Güncelleme Tarihi:
Konuştuğumuz dört hemşire de salgının başından beri COVID servisinde çalışıyor. Öyle yoğunlar ki... İstanbul’daki bir devlet hastanesinde görevli Y.K. ile röportaj yapmam bile kolay olmuyor. İlk temasa geçtiğimde 24 saatlik nöbete yeni giriyordu. O bitince eve gidip uyuyacak ve aynı akşam 16 saatlik nöbetine başlayacaktı. Hasta yakınlarına maske takmalarını söylediğinde terslenecek, kafeye inmemelerini söyleyince hakarete uğrayacaktı. İzmir’den K.T. ise durumu kötüye giden bir hastaya odadan hiç çıkmadan bir saat boyunca müdahale edecek ve birbirini takip eden yoğun nöbetlerin sonunda PCR testi yaptırmak istediğinde reddedilecekti… Üstelik bu nöbetlerde koruyucu giysi ekipmanı olan tulum, maske ve gözlüklerin içinde terden sırılsıklam olup nefes almakta güçlük çektiklerini, süreç içinde kilo verdiklerini de unutmamak gerek. Ailelerine, çocuklarına dahi gönül rahatlığıyla sarılamıyorlar. Akıllarında hep aynı soru, “Asemptomatik taşıyıcı olabilir miyim?” Şikâyetlerini önce sosyal medyada gördük, sonra kendilerine sorduk.
BİZİ HASTALIKTAN ÇOK HASTA YAKINLARI YORUYOR
Y. K. (27)
Ben İstanbul’daki bir devlet hastanesinin pandemi servisinde çalışan bir hemşireyim. Salgın başladığında atandım ve o günden beri aralıksız koronavirüslü hastalara bakıyorum.
Eksik personelle çalışıyoruz. 17 yataklı bir birimde sadece beş hemşire var. Diğer birimlerden destek alıyoruz. Her gün iki kişi, 24 saat nöbet tutuyoruz. Pandemi servisinde tek kişi nöbet tutmak yasak olduğu için hastanenin diğer birimlerindeki çalışanlardan destek alınıyor.
Nöbetlerde bizi en çok yoran şey ne kıyafetler, ne saatler... Sadece hasta yakınlarının inatla oda dışına maskesiz çıkması, gizlice servis dışına çıkıp hastane kantinine gitmesi oluyor. İnsanımız hâlâ duyarsız. Tedavi için odaya girdiğimizde maskelerini takmalarını istiyoruz ve “Senden bize hastalık bulaşır, bizden sana bulaşmaz” gibi tutumlarla karşılaşıyoruz.
Yüzümüze tüküren bile oldu
Durumu aniden kötüleşen hastalara yaklaşık bir saat, sosyal mesafe olmadan müdahale ediyoruz. Bu gibi durumlarda virüse yakalanma riskimiz artıyor. Nisan ayından beri pandemi servisindeyim ve süreç boyunca sadece iki kez PCR testi yaptırabildim. Hastane rutin test yapmıyor.
Ailemle yaşıyorum. Sürekli kendi odamdayım. Aileme yaklaşmamaya çalışıyorum. Bu süreçte hemşire arkadaşlarım dışında kimse benimle görüşmek için telefon dahi açmadı. Salgın servisinde çalıştığımı duyan bir adım öteye geçip “Ay benden uzak dur” gibi kırıcı cümleler kuruyor.
Ülkemizde sağlık çalışanlarına değer verilmiyor. Sadece iki yıllık hemşireyim, hasta yakınlarından bugüne kadar duyduğum birçok hakaret var. Diğer memurlara böyle davranamıyorlar çünkü sağlıkta şiddet yasası yok. Yüzümüze tüküren de oldu, 24 saatin son saatinde güç bela ayakta dururken “Yata yata para kazanıyorsunuz” diyenler de…
Net maaşımız 3.300 lira. Döner sermaye hastaneye göre değişiyor ancak çok komik paralar... Emekliliğimizeyse sadece net maaşımız yansıyor. Pandemi döneminde çift maaş dendi ama ek 1.000 lira dışında bir şey yatmadı. O da haziran ayında kesildi. Bizim acil taleplerimiz tek kalem maaş, şiddet yasasının çıkması ve personel sayısının artması...
TULUM, MASKE VE GÖZLÜKLERLE TERDEN SIRILSIKLAM OLUYORUZ
O. A. (33)
Pandemi döneminde artan hasta sayısı ve buna bağlı olarak personel yetersizliğinden çalışma şartlarımız çok zor. Çünkü biz hem hasta psikolojisiyle hem de hastalıkla mücadele ediyoruz. 16 ve 24 saatlik nöbet düzeniyle çalışıyorum. Nöbette uyku yok. Bazı günler 24 saat nöbetten çıkıp, uyuyup akşam 16 saatlik nöbete başlıyoruz.
Hata yapma lüksümüz yok. Bir acil servis hemşiresi olarak gün geliyor 1.000’in üzerinde hasta kabul ediyoruz.
Bu dönemde Sağlık Bakanlığı’nın belirlemiş olduğu kriterlere göre triyaj yapıp hastanın kabulünü sağlıyorum. Doktor muayenesi sonrası hastadan kan alıyor, tomografi çekimine yönlendiriyorum. Hastanın tedavisini düzenleyip gerekirse yatışını sağlıyorum. Tabii bunları yaparken o tulumun, maskenin ve gözlüklerin içinde terden sırılsıklam oluyorum. Nefes almakta güçlük çekerken bir de hasta ve yakınlarına olanı biteni anlatmak gerekiyor, bu da çok zor.
1.5 aylık yoğun sürecin sonunda ailemin yanına gideceğim için onları riske atmamak adına bir defa PCR testi yaptırabildim. Pandeminin ilk zamanlarında iki ay boyunca evimde kalmadım. Bu sürenin bir bölümünü otelde, bir bölümünü de bir arkadaşımın boş evinde geçirdim. İki aydan sonra eve geçmek zorunda kaldım fakat evde bile ailemle yabancı gibiyiz. Eve girer girmez kıyafetlerimi ayrı bir odada çıkarıp hemen duşa giriyorum. Onlardan önce ya da sonra yemek yemeye özen gösteriyorum. Her birimiz koltuğun bir ucunda vakit geçiriyoruz. Anneme uzun süredir sarılamıyorum. Kız arkadaşımla aynı şehirde olmamıza rağmen iki ay boyunca sadece görüntülü konuştuk.
Hastaların yaşadıkları bizde travmatik etki yaratıyor
Maaşlarımız düşük değil, çok düşük. Net 3.300 lira... Sabit ek ödemeyle birlikte 4.500 liraya çıkıyor. Tabii bunu sadece yılın ilk 4-5 ayı alıyoruz. Sonrasında vergi dilimi nedeniyle daha da düşüyor. Hastaneye gelip “Benim vergilerimle maaşını alıyorsun” diyenlere buradan seslenmek istiyorum: Ben de vergi veriyorum ve acaba ben kimin maaşını ödüyorum?
Kurallara uymayanlar moralimizi bozup çalışma isteğimizi azaltıyor. Sen elinden geleni yapıyorsun; kendini, aileni riske atıp çalışıyorsun, her an hastalık kapma ya da ailene bulaştırma riskini düşünüyorsun fakat dışarıda bu kurallara uymayan insanları var. O zaman da “Bunlar için mi mücadele ediyoruz?” hissine kapılıp motivasyonumuz düşüyor.
Bir nöbet günümde, 112 personeli arkadaşımızın COVID-19’a yakalandığına ve zorla nefes alışına şahit oldum. Kendisine müdahale ederken onun tek düşündüğü küçük çocuklarıydı. “Onlara ne olacak, kim bakacak?” diye ağlıyordu. Tanıdığımız bir insan olduğu için çok etkilendik ama tanımadığımız insanların yaşadıkları da bizde aynı travmatik etkiyi yaratıyor.
KIZIMA ‘ANNEN HEMŞİRE, BİZE VİRÜS BULAŞTIRIRSIN’ DİYORLAR
Y. G. (43)
Salgının ilk günlerinden beri pandemi acil servisinde çalışıyorum. Bir kez bile PCR testi yaptıramadım. Biz hemşireler pozitif hastayla ilk etapta ilgilenen kişileriz. COVID-19 riskine maruz kalıyoruz. Hepimiz ailelerimizle yaşıyoruz ve onlara bulaştırmaktan endişeliyiz. Kontrol amaçlı PCR testleri yapılmalı.
Çocuklarını maskesiz gezdirenlere sinirleniyorum
Önümüzdeki ay okullar açılacak ama kızım çok üzgün. Çocuklar çoğu zaman daha acımasız davranabiliyor. Arkadaşları, “Senin annen hemşire, sen bize virüs bulaştırabilirsin” diyormuş. Kendini dışlanmış hissediyor. Evladıma gönül rahatlığıyla sarılmayalı çok zaman oldu. Aklımızda hep “Ya asemptomatik taşıyıcıysak” sorusu var.
Birçok sağlık çalışanı virüsü kaptı, bazıları da hayatını kaybetti. Uzun saatler nöbet tutuyoruz, inanılmaz yoğun çalışıyoruz. Ege sahillerinin hali beni çok üzdü. İnsanlar kendi yakın çevresinde ağır bir hasta olmadan meselenin ciddiyetini anlamıyorlar. Bizim mesleğimiz bu evet, kim ne kadar ihmalkâr davranırsa davransın biz yine görevimizin başında olacağız ama ben çocuğuma dahi sarılamıyorken insanların çocuklarını kalabalığa sokmasına, maskesiz gezdirmesine elbette sinirleniyorum.
Nöbet sırasında giydiğimiz koruyucu giysilerle çalışmak çok zor. Nefes alamamak bir yana sırılsıklam oluyoruz içinde. Dört ayda beş kilo verdim. İnsanlara sadece maske takmak zor geliyor.
Hastalar bizim için yatakta yatan kişilerden ibaret değil. Birçoğuyla bağ kuruyoruz, yaşlılar bizi evlatları yerine koyuyor. Tırnaklarını kestiğimi bilirim bir teyzenin... İyileşmeleri bizi ne kadar sevindiriyorsa durumlarının kötüye gitmesi de üzüyor.
BİLİM KURULU’NDA BİR HEMŞİRE GÖRMEK İSTERDİK
K. T. (36)
Pandemi sürecinde de öncesinde de yaşadığımız en büyük sorun vardiya çalışma sisteminin hukuka aykırı işlemesi, biyolojik ritmin bozulması sonucunda oluşan mental travma... Bugün gündüz, yarın gece, ertesi gün 24 saat çalışarak ömür geçmez. Beden uyku düzenine adapte olamıyor. Sosyal hayat kalmıyor… Bu şekilde çalışan başka hiçbir sektör yok. Başka mesleklerde de vardiya sistemiyle çalışılıyor ama bu vardiyalar günlük değil haftalık değişiyor.
Pandemi servisinde kendi başına soluyamayan, yemek yiyemeyen, hareket edemeyen, bir çeşit koma halinde olan kişinin özbakım ihtiyaçlarıyla bire bir ilgileniyoruz. Çok daha fazlası da var. Bu kadar bire bir temas kurarken istediğimiz zaman PCR testi yaptıramıyoruz. Belirli semptomlar göstermeniz gerekiyor. Ancak bu belirtileri gösterseniz bile size inanmayıp, çalışmak istemediğinizi düşünüp “O öyle değildir” diyen çok hastane var.
Hekimlerle aramızda her konuda farklar var. Bunun sebebi de Tabipler Birliği gibi hemşirelerin bir birliğinin olmaması. Profesör unvanı almış onlarca hemşiremiz var, hastayla ilk etapta biz ilgileniyoruz. Bilim Kurulu’nda bir hemşire görmek isterdik… “Hemşire yarı doktordur” derler ya, hayır asla öyle bir şey yok! Hekimlik ve hemşirelik çok farklı disiplinler...
Ailemle yaşamadığım için bu süreçte şanslıydım. Ev arkadaşım var. Konaklama sorunum çözülene kadar 20 gün hastanede kaldım. O günler uyuyup uyanıp çalışmakla geçti. Kız arkadaşımla görüşemedim. Ama bunları çok fazla dert etmedim çünkü senelerce yoğun bakımda çalışmıştım. Yoğun bakımın çalışma şartları zordur, personel eksiği hiçbir zaman bitmez.
Aile trafik kazası geçirmiş. Çocuğun durumu iyi, normal odada. Anne-babaysa yoğun bakımda. Anne, eşini ve çocuğunu soruyor sürekli. Babanın durumu çok ağır. Altı yaşındaki çocuk sürekli “Hemşire abi, annem-babam nerde, nasıllar?” diye soruyor. Ne cevap vereceksin? Bunlar salgınla ilgili değil. Pandemide bizim için zor olan koruyucu kitler...
Salgının başında balkonlardan bizi alkışladılar ama biz pandemi öncesi de aynı zor şartlarda çalışıyorduk. Şu anda alkışlar bitti ama pandemi bitmedi. Yoğun bakımın zorlu şartları devam ediyor.