Güncelleme Tarihi:
Türk Dil Kurumu’na göre safsata, ‘boş, temelsiz, asılsız söz’ demek. Bilip bilmeden ahkâm kesenlerin lakırdıları yani...
Peki çağımızda safsatalar (ya da safsata üretenler) arttı mı? Yoksa biz sosyal medya sayesinde ‘bir dünya’ insanla muhattap olmaya başladığımız için karşımıza daha mı sık safsata çıkıyor?
Bu, tek doğru cevabı olmayan bir soru... Dünyanın düz olduğuna, Bill Gates’in COVID-19 aşılarıyla insanlara ‘çip’ takacağına, Eski ABD başkanı Donald Trump’ın uluslararası şeytani bir pedofili ağına karşı savaştığına inanmak son zamanlarda çok popüler. Safsataların alıcısının çok olduğunu görmek de dolaylı olarak safsata üreticilerini cesaretlendiriyor olmalı...
Ekşi Sözlük ve kişisel blog’undaki yazılarıyla tanınan, son dönemde podcast (Fularsız Entellik) yayıncılığı da yapan Immanuel Tolstoyevski’ye (Immanuel Kant, Lev Tolstoy ve Fyodor Dostoyevski isimlerinin karışımından oluşan bir mahlas) ulaşmamın nedeni de bu sorulara cevap almaktı... Tolstoyevski’nin Epsilon’dan çıkan ‘Safsatalar Ansiklopedisi: Akıl Yürüt(eme)menin Kısa Tarihi’ kitabı 2020’nin en popülerlerinden biriydi. Kısa zamanda baskı üzerine baskı yaptı.
Tolstoyevski şu açıklamayla başlıyor: “Safsatanın tek bir doğru tanımı var ve onu ben biliyorum demiyorum. Türkçede, hatta İngilizcede teknik anlamdaki safsatanın karşılığı olan sözcükler aslında içeriği yansıtmıyor. Safsata denen şey, düz mantıkla çözülecek gibi değil. ‘Uzay Yolu’ serisindeki Mr. Spock’ın gibi salt mantıkla çözülebilecek bir mesele olarak görmek insanları yanlış yola sürüklüyor.”
‘Her şey para!’
Peki, hakikat sonrası (post-truth) çağda safsatalarla mücadele etmek mantıklı mı? Bu soruyu sorunca Tolstoyevski “Amacım üç-beş safsata öğrenip dünyayı kurtarmanız değil. Birçok hatayı değiştiremeyeceğinizin altını çiziyor kitap. Ancak akıl yürütmenin mantığı anlaşılırsa hayatımızla ilgili önemli kararlarda dikkatimizi yoğunlaştırarak daha iyi kararlar alabiliriz. Geri kalan zamanlarda hata yapmaya devam edeceğiz” diyor.
Gelelim popüler safsatalara... Tolstoyevski’ye göre bu kadar sık safsatayla karşılaşmamızın nedeni modern zamanların yapısıyla ilgili. “Nerede, ne kadar geri zekâlıca şey varsa o öne çıkıyor ve sosyal medya kullanıcılarının önüne geliyor” diyor. “Üstelik” diyerek devam ediyor: “Bu tip insanlar da birbirlerini kolayca bulabiliyor. Yalnızsın, hayatına bir amaç arıyorsun. Bir şeye ait olma hissi de etkili. Hiyerarşide yükselip sosyal statüye erişmek de eski bir ihtiyaç...”
Karşımdaki ses bana bunları anlatırken aklıma tek bir soru geldi: “Bill Gates’in hepimize aşıyla çip takacağına inanmak insanları yalnızlıktan mı kurtarıyor?” “Hepsine ortak bir teşhis koymak mümkün değil ama herkesin kararlarını etkileyen kendine has bir denklemi var. ‘Herkes koyun, ben kırmızı hapı alıp uyandım’ diyen de vardır... ‘Çoğunluğun bilmediği bir şeyi biliyorum!’ diyen de... Ait olma hissi insana sıcaklık veriyor. Komplo teoristleri arasında da bir rekabet var. Ne kadar manyakça şeyler söylersen o kadar iyi... ‘Ben sizden de daha büyük bir gerçekliğe hâkimim’ diyorsun. Tabii daha basit bir açıklama da var: Her şey para! Komplo teorileri kanalı açıp para topluyorlar...”
Gelelim asıl meseleye... Mantıklı insanlar, safsata yayanlarla nasıl mücadele etmeli? Örneğin, amcan bir gün geldi ve Dünya’nın düz olduğunu, bunun iyi saklanan bir sır olduğunu iddia etmeye başladı... Nasıl cevap vermek, ne söylemek gerekir? Tolstoyevski “Kendine şunu sorman lazım: ‘Bu insanla tartışmak zorunda mıyım?’ O, otoritesini ortaya koyarak saçma bir şey söylüyor. Tartıştıkça artık meseleyi değil, aile içindeki statünüzü tartışır hale gelirsiniz. En iyi argümanla bile karşısına çıksan ikna olmaz, olursa da söylemez. Bu tartışmayı kazanmama değer mi?” diyor.
‘Dalga geçme, ters teper’
Ancak yine de bir yöntemi var. Hem de çok eskilere dayanan bir yöntem... Tolstoyevski karşımızdakine Sokrates gibi sorular sormamızı tavsiye ediyor. Sorular sorarak safsata üreticisinin mantığını çökertmek... “Dünya düz olsaydı kediler her şeyi aşağı atmaz mıydı” diye soruyorum, “Çok da dalga geçmemek lazım, ters teper” diyor.
‘KLİŞELERİ SEVMEM AMA BENİM HİKÂYEM KLİŞELEŞTİRİLEBİLİR’
Immanuel Tolstoyevski, Ekşi Sözlük günlerinden bu yana anonim kalma konusunda kararlı. Kalem oynattığı konularla ilgili çekincesi etkili. Ancak bir yandan da ‘Ferrari’sini satan bilge’ gibi... “Klişeleri sevmem” dese de hikâyesi klişeleştirilebilir: “Mühendislik kariyerimi çöpe attım. Bu işler daha zevkli. Biraz da idealizm var. ABD’de çok iyi bir işim vardı. Daha sonra Dubai’de, Katar’da... Çılgın paralar... Ama ben gönüllülük yapmak istedim, işten çıktım. Tarlalarda çalıştım, koyun güttüm... Himalayalar’a çıktım. Tam da dağ tepesinde meditasyon yaparak hayatın anlamını çözmeye çalışan, materyal zenginlikleri elinin tersiyle itmiş bir insan! Ancak bu yolu seçmemin ardında çeşitli avantajlar ve lüksler var. En önemlisi ailemin sağlığı... Para göndermeme ihtiyaçları yok. Ayrıca ABD vatandaşlığım var. En kötü gidip McDonald’s’ta çalışırım, aç kalmam. Sadece bu çerçevede idealizmden bahsedilebilir. Şimdi Macaristan’da yaşıyorum. Ayda 300 Euro’ya lise öğrencilerine bu konuları anlatıyorum. Bir yandan da podcast modcast... 18 yaşındaki çocuklara ‘Yüreğinizin götürdüğü yere gidin’ diyemem. Bu çok büyük kötülük olur.”