Güncelleme Tarihi:
Beyoğlu’nun hemen her sokağından rock müziğin yükseldiği zamanlar, 1990’lı yıllar... Gençlerin takıldığı meşhur barda heyecanlı bir gece. Birazdan sahneye ‘usta’ statüsünde çok sevilen müzisyen çıkacak ve en az kendisi kadar sevilen şarkılarını söyleyecek. Hele bir şarkısı var ki dillerden düşmüyor. Tam bir klasik. Usta müzisyenimiz tüm isteklere rağmen o gece o çok sevilen şarkısını söylememeyi tercih ediyor. Üstelik artık çalmaktan ve söylemekten bıktığını sitemkâr bir dille itiraf ediyor. Keyifler kaçıyor...
O günden beri sahnede ne zaman bir sanatçı konserini kesip seyircileri azarlasa yada hoşuna gitmeyen bir tavır karşısında tepkisini ortaya koysa benim yine keyfim kaçar. Bir türlü toparlanıp geceye devam edemem. Geçen yıl Placebo konserinde solist Brian Molko cep telefonuyla kayıt yapanları o kadar çok azarlamıştı ki grubun bu yılki konserini sırf azarları duymamak için mümkün olduğunca uzaktan izledim. Tabii bir tarafta da Cem Adrian gibi Van konserinde yüzüne su şişesi fırlatılmasına rağmen konserine devam eden sanatçılar var...
Sanatçı öfkelenince...
Bana tüm bunları düşündürten Ajda Pekkan’ın konserinde yaşanan protokol krizi oldu. Elbette bir grup dinleyicinin erken kalkarak sanatçıya yaptığı saygısızlık ama bir yandan da o gece Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nu dolduran binlerce kişi daha var. Bilet alan, günlük hayatın dertlerinden uzaklaşıp güzel bir gece geçirmek isteyen... Bir anda sevdiği sanatçıyı bu kadar öfkeli görmek sanırım onlarında hiç hoşuna gitmemiştir...
Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nun meşhur protokol bölümünden de bahsedeyim. İşim gereği o bölümde ‘davetli’ olarak sayısız konser izleme şansım oldu. Eskiden protokoldekilerin çoğunluğunu müzik çevresinden isimler oluştururdu. Konserlerde neredeyse herkes birbirini tanır, selam verirdi. Son dönemde daha eklektik bir izleyici kitlesinin geldiğini gözlemliyorum. Selam vermek şöyle dursun, daha çok o ne giymiş, şu kiminle gelmiş bakışlarının hâkim olduğu bir topluluk düşünün. Sahnenin kulise yakın olan sol tarafındaki sandalyelerde sanatçının yakınları, ünlüler ve influencer’lar ağırlıkta oluyor. Sağ tarafındaki sandalyelerin bir bölümüyse İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin konuklarına ayrılmış. Bir de sandalyeleri sezonluk kiralayan markaların davetlilerine... Bunların yanında konser için Açıkhava’yı kiralayan organizasyon şirketleri var. Kendilerine ayrılan sandalyeleri davetli çağırmak yerine biletle satanlar da olmuştu geçen yıllarda.
Evet, protokolde sahneye yakın oturmak, sanatçıyı yakından görmek bir avantaj. Ama sandalyeler o kadar rahatsız ve düzeni o kadar sıkışık ki konser bittiğinde yanınızdaki kişiyi bir daha ömrünüz boyunca görmek istemeyecek noktaya geliyorsunuz. Üstelik önünüzde boyu sizden uzun biri varsa gece kâbusa dönüşebiliyor. Geçen günlerde Voleybol Kadın Milli Takımımızın davetli olduğu bir konsere rastladım. Takımın arkasında oturanların nasıl bir gece geçirdiklerini hâlâ merak ediyorum! Bir de tesadüfen davetiye bulmuş bir grup var ki onlarla aynı bölüme düşmek de ‘acı verici’ olabiliyor. Sanatçının hit şarkılarına eşlik edip geri kalanında yanındakilerle sosyalleşmeyi tercih ediyorlar. Kulağınızın dibinde bitmek bilmeyen mırıltılar...
Konseri erken terk etmekse bir başka konu. Çok sorunlu bir bölgeden bahsediyoruz. Kimi akşamlar hem KüçükÇiftlik Park’ta hem Harbiye’de konserler oluyor. Hatta bu yıl aralarına Beşiktaş’ın stadyumu da katıldı. On binlerce kişinin aynı anda konserlerden dağıldığını düşünün. Taksi bulmak hayal. Trafik felç. Otoparktaki aracınıza ulaştınız diyelim, Beşiktaş ya da Şişli’den çıkana kadar en az bir saatinizi trafikte geçirmeye hazırlıklı olmalısınız. Bu ‘işkence’yi göze alamayanlar bisten önce alanı terk etmeyi tercih ediyor. Bu yüzdende konserlerin son dakikalarında yerlerinden kalkıp gidenlere rastlamak kimseyi şaşırtmıyor. Yoksa kimi sanatçıların dile getirdiği gibi “Zaten davetli, para da vermemiş” iddiası çok da doğru değil. Bu arada kimi zaman protokol sandalyelerinin boş kaldığını görüyoruz. Hürriyet Ekler’den Hakan Gence’nin dediği gibi konseri erken terk etmektense hiç gitmemek daha büyük bir ayıp.
Aslında birçok konserin sonlarına doğru herkes ayağa kalkıp dans etmeye başladığı için sanatçı kim gidiyor, kim kalıyor çok fark etmiyor. Sanırım Ajda Pekkan’ın talihsizliği de bu noktada olmuş. Herkes oturmaya devam edince kalkanlar gözüne batmış...