalp çarpıntısı var. Hissediyorsun değil mi?
◊ Evet, o enerji var...
Gönül işlerinde fazlasıyla seçici ve standartları yüksek biri olduğumu kabul ediyorum.
◊ Nedir standartların?
En önemlisi duygusal zekâ. Belki de bu sebeple hayatıma giren insanların ortak özellikleri sanatçı olmalarıydı. Zekâyı ve mizah anlayışındaki uyumu da önemsiyorum galiba.
◊ Bir yandan sosyal medyada acayip güzel fotoğrafların var. Mutlaka ilginç mesajlar geliyordur. Aldığın en garip teklif neydi?
Ayak fetişistlerinden garip mesajlar geliyor. Komik şeyler de var ve elbette yüzlerce “Ben sana çocukken ya da gençliğimde çok âşıktım” mesajları...
◊ Bir röportajında “Aşkın en yüksek hali karşılıksız sevgiyle hissedilenidir” demişsin.
Evet. Sevilmeye değer olduğunu düşündüğümüz taraflarımız var, bir de herkesten sakladığımız, sevilmeye değer olmadığını düşündüğümüz taraflarımız. Herkesten sakladığımız, kimselere göstermek istemediğimiz. Bu cümlede her şeyinle, bir bütün olarak sevilmeyi kastetmiştim. Ama yıllar içinde bu anlayışa şu eklendi; insanın her yönüyle sevilme halini önce kendisiyle olan ilişkisinde gerçekleştirmesi gerekiyor. Kendimizi karanlıklarımızla kabul edelim çünkü gerçek şu; sen kendi karanlığını görüp, anlayıp kabul etmezsen, karşındakinden bunu bekleyemezsin.
AİLEDE DE FARKLI BİR TİPTİM
◊ “16 yaşında tanındın” dedik. Nasıl başladı her şey?
Bir güzellik yarışmasıyla. Zamanın popüler dergilerinden biri olan ‘Hey Girl’de 15 yaşında yüz güzeli seçilmiştim. Sonra bu dergi Türkiye çapında güzellik yarışması düzenledi. Bir gün evimizin telefonu çaldı. Annemle babama “Güzellik yarışması yapıyoruz, gelenler var ama çok güzel kız yok. Şebnem de katılabilir mi” dediler. Babam istemedi, annem destek oldu, onun etkisiyle girdim. Birinci oldum.
◊ Anne ve baban ne iş yapıyordu?
Babam oto tamircisi, annem ev hanımı.
◊ Evde sanatla ilgilenen yokken hem oyunculuk hem sunuculuk yaptın, dans ettin, şarkı söyledin... Sanatla olan bu ilişkini nasıl keşfettin?
Aile içinde de farklı bir tiptim ben. İlkokulda yazmakla başlayan bir süreç var, sonra bir şekilde bu dünyanın içine girince modellik yapmaya başladım. Ama hiç sevemedim modelliği de mankenliği de... Benim en baştan sanata yönelmem gerekiyormuş. İfade gücüm her zaman iyiydi. 19 yaşındaysa sunuculuk yapmaya başladım. Benim için oyunculuk serüveni de 2000 yılında başladı.
REKABETE MARUZ KALMAMAK İÇİN SAHİP OLDUĞUM IŞIĞI KISTIĞIMI HATIRLIYORUM
◊ Bir röportajında “Zor bir çocukluk geçirdim” demişsin. Neydi kastettiğin, yoksulluk falan mı?
Zengin değildik, ama fakir de değildik. Alt, orta sınıf gibi düşün. Büyüme sürecinde yani henüz çocukken annemle problematik bir ilişkimiz oldu. Bu arada geçen ekim ayında kaybettim annemi.
◊ Başın sağolsun... Ne yaşamıştınız?
Teşekkürler. Bu konuyla ilgili şimdiye kadar annem de röportajları okuyor diye, onu incitmemek için hiç konuşmadım. Şimdi güzel ve şefkatli bir yerden anlatabileceğimi hissediyorum. Şöyle özetleyeyim; ben her anlamda parlak bir çocuktum. Hem görüntüsüyle hem zekâsıyla, sahip olduğu yetenekleriyle hem de cana yakınlığıyla pırıl pırıl parlayan bir çocuk düşün. Ve maalesef biraz rekabet durumu oldu annemle aramızda. Çok küçüktüm ve bu sebeple bu rekabet enerjisi zorlayıcı oldu benim için. 10 yaşındaki bir çocuğun annesinin onunla rekabet etmesi... Biraz sertti o yıllar. Küçüksün, anne sevgisi çok önemli. Hem çok seviyorsun hem de ondan korkuyorsun. Rekabete maruz kalmamak için sahip olduğum ışığı kıstığımı hatırlıyorum. Benim evrilme yolum da buymuş. Annemden, zorlu bir yoldan çok şey öğrendim. Kendime sahip çıkmayı ve karşılıksız sevginin ne demek olduğunu öğrendim. Dürüst olmayı, yalan söylememeyi öğrendim. Annem kötü bir örnek olarak ama mükemmel bir şekilde bana bunları öğretti. Ona minnettarım. Binlerce kez şükürler olsun ki; bir noktada hayat aramızdaki sorunların nihayet çözülmesini hediye etti bana. Annelerimiz, babalarımız da büyüyor, olgunlaşıyorlar yıllar içinde. Onlar da düşe kalka öğreniyorlar, onların da bir evrim süreci var. Tam her şey çözüldü, gerçekten birbirimizi tetiklemediğimiz bir anne-kız ilişkisi yaşamaya başladık derken aniden bir pıhtı atması oldu annemde. İki aylık hastane süreci sonunda vefat etti.
◊ Sorunlarınızı çözmüş müydünüz?
Evet. Vefatından tam iki ay önce bir çözülme yaşandı. Bunun için ne kadar şükrettiğimi anlatamam sana. Şunu düşünüyorum; bu dünyada yaşadığımız olumsuzluklar bizi o deneyimleri sorgulamaya itiyor. Ya vazgeçiyor, soru sormayı bırakıyor, kendini tatlı bir uykunun kollarına bırakıyor ya da “Benim böyle bir yaram var ve ben bunu nasıl şifalandırabilirim” diyorsun. Ve böyle sorduğun basit bir soru önünde yeni yollar açıyor. Ben soru sormayı bırakmadım. Karanlıktan kaçmadım ve karanlığın en dibine gidip kendimle çalışmaya devam ettim.
Şebnem Dönmez’in ‘Aslı ile Kerem’ dizisindeki partneri Ozan Güven’di. 16 yaşında girdiği güzellik yarışmasında birinci oldu. ‘Ne Şeker Şey’ programının sunuculuğunu yaptı. Yasemin Yalçın’la ‘Oyunun Oyunu’nda aynı sahneyi paylaştı (üstte).
İSTEMEDİĞİM HİÇBİR YERDE OLMUYORUM
◊ Şebnem Dönmez ismi akla 90’ları da getiriyor. Baktığında 90’larda ünlü olmak mı daha zordu, yoksa şimdi mi?
90’larda ünlü olmak çok daha zordu. İfade alanları yoktu bugünkü gibi.
◊ Şimdiki şöhret dünyasına nasıl bakıyorsun?
Gerçekten yeni çıkan oyuncuları çok bilmiyorum. Anaakım işleri çok takip edemiyorum. Çok fazla oldukları için seçmek zorunda kalıyorum. Yani belirli bir yaşa gelince insanın içinde devinmek istediği kendi ilgi alanları oluşuyor. Ben oralardayım. Şöhretle ilgili de galiba şöyle bir yerdeyim; şöhrete daldım, çıktım, acısını çektim, bedelini ödedim ve şimdi de zevkini çıkarıyorum. Yapmak istemediğim hiçbir şeyi yapmıyorum, olmak istemediğim hiçbir yerde olmuyorum. İyiyim böyle.
◊ ‘Chaplin’ oyunu bu sezon devam edecek. Oyunda birbirinden farklı yedi karakteri canlandırıyorsun...
Evet, yedi oyuncu var ve hepimiz farklı bir sürü karakter oynuyoruz. Bazı geçişlerde karakterden diğerine geçmem için sadece 45 saniyem var. O 45 saniye hem makyajın, hem peruğun, hem kostümün değişmesi gerekiyor. Yani tahmin edeceğin gibi sahne arkası başka bir şov. Çok çok eğlenceli. Çok heyecanlıyım, 20-21 Eylül’de sezonu açıyoruz.
◊ Bu kadar karakter sende şizofreni yaratıyor mu?
Çok iyi çalıştık. Provalar sırasında aradaki kısa zaman mesafelerinden dolayı karakterleri birbirinden ayırmayacağım korkusuna düştüğüm bir süreç yaşadım. Ama harika bir ekiple birlikteyim, özellikle harika bir yönetmenle çalışma fırsatım oldu. Yönetmenimiz Saim Güveloğlu çok doğru yöntemlerle yaklaştı bu yaratım sürecine. Yaşadığım bu endişenin normal olduğunu anlattı. Ona güvendim. Ortaya en azından beni tatmin eden bir sonuç çıktı. Yoğun bir sezon bekliyor beni. Bir de ‘Kızılcık Şerbeti’ var. Yönetmeni Ketche 30 yıllık, çok sevdiğim arkadaşım, dostum. Daha önce yaşamadığım böyle bir konfor beni mutlu ediyor. Sevip takip ettiğim bir hikâyeydi, yazarları daha önce oynadığım işin, ‘Yasak Elma’nın yazarları Melis Civelek ve Zeynep Gür. Ne diyeyim, heyecanlıyım, bakalım nasıl bir süreç olacak.