Güncelleme Tarihi:
İlber Hoca ile röportaj yapmaya hazırlanırken aklıma gelen sorular genelde Cumhuriyet’in ilk günlerine dairdi. 100 yılın ardından bile Cumhuriyet’le hesaplaşma peşinde olanlar varken o ilk günlerde yeni yönetim şeklinin nasıl karşılandığı bugünler için de dersler barındırıyordu. Zaten İlber Hoca da “Artık monarşiyle hiçbir ilgimiz yok” diye başladı sözlerine. Bu fikri söküp alan da Mustafa Kemal ve çevresindeki kadroydu. Ortaylı da bunu çok açık seçik ifade ediyor: “Başka kadroların böyle bir cumhuriyeti kurabileceğini hiç sanmıyorum.”
◊ Çok iyi bildiğimiz bir hikâye... 28 Ekim akşamı yemekli bir toplantıda konuşuluyor, ertesi gün de ilan ediliyor. Devlet devam ediyor ama yönetim şekli değişiyor. Bu kararın halktaki karşılığı nasıl oluyor?
Türklerin bugün artık monarşiyle hiçbir ilgisi yoktur. “Biz padişah getirelim, monarşiyi kuralım” diyen bir parti olamaz. Buna hanedan üyelerinin kendileri de dahildir. Hatta “Aman Allah uzak tutsun” havasındadırlar. Çok iyi de tasdik etmişlerdir. Hanedan reisi Osman Ertuğrul Efendi, Neslişah Sultan, Vahdettin’in kızı Sabiha Sultan... “Türklerin imparatorluğu bitti, Türklerin cumhuriyetidir bu” diyerek... Bu işin daha güzel özeti yoktur. İçimizde her unsur vardır. Çünkü bu bir imparatorluktu. Ama her unsurun kafasından 40 tane ses çıkarsa yaşayamayız. Bizim buradan başka gidecek yerimiz yok. Görüyorsunuz, gidecek başka yeri olmayan kavimler ne vaziyetteler! İkisinin de (İsrail-Filistin) durumu hiç hoş değil. Biz de mi aynı duruma düşelim? Onun için memlekete sahip çıkalım.
◊ Cumhuriyet’in ilk 100 gününde ciddiye alınan bir itiraz gelmedi mi?
İlk 100 günü bırak, bugün bile Türk milletinin içinde monarşiyi özleyen yok. Bitmiştir o iş. Ama biz monarklarımızı severiz. Çünkü büyük adamlardır. Örneğin 15’inci asırda Fatih Sultan Mehmet gibi akil bir devlet adamı yok; böylesine büyük bir komutan, kaç tane lisan biliyor, ne ilimlere meraklı... Topkapı Sarayı müdüriyetim sırasında bildiklerimin bilmediklerim yanında sıfır olduğunu anladım.
◊ II. Mehmet hakkında mı özellikle?
Evet. Kitaplarına bakıyorsun kütüphanede çünkü. Allah rahmetli Filiz (Çağman) Hanım’dan razı olsun. Selefim bana fırsat buldukça gösterdi bu kitapları. Böyle bir münevver yok Rönesans devrinde... Sadece Fatih de değil, Kanuni mesela... Bunları sevmek hakkımızdır, görevimizdir. Bazıları Sultan Abdülhamid’i de sever. Tabii sevmeyen sevmesin. Ama o da sıradan bir monark değildi. 19’uncu yüzyılın o geri zekâlı monarkları, çarları arasında fevkalade zeki de bir adamdır.
İlber Ortaylı: “İlk günlerdeki uyumun başlıca nedeni Gazi Mustafa Kemal Paşamızın askeri şahsiyetidir.”
‘DERTLİ HAYATLAR ÇEKTİLER’
◊ Yeri gelmişken sorayım. Sultan Abdülhamid ile ilgili yaratılan bir mit de var ama değil mi?
Mit mi değil mi, bilemem. Padişahın kendisi hır çıkmasın diye çekiliyor. Bu açıktır. Dışarıda hiç parası yok. Hazine’den hiçbir şey almıyor, hatta ödünç aldığı bir saati makbuzuyla geri bırakıyor. Aslında hiçbirinin parası yok. Bizim hanedan çok çekmiştir dışarıda. Hiç de seslerini çıkarmamışlardır. Hiçbir kuruluş, muhaliflik, o ya da şu devlete ait olma gibi amaçları da yoktur. Varsa ortaya çıkar, biz de özür diler, tenkide katılırız. Bu işi en iyi araştıran arkadaşımız da Murat Bardakçı’dır. Genç yaşından itibaren kendini bu işe adadı. Cumhuriyet kuşağının torunudur. İstiklal Savaşı’nın meşhur idarecilerinden Vali Cemal Bardakçı dedesi olur. “Orhan Amca” diye anlatır ama bahsettiği saltanatın veliahtı, hanedan reisi olacak isimdir. İşin özeti, bizde monarşi taraftarı yoktur. Avusturya’da var, Almanya’da var. Daha yeni üstelik. Ruslarda da var. İkiye bile ayrılmışlar; biri var çariçe diye geziyor, diğeri çar diye... İkisi de Romanov.
◊ İlk Dünya Savaşı’ndan sonra imparatorlukların tasfiye edildiğini biliyoruz. Bunlardan biri Macaristan. Oradan kurulan cumhuriyet hiç uzun ömürlü olmuyor. Yaklaşık iki sene kadar dayanıyor.
Çünkü Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun son amirali Miklós Horthy cumhuriyeti bitirmek için kral naibi oldu. Olmayan kralın naibi, elden giden donanmanın amirali! Mamafih Horthy, sonradan gelen Ferenc Szálasi’ye göre çok daha makul bir adamdı. Szálasi, Nazi Almanya’sının kuklasıdır. Bizim Cumhuriyetimizin bunlarla ilgisi yok. Sorduğun gibi 100 günde Türkiye halkı oturdu. Cumhuriyet’in ciddi bir ayaklanma ya da itirazla karşılaştığını söylemek mümkün değil. Bu uyumun başlıca nedeni Gazi Mustafa Kemal Paşamızın askeri şahsiyetidir. Ve etrafındaki komutanlardır. Hakikaten kuvvetli bir hâkimiyet portresidir. Bu ordu, bu Cumhuriyet’i kurmuş, bunu böyle bileceksiniz. Ordu kurdu diye de askeri diktayla kalmıyor başta. Hepsi emekli olup gidiyor. Politikaya giren var, girmeyen var. Oturan var... Zaten 1. Dünya Savaşı’nın subay nesli o kadar dertli hayat çekmiştir ki... Çok erken ölüm var. Başta da Gazi’nin kendisi... Arkadaşlarının ömrü de çok uzun olmamıştır. Karabekir Paşa kaç yaşında öldü, bir bak bakalım.
“İlk 100 günde Cumhuriyet’in ciddi bir ayaklanma ya da itirazla karşılaştığını söylemek mümkün değil.”
◊ Mustafa Kemal’in askeri dehasının getirdiği bir karizması var. Sonuçta bir kurtarıcı. Daha farklı bir kurtuluş senaryosu olsaydı... Cumhuriyet idealine çevresini ve halkını inandırması bu kadar kolay olur muydu?
Başka şekilde bir kurtuluştan kastın ne? Bir darbe gibi mi?
‘DİKKAT ETMEK GEREKİYOR...’
◊ Ordunun ve Paşa’nın bu kadar öne çıkmadığı, farazi bir senaryodan bahsediyorum.
Zayıf bir cumhuriyet olurdu. Tabii Çekoslovakya örneği var. Çok kuvvetli, çok sanayici, çok âlim, rafine bir halkın savunmasız cumhuriyetiydi. Hitler denen herif yuttu onu. Dünya barışı için Almanya bir tehlikedir.
◊ Her zaman mı?
Evet. Bugün artık öyle görülmüyor ama bu böyledir. Türkiye’nin de birçok konuda muarızıdır. Büyük bir istihbarat savaşı veriyorlar, hakkımızda kötü propaganda yapıyorlar. Buna çok pişman olurlar. 1. Dünya Savaşı’nı çıkaran onlardır. Tek bir doğruları vardır, o da Türkiye’yi yanlarına almak. Öbürleri almamıştı. Onların çok da işine yaradık, bunu gördüler. Barışta da bu böyledir. Türkiye ve Türkler bu adamlara iyi gözle bakarlardı, severlerdi. Bugün böyle bir şey yok. Daha orada yaşayan Türkleri bile tam anlamıyla entegre edemediler. Ben bu memleketi birçok konuda karşı istihbarat çalışmaları yürüten, provokatif fikirleri ileri süren, bunun için bazı grupları tavlamaya ve kullanmaya çalışan, barışımızı, aramızdaki uzlaşıyı tehdit eden bir kuvvet olarak görüyorum. Vatandaş olarak sevebilirsiniz ama devlet olarak dikkat etmek gerekiyor.
Mustafa Kemal Paşa, Cumhuriyet’in ilanının ardından yapılan oylamada 158 milletvekilinin tamamının oyunu alarak ilk cumhurbaşkanı seçildi. Yaptığı konuşmayı şöyle bitirdi: “Daima milletin sevgi ve güvenine dayanarak hep birlikte ileri gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.”
◊ Bu özel güne yakın bir zamanda yayımlanan bir de kitabınız var. Çocuklar, daha doğrusu gençler için. Şermin Yaşar ile birlikte imza attığınız ’Cumhuriyet’in İlk Sabahı’...
Bakalım beğenecek misiniz? Umarım bir faydası olur.
◊ Mustafa Kemal de tüm eserlerini çocuklara ve gençlere bıraktığını söyler hep...
Bu Cumhuriyet’i Mustafa Kemal Paşa kurdu. En sağlam, en tutarlı önder odur. Başka kadroların böyle bir cumhuriyeti kurabileceğini hiç sanmıyorum.
‘BUNU KİMSE YUTMAZ’
◊ İlk 100 günden bahsederken Milli Mücadele’ye katılan ama daha sonra Cumhuriyet’in ilanı konusunda fikir ayrılığına düşen Rauf Bey’i (Orbay) sormadan olmaz...
Rauf Bey muhafazakâr bir adamdır. Bilgilidir, iyi bir denizci olduğunu kimse tartışamaz. Balkan Muharebesi’nde donanma yoktu ama bir tek o vardı ortada. Bir deniz gerillası gibi çarpıştı. Buna rağmen de tevazu sahibi bir adamdır. Ancak siyaset konusunda hiç öngörüsü yoktur. Yani Mondros’ta karşı tarafa inanan bir adamdı. Bunun ardından giriştiği siyasi mülahazaları da Mustafa Kemal Paşa kabul ve tahammül etmek durumunda değildir. Burada Cumhuriyet kuruluyor, senin muhalefetini kimse taşıyamaz. Üstelik bir de onun yanından gelmişsin.
◊ ‘Nutuk’ta da ona ayrılmış bayağı mesele var. “Muhafazakâr olduğunu kabul etse yine neyse” gibi de bir laf ediyor.
Var tabii. Felâh-ı Vatan grubu diyor ya... Bunlar çok liberaldir. Türkiye’de bu hep böyledir ama. Birtakım solcular da muhafazakârlar da liberal geçinirler. Böyle bir perdeyi kimse yutmaz. Bunu zamanın insanlarına yuttursalar bile tarihin kaleminde yutulmaz.