Güncelleme Tarihi:
‘Yeni kontrollü normalleşme’ kararıyla kısıtlamaların gevşetilmesi hepimizde heyecan yarattı. Restoran ve kafeler ilk müşterilerini ağırladı. Sevdiklerimizle buluşmaya, dışarıda yemek yiyip sosyalleşmeye başladık; ancak bu ne kadar sürecek, haritalar söyleyecek... Peki, biz bu arada uzun zamandır evde olmanın acemilikleriyle başa çıkabilecek miyiz? Her şey normale döndüğünde ve tam açılma olduğunda sudan çıkmış balık gibi mi olacağız? Örneğin gazetemizin genel yayın yönetmeni Ahmet Hakan’ın 27 Şubat’ta Hürriyet’teki köşesinde yazdığı gibi ‘sosyalleşme acemisi’ olabilir miyiz? Yoksa hemen eski alışkanlıklarımıza devam edecek miyiz? Yaşanan sosyalleşme zorluklarını uzmanlara sorduk.
HAYATIMIZDA ANLATACAK BİR ŞEY KALMAMIŞ GİBİ HİSSEDİYORUZ
Yeditepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Demet Lüküslü
BU DEĞİŞİME AYAK UYDURMAK KOLAY DEĞİL
Bir toplumu toplum yapan şeylerin başında kuşkusuz sosyal ilişkiler gelir. Pandemiyi yaşayan bireyler bu sosyal hayatın önemli bir kesintiye uğradığını ve şekil değiştirdiğini gözlemlediler. O denli bir değişim ki ayak uydurabilmek hiç kolay değil ve bu yüzden tüm sosyal hayata dair becerilerimizi kaybettiğimizi düşünüyoruz. En dikkat çekici noktalardan biri dışarıyla ilişkimizin değişmesi ve içe kapanmamız. Dışarıya açılan kapımızın teknolojiyle sınırlı olması önemli bir değişim.
NEREDE GÜLECEĞİZ? AYNI ANDA KONUŞMAYI NASIL ENGELLEYECEĞİZ?
Çevrimiçi etkileşimlerde sesi ya da kamerayı kapatma opsiyonumuz var. Ancak sesimizi kapattığımızda karşımızdakine katılıp katılmadığımızı nasıl belirteceğiz, nerede güleceğiz, gülmemizi diğerleri duymalı mı, ne zaman duymamalı? Nasıl aynı anda konuşmayı engelleyeceğiz? Böyle çok zor konular var. Üstelik bu zorluklar yüz yüze ilişkilerimizde de yine ve yeniden karşımıza çıkıyor.
İŞ, EV, HİJYEN; ANLATACAK BAŞKA ŞEYİMİZ YOK
Sosyal ortamların kapanması, büyük zamanın evde geçirilmesiyle beraber hayatlarımız sadece iş yaşamı, evin temizlenmesi, hijyenik hale getirilmesi ve diğer yapılması zorunlu işlerden ibaretmiş gibi hissettiğimiz bir dönem yaşadık, yaşıyoruz. Bu sebeple de bir araya gelindiğinde neden bahsedeceğimizi şaşırıyoruz gibi geliyor bana. Çünkü hayatımızda anlatılacak bir şey yokmuş gibi hissediyoruz. Derinde yaşadığımız sorunları ise paylaşmakta zorlanıyoruz.
NE GİYECEĞİMİZİ BİLEMEZ OLDUK
Pandemi öncesi farklı mekânlara gittiğimizde ne giyeceğimize dair bir ön kabul vardı. Ancak pandemiyle beraber katılacağımız iş toplantılarına, okulda sınıfımızdaki derslerimize evden bağlandığımızda bu ön kabul ortadan kalkmış oldu. Ne yapacağımızı bilemez olduk. Bazılarımız bir süre eski rutinlerini sürdürmeyi hedefleyerek evde de dışarıda toplantılara, derslere giyecekleri kıyafetleri giymeye devam ettiler. Bazılarımız üste ceket-gömlek, altına eşofman gibi farklı kombinler yaptı. Bu kombinler pandemi hayatının yarattığı bir tarz oldu. Benzer bir durumu daha önce hiçbirimiz yaşamadığımız için ister istemez bu yeni ortamda ne giyeceğimizi bilemez olduk. Mesela ciddi bir iş toplantısına ceket giyerek mi katılmalısınız, yoksa evden bağlanıldığı için bu çok mu fazla kalacaktır gibi soruları sormaya başladık.
SES AYARLARKEN ZORLANIYORUZ
Gündelik hayatının önemli bir kısmını bilgisayar başında geçiren ve konuşma deneyiminin büyük kısmını da bu şekilde gerçekleştiren bireyler önce bu ortamda konuşurken zorluk çektiler. Ancak şimdi yüz yüze konuşmalarda ses ayarı yaparken zorlanabiliyoruz. Tüm bunlar bizim yaşadığımız bu büyük dönüşümle bağlantılı gibi...
KENDİNİ SÜREKLİ EKRANDA GÖRMEK ÇOK YORUCU
‘Zoom fatigue-Zoom yorgunluğu’ diye bir kavram oluştu. Benim gibi gündelik hayatının önemli bir kısmını çevrimiçi geçiren akademisyenler bunu net şekilde yaşıyor. Benim açımdan en zoru öğrenciler kamerayı açmadığında siyah kutucuklara ders anlatmak. Bu sebeple de mümkünse kameralarını açmalarını rica ediyorum. Öbür türlü kendi kendimize konuşmak gibi geliyor. Oysaki karşılıklı konuşmada bizi en çok motive eden şey karşımızdakinin onaylayıcı bir ifadesini, mimiğini görmektir. Yüz yüze ders anlatırken benim açımdan en ilham verici şey karşımdaki öğrencilerin gözlerinin içinin parladığına tanıklık etmemdi. Çevrimiçi eğitimde, Zoom toplantılarında vs. bunu kaybetmişiz gibi hissediyorum. Bir de kendini sürekli ekranda görme kısmı var ki duygusal ve zihinsel olarak çok yorucu.
AĞAÇ KOVUĞUNDAKİ SİNCAP GİBİ...
Yeditepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü Başkanı Doç. Dr. Alev Yalçınkaya
KENDİMİZİ HİÇBİR ŞEY İÇİN ZORLAMAMAK ÇOK ÖNEMLİ
Nerede gülüp nerede susacağımızı bilememe veya farklı duygu dalgalanmalarının normal olduğunu anlayıp kabullenici olmalı. Zaman zaman korku, kaygı veya öfke gibi duyguları, bıkkınlık veya kafa karışıklıklarını yoğun olarak yaşayabiliriz. Normal olduğunu bilip kendimizden kaçmazsak daha kolay başa çıkabiliriz. Çok uzun zaman endişe dolu bir ortamda var olmaya çalıştık. Bunların yaşanması normal. Böyle durumlarda kendimizi hiçbir şey için zorlamamak önemli.
TRAVMATİK DÖNEM HENÜZ BİTMEDİ
Büyük fırtınadan korunmak için ağaç kovuğuna saklanmış, depoladığı yiyeceklerle hayatta kalmaya çalışan bir sincabın fırtına dinip güneş çıktığında kovuğundan dışarı kafasını uzatması gibi çıkacağız... Temkini elden bırakmayız. Sonra hayatta kalmanın tadını çıkarırken, diğer yandan yitirilenlerin yasını tutarız, yaralarımızı sarmakla meşgul oluruz... Travmatik dönemin içinden henüz çıkmadık, ne büyük bir travma içinde olduğumuzu göremeyebiliriz. Şu an yaptığımız hayatta kalmaya çalışmak, yaşananları normalleştirmeye çalışarak başa çıkmaya çabalamak. Ancak fırtına tamamen dindikten sonra yıkılanları onarıp hayatta kalabilmek için öğrendiğimiz yeniliklerle yola devam edeceğimizi düşünüyorum.
ESKİ ALIŞKANLARIMIZA DÖNSEK DE KAZANILANLAR YANIMIZA KALACAK
Bir yılda pek çok şey değişmiş olabilir ve eski alışkanlıklarımızı kazanmak bizim için işlevsel olmayabilir. Eski ve yeni alışkanlıkları birleştirerek bize en fazla yarayacak olanı seçebiliriz. Örneğin uzaktan görüntülü toplantılar, konferanslar zorunluluktan ortaya çıktı, fakat zaman ve mekân açısından kazandırdığı çok şey var. Eski alışkanlıklarımıza dönsek de bu kazanılanları yanımızdan ayırmayız gibi geliyor.
SARILAMASAK DA SÖZ VERİP BAĞ KURDUK
Sosyal mesafeyi korurken, sarılıp kucaklaşmasak bile yakınlarımızla, telefon veya uzaktan uzağa ziyaretlerle temasta kaldık. Ten teması, küçük çocukların, kendilerini tehlikeli ortamlarda güvende hissetmeleri için önemli. Fakat çocuklar büyüdükçe bu fiziksel temas yerini bir araya gelmek üzere karşılıklı sözleşmelere bırakır. Biz de sanki biraz öyle yaptık. “Pandemi bitsin de şöyle hep bir araya gelelim, grupça toplanalım” dedik. Yakınlarımızla, arkadaşlarımızla sözleşerek bu bağlarımızı koruduk.
MÜMKÜN OLDUĞUNCA DUYGULARIMIZI PAYLAŞIP KONUŞMALI VE DİNLEMELİYİZ
Bu dönem bazı geri kazanılamayacak kayıplarımız oldu. Ölen yakınlarımızla vedalaşamadan ayrılmak zorunda kaldık. Yasını tutmaya başlayamadık bir türlü... İş kayıpları, buna bağlı maddi kayıplar yaşayanlar var. Sağlığını kaybedenler oldu. Tüm bunlarla başa çıkmamız için gereken sosyal desteği kaybetmiş olmak da en zor kısmı sanırım pandeminin. Çevremizde bizi can kulağıyla dinleyeceğine güvendiğimiz kişilerle duygularımızı mümkün olduğunca paylaşmayı, konuşmayı ve aynı şekilde dinlemeyi öneriyorum.
65 YAŞ ÜSTÜNDE İNSAN HASRETİ VAR
Psikiyatr, psikoterapist Eylem Şahin Cankurtaran
SOSYAL DEĞİL ZİHİNSEL BECERİLERİ GERİLEDİ
65 yaş üstü risk nedeniyle evden çıkamadı ve çok yalnızlaştılar. Muayene ettiğimiz 65 yaş üstü kişilerde sosyalleşme becerilerinde azalma değil, tam tersi insan hasreti diyebileceğimiz, konuşmaya, sohbet etmeye özlem görüyoruz. Bu kadar uzun süreli yalnız kalmanın bazı 65 yaş üstü kişilerde zihinsel becerilerde gerilemeye neden olduğunu görüyoruz. Bir kısım yaşlıda da kaygı, uyku bozukluğu ve depresyon belirtileri olabiliyor.
HER GÜN DÜZENLİ YÜRÜYÜŞ
Yetişkinler ve çocuklar her gün düzenli dışarı çıkıp yürüyüşe başladığında eski alışkanlıkları bir süre sonra geri dönecektir. Ama eski alışkanlıklarını unutan, hatırlayamayan, dışarı çıkmaya başladığında çok şaşkınlaşan, hatta evin yolunu karıştıran, kaybolan 60 yaş üstü kişiler olursa, o kişilerde unutkanlık ve demans açısından doktor değerlendirmesi gerekir.
EMOJİLER SAĞLIKLI İLETİŞİM BECERİMİZİ KÖTÜ ETKİLEDİ
18 yaş altı grubu sosyal medya, çevrimiçi oyunlar üzerinden sosyal ilişkilerini devam ettirmeye çalışıyor. Pek çok genç başta okula gitmemekten çok memnun olmuşken son aylarda çok bunaldıklarını, yalnızlaştıklarını, hatta hiç arkadaşları kalmadığını söylüyor. Bu gençler sosyalleşme becerilerini kısmen de olsa unuttu. Sosyalleşme becerisi için gerekli olan doğru iletişim kurmaktır. Kısıtlamalar nedeniyle evlere kapanıp sosyal medya üzerinden insanlarla sadece yazışarak, yani karşımızdakinin yüzünü göremeden, sesini duymadan ve vücut hareketlerini görmeden sağlıklı iletişim kuramayız. Son yıllarda gençler ve çocuklar arasında çevrimiçi yazışmalar arttıkça, emojiler duyguları ifade etmenin yerini aldıkça, sağlıklı iletişim becerileri kazanma olasılıkları azalıyordu. Tam da sosyal becerilerini geliştirebilecekleri bir dönemden pandemi nedeniyle mahrum kaldılar.
SOKAĞA ÇIKINCA RAHATSIZ OLSANIZ DA KORKMAYIN
Uzun süredir evden çalışan, eğitim gören, toplum içine çıkmayan kişilerde ilk sokağa çıktığında bir an önce eve gitme isteği olabilir. Hatta uzun süredir dışarı çıkmayanlarda yorgunluk, baş ağrısı, kalabalıktan, gürültüden rahatsız olma belirtileri görülmesi de mümkün. Ama beynimiz çok kolay adapte olma becerisine sahip. Bir süre sonra eski durumuna dönecektir.
SABIRSIZLIK SOSYAL MEDYADA ÇOK ARTIYOR
Sosyal medyanın, WhatsApp ve Zoom toplantılarının yarattığı iletişim yorgunluğu önemli bir sorun. Aynı anda konuşma, karşıdakinin sözünün bitmesini beklememe, sabırsızlık artıyor. Ekrana uzun süre bakmaktan, karşıdan bir tepki gelmeden uzun süreli konuşmaktan, ekranın titremesinden dolayı göz şikâyetleri, yorgunluk ve ağrı şikâyetleri görmeye başladık.
DAHA ÇOK SOSYALLEŞTİKÇE BECERİLERİMİZ GERİ GELECEK
65 yaş üstü için aşılar yapıldıktan sonra, pandemi kurallarına uyarak, açık havada aileleri, arkadaşlarıyla görüşmelerini, yaptıkları günlük aktivitelerine dönmelerini öneriyoruz. Zihinsel gerileme olmayan kişiler daha çok sosyalleştikçe, daha çok konuştukça beyin değişkenliğine (plastisitesine) bağlı olarak sosyal becerileri de geri gelecektir. Bu duruma kullanılmayan kasların zayıflaması örneğini verebiliriz. Uzun süre konuşmayıp zihninizi kullanmayınca da zihin işlevleri geriler, zayıflar. Kas güçlendiren spor hareketleri gibi zihin güçlendirici aktiviteler de sosyal becerileri geri getirecektir. Tabii ki pandemi kurallarına dikkat ederek, düzgün bir şekilde maske takarak günlük alışveriş, arkadaşlarla sohbet gibi aktiviteler yapılmalı.
ORTAK MEKÂNDA BULUNAMAMAKLA HERHANGİ BİR BECERİMİZİ KAYBEDECEĞİMİZİ DÜŞÜNMÜYORUM
Klinik psikolog, psikoterapist Tuğçe Isıyel
İnsanlık tarihine baktığımızda bu salgınlar hep olmuştur. İnsan adaptasyon kabiliyeti çok yüksek ve sosyal bir canlı. Mutlaka birbirine ulaşmanın bir yolunu buluyor, çözümler üretebiliyor. Pandemide de bunu gördük. Zoom üzerinden içmeler, doğum günü kutlamaları gibi... Çünkü bir şekilde bir arada olmaya ihtiyacımız var. Ortak mekânda bulunamamak çok zorlayıcı oluyor elbette fakat bunun olmayışıyla herhangi bir becerimizi kaybedeceğimizi düşünmüyorum. Yasaklar bitip dışarı çıktığımızda belki her zamankinden daha kaygılı, ürkek olma ihtimalimiz var. Ancak bazılarımız için bunun çok uzun süreceğini sanmıyorum. Tabii bazılarımız için çok ciddi zorluklar yaşanabilir. Eğer o dönemde kişi kendini işlevsel hissetmiyorsa, insanlarla bir arada olmada ciddi sıkıntılar yaşıyorsa mutlaka psikolojik bir destek alınmasını öneririm.