Güncelleme Tarihi:
Psikiyatr ve psikoterapi alanında dünyanın sayılı uzmanlarından biri olan Prof. Vamık Volkan, 1980’den beri çatışma içinde olan etnik, milli, dini ve politik büyük gruplarla çalışıyor. Kıbrıslı Türkler, Sovyetler çöktükten sonra Baltık ülkeleri, Filistinliler, Gürcistan’da Abhaz ve Güney Osetya çatışmaları nedeniyle yer değiştiren halklar gibi başka büyük gruplar tarafından travmatize edilen toplumları inceliyor. Fakat bu kez travmayı yaratan bir grup değil, dünya şimdilerde bir virüs tarafından baskılanıyor... Virginia Üniversitesi Psikiyatri Bölümü’nde ‘Emeritus Profesör’ olarak görev yapan ve daha birçok önemli bilim kuruluşunda çalışan Volkan’a bu travmanın küresel etkilerini sorduk. Sorularımıza yanıt verirken o da salgın nedeniyle ABD’deki evinde kişisel tecrit halinde yaşıyordu ve bir anlamda baskılanan grubun bir parçasıydı. Dünyanın geri kalanı gibi...
* Çalışmalarınız büyük gruplar, toplumlar üzerine ama pandemiyi konuşacağız ve burada ölçek çok daha büyük galiba.
Psikoanalitik literatüründe, ‘büyük grup’ terimi belli bir konuyla ilgilenmek üzere bir araya gelmiş ve sayıları 30 ile 150 arasında değişen kişiler anlamına gelir. Ben, bu terimi çoğunluğu birbirini neredeyse hiç tanımayacak veya görmeyecek fakat büyük grup kimliğini taşıyan milyonlarca insan için kullanıyorum. Büyük grup kimliği ortak başlangıçların mitleri ve gerçeklikleri, tarihi süreklilikler, coğrafi gerçeklikler ve diğer ortak dilsel, toplumsal, dinsel, kültürel ve siyasi unsurların sonucudur. Büyük grup çatışmalarının politik, ekonomik, kanuni ve diğer gözle görünen nedenlerinin altında büyük grup kimliğini koruma ve devam ettirme
psikolojisi vardır daima.
* Bir tür temel içgüdü o zaman bu...
İlkçağlardan beri insanlar birbirlerini öldürmeye bu yüzden devam ediyorlar. Bu nedenle grup psikolojisi her zaman ilgimi çekmiştir. Bazen ‘Marslılar dünyayı ele geçirmek için saldırdıklarında bütün toplumlar barışıp bir araya gelecek’ derdim!
* Peki koronavirüs o büyük barışmayı sağlayacak mı?
COVID-19 Mars’tan gelmedi, dünyadan geldi. Bu salgının ne zaman biteceğini bilmiyoruz. Ekonominin ne olacağını bilmiyoruz. Ancak bazı psikolojik etkilerin farkına varıyoruz henüz. Donald Trump bu virüse ‘yabancı virüs’ ve ‘Çin virüsü’ isimlerini vererek büyük grup kimliğini korumaya kalktı mesela.
* Bu nedenle ırkçılıkla da suçlanıyor... Bu dil, kendi büyük grubunu koruma, belki yine içe kapanma olarak mı yorumlanmalı?
Her ülke kendi sınırını koruyor. Tabii buna karşı değilim. Önce kendimizi ve halkımızı korumamız gerek. Teknolojiyle ülkelerin birbirlerine yaklaştıkları bu dünyada, COVID-19 buna olumlu anlamda fırsat verdi.
* Mesela ne gibi?
Örnek, Çin’de bir psikanalist-psikiyatri cemiyeti, travma içinde yaşayan toplumları incelediğimi biliyor. Bana bir e-posta gönderip toplum travması ve yas tutma hakkında internet üzerinden bir konferans vermemi istediler. 3 Nisan’da bu konudaki bilgimi onlarla paylaşacağım. Dünya liderlerinin de birbirleriyle teması ve aynı virüs tehlikesi üzerinde konuşmaları da barışı sağlar. Virüs tehlikesi, sosyal uzaklaşma ve ekonominin çökmesi korkusu nedeniyle şimdi savaş çıkma tehlikesi yok. Bu virüsün gelecekte, salgın kontrol altına alındıktan sonra, dünya işlerine nasıl etki yapacağını ben de merak ediyorum. Tabii ki bunu şimdi değil, daha sonra incelememiz gerekecek. Ümidim aşı ortaya çıktıktan sonra ve ekonomi stabilize edildikten sonra herkesin düşmanı olan bir virüsle uğraşma sonucu daha barışçı bir dünyanın oluşması. Fakat açıkçası 1980’den beri dünya işleri psikolojisiyle uğraştığım için böyle bir ümidim de yok maalesef. İnsanlık tarihinin başlangıcından beri devam eden büyük grup kimliklerinin rekabeti, savaşı, barışı ve bunların tekrarlanması süreçleri devam edecek. Yanılmak isterim...
* BM Genel Sekreteri, “Savaşları durdurun” çağrısı yaptı. Bu, virüsün sağlayacağını öngördüğünüz büyük barışmanın öncül hareketi sayılabilir mi?
Bunu ümit edelim. İnsan aklı büyük teknoloji yarattı. Fakat insan psikolojisinin değişmesi o kadar kolay değil maalesef.
Saçma inançlar bilim insanlarınca bastırılmalı
* Türkiye’de geçen hafta ‘yaşlı’ ayrımcılığı rüzgârı esmeye başladı. Bu, aslında virüsü dışlama ve kendini koruma davranışı olarak yorumlanabilir mi?
Başka ülkelerde de benzer ayrımcılık ve öfke ortaya çıktı. Herkesin kendine ait psikolojisi var. Fakat anksiyete, korku, inkâr etme yanında fobiler de ortaya çıkar yani kötü olarak fantezi ettiğimiz kişilerden korkarız. Bu nedenle her büyük grup liderliğinin tıp ve bilim kişilerinin yardımıyla gerçekleri halka bildirmeleri ve saçma sapan inançları bastırmaları çok önemli.
* Farklı dini inançlara, sosyokültürel yapılara rağmen hemen her toplumda benzer tepkiler gözleniyor. Market raflarını boşaltma gibi... Bunu nasıl okumak lazım?
Böyle anksiyete ortaya çıkınca ilk semptom, hayatı devam ettirecek sembollere sarılmaktır. Sembollerin başında yiyecek ve içecek şeyler vardır. Bu nedenle insanlar marketlere akın ederler.
* Türkiye’de bu süreçte çok dikkat çeken söylemlerden ikisi ‘Allah’ın izniyle bir şey olmaz’ ve ‘Biz Türk’üz, bize bir şey olmaz’ oldu. Bu söylemlerin altındaki psikoloji ne?
Şu anda en önemli konu tıbbi gerçekler. Ümidimiz dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan tıbbi otoritelerin çalışmalarını paylaşmaları. Dine dönerek içlerini rahatlatan insanlar var. Fakat COVID-19 din, milliyet, politika bilmiyor! O yalnız bizim gözümüzle göremeyeceğimiz bir düşman. Bu nedenle herkesin bilimsel gerçekleri göz önünde tutmasını öneririm.
Gerçekler yaşam biçimimizi değiştirmeye zorluyor
Martın ilk haftasında Litvanya Dışişleri Bakanlığı’nın misafiri olarak Vilnius’taydım. Baltık ülkelerine yeni, bağımsız kimliklerini barış içinde geliştirmelerine yardım için yapacağımız bir programın başlangıcıydı. Litvanya Dışişleri’nin yaptığı toplantıya dünyanın çeşitli yerlerinden çok önemli insanlar geldi. Toplantıda Litvanyalıların hâlâ Ruslardan korktukları ortaya çıktı! Aynı zamanda sayıları çok azalan Litvanyalı Yahudiler Nazilerce Litvanya’da öldürülen 200 bine yakın Yahudinin hatırlanmasını istedi. Toplantı sürecinde virüs unutuldu! Büyük grup kimliği öne çıktı. Toplantı bitince Amerika’ya dönerken 4 saat havaalanında bekledim. O zaman ‘inkâr etme’ mekanizmamı kaybettim. Sonra virüs aklıma geldi. Fakat başkalarının yanında oturmaya mecburdum. Eve zamanında döndüm. Şimdi Amerika’da eşimle evde oturuyorum. Haftada bir dışarı çıkıp bir şeyler alıyoruz. Başka eyaletlerde yaşayan çocuklarımızı ve torunlarımızı ziyaret etmeyeceğiz. Gerçekler yaşam biçimimizi değiştirmemizi zorluyor...