Güncelleme Tarihi:
Son günlerde karantinanın en popüler etkinliklerinden biri albümleri çıkarıp eski fotoğraflara bakmak. Bu etkinliği telefonda deneyince iki-üç yıl öncesine kadar gidebiliyoruz ama sanki 30 sene öncesinin fotoğraflarına bakıyormuşçasına hayret ediyor insan. Galerimdeki aslında sıradan olan ama bugün yaşadığımız duyguları özetleyen bir fotoğrafa bakıyorum uzun uzun. Kapalı bir mekânda, onlarca kişi kadraja sığabilmek için üst üste ve sarmaş dolaş halde bir masanın köşesinden ‘özgürce yaşamanın’ pozunu veriyoruz... Maske yok, mesafe yok, hijyen deseniz eh işte...
Evet, artık özlüyoruz ve merak ediyoruz; ne zaman döneceğiz sevdiklerimize doyasıya sarıldığımız o günlere? Yüzlerce kişiyle omuz omuza bir konser seyredebilecek miyiz mesela yeniden?
O özgür günlere dönmek için birkaç yıl daha olduğu söyleniyor. Belki de fazlası... Bugün yarın derken koronavirüs etkisi altında bir yıl geçti bile... Bu uzayan süreç, değişen sosyal alışkanlıklarımızı kalıcı davranış biçimlerine çevirir mi? Yoksa Yale Üniversitesi’nden sosyolog, Prof. Nicholas Christakis’in söylediği gibi salgın tamamen sona erdiğinde hedonizm patlaması yaşanır mı? Ünlü sosyolog ‘Apollo’nun Oku: Koronavirüsün Yaşam Tarzımız Üzerindeki Derin ve Kalıcı Etkisi’ kitabında “Ancak toplumların yüzde 75’i aşılandıktan sonra salgından kurtulmayı bekleyebilirsiniz. Belli bir süre de bu işi atlatma kısmına gider. Ama sonra hedonizm patlaması yaşanır. Açın bakın tarihe, İspanyol gribi sonrasında da böyle olmuştur bu, diğer tüm örneklerde de” diyor ve ekliyor: “2024’e kadar sıkın dişinizi!”
Felsefede ‘hazcılık’ olarak da bilinen hedonizm, sürekli haz veren şeye yönelmenin en doğru davranış olduğunu savunan bir görüş. Hedonist olmasa da herkes bu dönemde arkadaşlarını, eğlenmeyi çok özledi.
Christakis’e göre salgın bizim için yeni ama neslimiz için değil. Salgın sırasında dindarlıkta, kanaatkârlıkta ve garanticilikte artış gözlemleniyor ama 2024’te bunların hepsi tersine dönecek, insanlar yarın yokmuşçasına partilemek isteyecek, dindarlıkta azalma, cinsellikteyse artış görülecek.
Alanında uzman sosyolog, psikolog, yazar, yeme-içme ve eğlence sektörünün öncü isimlerine pandemi sonrası Türk toplumunun davranış biçimlerinde ne gibi değişiklikler öngördüklerini sorduk... Uzmanların çoğu Christakis’e katılsa da bunun kısa bir süre için geçerli olacağını söylüyor. Psikolog ve yazar Gündüz Vassaf ise konuya başka bir pencereden bakıyor: “Günümüze bakmak iddianın kofluğunu anlamaya yeter. Çin’de salgın bitti gibi ve yaşam eski günlerine döndü. Bizi bu süreç sonunda hedonizm patlaması değil işsizlik kasırgası bekliyor.”
ANI YAŞAMAK İSTEYENLERİN YANI SIRA PANDEMİDEN DERS ÇIKARANLAR DA OLACAKTIR
Sosyolog Doç. Dr. Hakan Arslan
COVID-19 pandemisi insan olmanın en temel özelliklerinden birini, sosyal bir varlık olma özelliğini tehdit etti ve gözle görülemeyen bir virüs kitleleri eve kapatarak bu mücadeleden galip çıktı. Bu süreç birkaç haftayı aşmamış olsaydı yüksek ölüm oranlarına rağmen insan davranışı üzerinde kalıcı etki bırakmasını beklemeyebilirdik. Süreç uzadıkça belirgin ve kalıcı etkiler ortaya çıkacaktır. Dr. Nicholas Christakis, pandemi sonrası dönemde dindarlığın azalacağı, cinselliğin ve hedonizmin artacağı yönünde bir tahminde bulunuyor. Dindarlığın genellikle zor zamanlarda artış gösteren bir davranış biçimi olduğu kabul edilir. Dolayısıyla her şey ‘normal’e döndüğünde dini hassasiyetlerin de bir miktar güç kaybetmesi beklenebilir. Ancak hedonizm sadece fiziksel hazlarla ilişkili bir anlayış değil. Mesela aşırıya kaçmadan, dengeli bir yaşam sürmek de haz verebilir.
Tahammülsüzleştik...
Christakis’in, pandemi sonrasında aşırılığın hâkim olacağı bir sosyalliğin yaygınlaşacağı iddiasına gelirsek, bir süre için bu öngörünün gerçekleşmesini bekleyebiliriz. Yeteri kadar sosyalleşememiş ve yakın teması kısıtlanmış olmanın yarattığı ‘açlığı’ gidermenin tüm yollarını sonuna kadar kullanmak isteyenler olacaktır. Hatta pek çok insan koronavirüs tarafından ‘çalınan’ zamanını geri kazanmanın yollarını arayacaktır. Ancak bu çok uzun sürmeyebilir. Uzunca bir süreyi eve kapanarak geçirmiş olmanın yarattığı bir ‘yorgunluğun’ bu sosyalleşme çılgınlığını dizginlemesi de beklenebilir. Ne de olsa ‘yeni normaller’ oluşmuştur ve virüs sonrası ‘normal’ insanın hayal ettiği kadar enerjik olamaması sorunu ortaya çıkacaktır. Bununla birlikte, dijital sosyalleşmenin rahatlığı da virüs sonrası yaşamımız üzerinde tahmin edilenden daha büyük bir tahakküm kurabilir. Sosyalleşmek sonuçta diğerleriyle birlikte olmayı ve hoşgörüyü gerektirir. Ancak pandemi altında yaşadığımız bu süreç diğerleriyle ilişkimizi sınırlandırarak tahammülsüzleşmemize neden oldu.
Dolayısıyla pandemi sonrası dünyanın, yaşadığımız bu süreçten etkilenmemesi mümkün değil. Ancak toplumda hâkim olması beklenen davranış modellerinin, pandemi de olsa, tek bir olguyla açıklanmaya çalışılmaması gerekir. Pandeminin aşılmasını ‘anı yaşamak’ için bir fırsat olarak görenlerin yanı sıra hayatın ne kadar kırılgan olduğu yönünde bir ders çıkararak ‘daha dengeli bir yaşam’ tercihine yönelenler de olacaktır. Burada önemli olan, davranışın sahibinin pandemiyle geçen süreci ve hemen sonrasını zihninde nasıl inşa ettiği, nasıl anlamlandırdığıdır.
Fotoğraf: Muhsin Akgün. The Rolling Stones’un 2014’teki Roma konserinden bir kare. Müzikseverler bugün konserlere hasret...
KARA SENARYOLARIN ÖNEMLİ BİR KISMININ KALICI OLMAYACAĞINI ÖNGÖRÜYORUM
Klinik psikolog Emre Konuk, Davranış Bilimleri Enstitüsü Kurucu Başkanı
Christakis kitabında, koronavirüsün yaşamın pek çok alanında kalıcı etkisi olacağını dile getiriyor. Bu değişimlerin gerçekleşebilmesi için insan doğasının köklü bir dönüşüme uğraması gerek. Her kültürdeki ortak temel ihtiyaçlar ve buna bağlı temel korkular; güvenlik ihtiyacı, aidiyet duygusu ve istikrardır. Salgın sona erdiğinde yaşamın ‘mevsim normallerine’ döneceğini düşünebiliriz. Bu inanç büyük ölçüde insanların temel ihtiyaçlarının değişmediğine, dolayısıyla farklı yaşam tarzlarının oluşmayacağına dayanıyor. Christakis’in öngördüğü kara senaryoların büyük kısmının kalıcı olmayacağını düşünüyorum. İnsanların pandemide dine sarıldığına dair bir araştırma yok bizde. Dine sarılmanın toksik bir etki yaratacağını sanmıyorum. Tasarrufun ciddi biçimde kalıcı bir alışkanlık haline geleceğini de hiç sanmıyorum. Keşke böyle bir şey olsa da bir miktar tüketim toplumu olmaktan çıksak. Öngördüğü cinsellik ve hedonizm konularında belki geçici olarak bir artış olur ancak istatistik olarak anlamlı farklılıkların olacağını sanmıyorum.
HAZ ALMA OLASILIKLARININ SINIRLANMASI, HAZZIN DEĞERİNİ ARTTIRIR
Prof. Dr. Artun Avcı, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi
COVID-19 krizi evlere kapanmamıza, kamusal dünyadan çekilmemize, iletişimi internet ağlarıyla sınırlamamıza neden oldu. Budistlere göre isteklerimizden, arzularımızdan arınırsak acılarımızdan da arınmış oluruz. Ama insanın bir arzu varlığı olduğunu söyleyen felsefeler de var. Buna göre arzularımız, gereksinimlerimizin önünden koşar. En temel ihtiyaçlarımıza bile haz eşlik eder.
Hiç ölmeyecek olsaydık
Haz arayışlarını salgınlar, felaketler, krizler karşısında güçsüz kalan insanın ‘mutluluğu hemen şimdi bulma’ anlayışının bir sonucu olarak görmeliyiz. Zihnimizin, bedenimizin neşesizlik ve mutsuzluğa mahkûm edilmeye çalışıldığı, kamusal mekânlardan çekildiğimiz günlerde ‘Decameron’ ve ‘Kolera Günlerinde Aşk’ öykülerinin okunması tesadüf değil. Salgınların ardından yazılan bu kitaplar, her baharla birlikte hayatın yeniden kurulmasını düşletmeyi sağlamıştı.
Ayrıca ölüm yaşamdan, yaşam içgüdüsünden ayrı tutulamaz. Haz ve yaşama sevinci ölüme bir cevap olarak ortaya çıkar. Freud’a kulak verecek olursak yaşamın faniliğiyle güzel olduğunu söylememiz gerekir. Güzelliğin geçiciliği, hayatın geçiciliği, haz alma olasılıklarının sınırlanması, hazzın değerini arttırır. Bir gün öleceğimiz için yaşamak bu kadar tatlı, bu kadar güzel. Hiç ölmeyecek olsaydık yaşamanın verdiği mutluluktan, doğanın ve sanatın güzelliğinden haz alamazdık.
Eğer bu kriz zamanın değerini anlamamızı sağladıysa, ne mutlu bize. Zamanı iyi kullandığımız, çalışıp çabaladığımız, kendimizi, yaşamımızı dönüştürdüğümüz sürece pandemi sonrası dünyanın daha mutlu bir dünya olacağını söyleyebiliriz. İşte o zaman insan olmanın güzelliğini tadabilir ve ‘Ulysses’ romanının sonundaki Molly Bloom gibi yeni ve başka bir yaşama kozmik bir cevap verebiliriz: “Evet dedim evet istiyorum evet.”
BİZİ BEKLEYEN, TÜKETİM ÇILGINLIĞIMIZIN HEDONİZMİ DEĞİL İŞSİZLİK KASIRGASI
Psikolog ve yazar Gündüz Vassaf
Pandemide ‘pop düşünür’lere gün doğdu. Hedonizm patlaması deyimi buna ibret verici bir örnek. Günümüze bakmak iddianın kofluğunu anlamaya yeter. Çin’de yaşam normale döndü, 1.5 milyarlık ülkede ölümler sıfır noktası git-gelinde. Çoğu Asya ülkesinde, Avustralya’da, Yeni Zelanda’da hayat, çoğunluğun yaşamlarını ancak idame ettirebildikleri eski günlere döndü. Hedonizm, insan ilişkilerinin de ‘kullan at kültürü’ üzerine kurulduğu ABD’de günlük yaşamın parçası. Ekonomik kriz ve yapay zekânın devreye girmesiyle bizi bekleyen, tüketim çılgınlığımızın hedonizmi değil, işsizlik kasırgası. Dine yöneliş çoğalmadı. Veba ve İspanyol gribinin tersine, türümüz tarihinde ilk kez kurtuluş Tanrı’dan değil bilimden bekleniyor. Sorun, iklim krizini tetikleyen devlet politikalarıyla işbirliğindeki şirketlerde. Gün, gezegenimizin varlığını tehdit eden düzenin yerine, yeni iş alanları yaratacak çevre dostu ‘yeşil politikayla’ gençlerin öncü olmasının günü. “Bütün çiçekleri koparsalar da bahar gelecek” demiş Pablo Neruda.
Eşofmanlarla yetinmeye alıştığımız şu günlerin ardından alışveriş çılgınlığı yaşanabilir ya da tam tersi pek çok kişi ‘azla yetinmeyi’ öğrenmiş olabilir.
CİNSELLİK VE İLİŞKİLER
BASTIRDIKLARIMIZ HEP DAHA GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE GERİ DÖNER
Klinik psikolog Tuğçe Isıyel
Öncelikle, yaşanan herhangi bir dış gerçeklikle baş etme kapasitemiz iç gerçekliğimizin nasıl kurulduğundan geçiyor. Pandemiyi hepimiz bambaşka yaşıyoruz, dolayısıyla sonrasının nasıl olacağı da yine kendi kişilik dinamiklerimizle, iç gerçekliğimizle ve şu dönemi nasıl sindirdiğimizle ilgili. Fakat şunu biliyoruz ki insanın ruhsallığında bastırılan her neyse hep daha güçlü bir şekilde geri dönüyor. Şu dönemde birbirimizle teması çok ciddi bir şekilde engelliyorsak, birçok dürtümüze ket vuruyorsak evet bu, sonrası için bir patlama yaratabilir. Evde olmayı son derece sıkıcı, bunaltıcı bir deneyim olarak görüyorsak, pandemi sonrasında ev dışında çok daha fazla vakit geçirebiliriz. Ancak kaygı seviyesi çok yüksek kişilerde pandemi sonrasında da bu mesafeli sosyalliğin, kısıtlı cinselliğin devam edeceğini düşünüyorum. Böyle bir olasılıkta mutlaka psikolojik destek alınmasını öneririm. Pandemi birçok insana dokunmanın, birbirimizle yüzyüze ilişki kurmanın kıymetini gösterdi. Bundan sonra bunu bilerek yola devam edeceğiz bence.
Şu günlerin bazı şeyleri kalıcı hale de getireceğini düşünüyorum. Örneğin pandemi sonrasında toplu taşıma, hastane vs. gibi yerlerde maske kullanımının yaygınlaşacağını veya bazı dış mekân düzenlemelerinin sosyal mesafe bilinciyle yapılacağını öngörebiliriz. Çevrimiçi çalışmanın, eğitimlerin, toplantıların da aynı şekilde devam edeceğini düşünüyorum. Pandemi ‘olmaz’ diyebileceğimiz birçok şeyin olabilirliğini de gösterdi bize.
YEME - İÇME
RESTORAN SEKTÖRÜNDE RÖVANŞ OYNANACAK
Kaya Demirer, TURYİD Başkanı
İnsanlar sosyalleşmenin önemini bu süreçte çok daha iyi anlıyor. İşletmelerimizin ne kadar kıymetli olduğu, sosyal yaşama etkilerinin önemi, bu kapanışlarla acı bir şekilde deneyimlenerek görüldü. Salgının riskleri ortadan kalktığında insanlar kapalı kaldıkları dönemdeki kurtlarını dökecek, özledikleri mekânlarda vakit geçirmek için acele edeceklerdir... Daha fazla dışarıda zaman geçirme ve sosyalleşme güdüsü uzun bir süre insanları motive edecektir. Daha sık çıkma konusu, uzun vadede, çok doğal olarak ekonomik koşullarla doğru orantılı olabilir. Ancak daha önce senede bir tatil deneyimi yaşayan ve haftada 1-2 kez sosyalleşen kitle, bu ihtiyaçlarını daha fazla gidermek için sıklığı arttırabilir. Ekonomik daralma yaşanan 2021’de dahi yeme-içme ve seyahat etme özelinde talep daralmayacak bence. Başka sektörlerden (belki perakende , otomotiv ve hatta gayrimenkul) seyahat ve yeme-içme sektörüne doğru kaymalar yaşanacak.
EĞLENCE
GECE HAYATI HAFTA İÇİNDE DE DEVAM EDECEK
Kemal Üşenmez, işletmeci
Salgın nedeniyle mesafeli sosyalleşen insanları pandemiden sonra bir araya getirmek çok daha kolay olacak. Metropollerde, insanların sosyalleşmeyle ilgili psikolojik açıdan ciddi anlamda eksiklik hissettiklerini görüyorum. Bu nedenle salgın sonrasında insanların eğlence taleplerinde patlama olacağını düşünüyorum. Özellikle canlı müzik gibi eğlence hayatının olmazsa olmazları sadece hafta sonu değil, hafta içi de devam edecek. İnsanların bir güne üç mekân sığdırabileceklerini, çok fazla aktivite içerisinde olacaklarını ve buna bağlı olarak piyasada ciddi bir hareketlenme olacağını söyleyebilirim. Trend, yemekli eğlence olacak ve bu trend, pandemi öncesi revaçta olan yeni nesil meyhaneden ziyade daha müzikal, daha şov üzerine kurulu olacak. Açılacak olan yeni mekânların da yine yemekli konseptler üzerine kurulu, oturma düzenli mekânlar olacağını öngörüyorum. Pandemi başladığı anda ilk olarak kulüpler ve eğlence mekânları kapatıldı. İnsanlar da yeni düzene alıştı. İlk etapta İstanbul’daki eğlence mekânlarının sayısının artacağını düşünmüyorum. Ama var olan mekânların işlerinde artış olacağını net olarak ifade edebilirim.