Güncelleme Tarihi:
Sesli söyleyince hâlâ bile inanmakta zorlanıyor insan: Bir gün bir virüs bütün yerküreyi ele geçirdi. Hayatlarımız altüst oldu. Hastalığın pençesinde kıvrananlar, yakınlarını kaybedenler, sevdiklerinden uzak kalanlar, işinden olanlar, eğitime erişemeyenler, psikolojisi bozulanlar... Bunları yaşamayacak kadar şanslı olanlarımızın bile çalışma düzeni, günlük rutini, gelecek planları değişti. Bir restoranda bir şeyler yemenin, bir kafede yoldan geçenleri izlemenin, kalabalığa karışmanın, sinemada, tiyatroda, konserde iyi vakit geçirmenin, günün stresini dans ederek atmanın, yıl boyu özlemini çektiğimiz tatile kavuşmanın basit zevkini unuttuk. Çok şükür bir gün müjdeli haber geldi; aşı bulundu.
“Oh be” dedik, “Kötü günler geride kaldı. Artık herhalde bütün ülkeler bu aşıları üretmek ve dağıtmak için işbirliği yapar. Birkaç ay içinde ‘Vay be, biz ne yaşadık öyle’ demeye başlarız”. Maalesef öyle olmadı. Kimi ülkeler aşı stoklamaya başladı, kimi ülkelereyse ancak birkaç bin doz gitti. Şu an yerküre üzerinde yaşayan her 100 kişiden sadece 6’sı aşılanmış durumda. Dahası Avrupa Birliği’nin kıta dışına aşı sevkıyatını sınırlandırabileceği söylentisi var. Oysa uzmanlar “Herkes aşılanana kadar hiçbirimiz güvende değiliz” diyor.
Peki nasıl olacak? Orhan Gencabay’ın şarkısındaki soruyu hatırlayalım: “Her şey karanlık / Nerde insanlık?”
‘AŞI DA İLAÇ DA HEPİMİZİN; İHTİYACIMIZ OLAN, BUNU HEP BİRLİKTE TALEP ETMEK’
Bütün dünyayı etkileyen bir virüse karşı geliştirilen aşı neden insanlığın ortak malı değil?
Sağlık hizmetleri neden ticaret nesnesi haline getirildiyse aşıya da aynı nedenle adil biçimde erişemiyoruz: Şirket çıkarlarının toplum yararına üstün tutulduğu bir dünyada yaşıyoruz çünkü. (Prof. Dr. Murat Civaner)
Biliminsanlarının keşifleri bağlı oldukları laboratuvarların sahiplerine mi aittir?
Bu, aşıyı nasıl ürettiğinize bağlı. Şirketlerin üretmesini tercih ederseniz patent yasaları, pazar dinamikleri belirleyici olur. Kamu kurumlarının üretmesini tercih ederseniz aşı topluma ait olur. Bu durumda aşıya erişim ölçütünü belirlerken ödeme gücü ya da mülkiyet gibi kavramları dikkate almazsınız; insan olmak yeterlidir. Bu da sanıldığının aksine gayet mümkündür. Örneği uzaklarda aramaya gerek yok. Bu ülke 1928’de Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü açtı, kendi aşısını üretebilir hale geldi, Çin’e kendi ürettiği kolera aşısını gönderebildi. (Prof. Dr. Murat Civaner)
Bir şirkette çalışmaya başladıktan sonra orada üretilen her şey o firmaya aittir. Moderna aşısı 35 yaşındaki Hamilton Bennet’in liderliğinde bulundu. Ama biz basında Moderna CEO’su Stephane Bancel’i görürüz. Eğer Uğur Şahin ve Özlem Türeci aynı zamanda BionTech’in sahibi olmasalardı veya Pfizer, BionTech’i aşı bulunmadan önce satın alsaydı, Şahin-Türeci çifti de çok bilinmeyecekti ve hafızamızda Pfizer’in CEO’su Albert Bourla kalacaktı. (Prof. Dr. Onur Başer)
Pfizer-BionTech aşısını bulan Özlem Türeci ve Uğur Şahin çifti
“Biliminsanlarının o keşifleri yapabilmesi için büyük yatırımların yapılması gerek. Şirketlerin bir noktada bunun karşılığını alması gerekir” diyenler var. Bunda haklılık payı var mı?
Aşı ve ilaç fiyatları; Ar-Ge çalışmaları ve üretimin yanı sıra dağıtım, pazarlama, kâr payı gibi ticari giderlerle rekabet ortamı içinde belirleniyor. İlaç şirketleri fiyatların yüksek olmasıyla eleştirilir, kârlılık oranları da diğer endüstrilere kıyasla üç-dört kat fazladır. Bu durumu “Biz olmasak ilaç bulunmaz” savıyla haklı çıkarmaya çalışırlar ancak asıl harcama Ar-Ge’ye değil, pazarlamaya ve kâr paylarına yapılır. Yani bir ilacın ve aşının topluma maliyetinin çok daha düşük olması mümkündür. Zaten deneyler büyük oranda kamu kurumlarında çalışan biliminsanlarınca yapılır. Sonra da ilaç ya da aşı adayları sağlıklı ve hasta kişiler üzerinde denenir. İlacı ‘bulan’ toplumdur kısacası. Şirketlerin bu süreçteki rolü üretim ve finansmandan ibarettir. Hangisi eşsiz bir katkıdır? İnsanların emekleriyle, bedenleriyle yaptıkları katkılar mı üretim ve finansman mı? Bizim katkılarımız olmadan aşı üretilemeyecekken şirketler aşıyı patentleyip bize geri satıyor. Moderna aşısı ABD devletinin 1 milyar dolar fon sağlamasıyla üretildi, hükümet 3.2 milyar dolar ödeyip aşıyı şirketten satın aldı. Oysa aşı da ilaç da hepimizin; ihtiyacımız olan, bunu hep birlikte talep etmek. (Prof. Dr. Murat Civaner)
İnsanlığın ortak malı olması gereken tedavilerde üniversite araştırma merkezlerinin, devletin araştırma kurumlarının ön plana çıkması gerekiyor. Çiçek aşısı Harvard’da, Benjamin Waterhouse tarafından bulundu. Zamanla üniversite bütçelerindeki değişiklik, çalışma ortamlarının özel sektörlere geçişine sebep oldu. İlaç firmalarına kendilerinde olmayan bir misyon yüklemek ve bunun üzerinden onları eleştirmek çok doğru değil. Onlar da her özel firma gibi kâr amacı güdüyor. Tüm üretimlerini, yaratıcılıklarını bu motive eder. Bu nedenle onlardan patent almamalarını beklemek haksızlık olur. Ancak üniversite ve devlet araştırma kurumlarını geliştirmek, bütçelerini arttırmak yeni tedavi şekillerini ve aşı seçeneklerini arttıracaktır. (Prof. Dr. Onur Başer)
Koronavirüs aşısını bulan şirketler pandemi nedeniyle bu süreçte aşırı zenginleştiler mi?
Pfizer bu yıl 15 milyar dolarlık aşı satmayı bekliyor, kâr marjı yüzde 25-30 civarında. Bu, Pfizer’ın şu anda sattığı en iyi üç ilacın toplamına eşit. 15 milyarlık satışla Pfizer-BionTech aşısı, AbbVie’nin 20 milyar dolarlık artirit ilacı Humira’dan sonra dünyanın en fazla satan ikinci ilacı konumuna yerleşecek. Moderna’nın geçen yıl sadece 60 milyon dolar geliri vardı, bu yıl 13.2 milyar dolar gelir bekliyor. Zamanla aşı ve tedavi çeşitliliği artacaktır, koruma sürelerindeki belirsizlikler ortadan kalkınca yeni bir fiyatlama sistemine gidilecektir. (Prof. Dr. Onur Başer)
‘Güneş’in patenti olur mu?’
Sosyal medyada Jonas Salk’ın çocuk felci aşısının patentini almadığıyla ilgili paylaşımlar görüyoruz. Bu hikâye doğru mu?
Salk “Güneş’in patenti olur mu? Güneş nasıl hiç kimseye ait değilse çocuk felci aşısı da kimseye ait olmamalı” diyerek patent almamıştır. (Prof. Dr. Murat Civaner)
Pandemiden neler öğrendik?
- Pandemilerle birlikte yaşamamız gerekebileceğini,
- Bilimin önemini,
- Geleneksel ya da alternatif tıp yönteminin hiçbir koruyucu etkisinin olmadığını,
- Hayvanlarla ilişkilerimizde yeni bir bakış açısına gereksinim duyacağımızı,
- Genel hijyen anlayışımızı toptan değiştirmemiz gerekebileceğini,
- Pandemilerin toplumların demografik, ekonomik, politik, psikolojik ve sosyal yapısını doğrudan etkilediğini ve üretim gücünü düşürdüğünü,
- Ülkelerin sağlık politikalarını acilen gözden geçirmesi gerektiğini,
- Hastalık yapıcı ve akıllı küçük organizmalara karşı mücadele araçlarının tarihsel dönemlere kıyasla çok daha fazla olduğunu ama alet edevattan ilaca ve yoğun bakım yataklarına kadar tüm bu olanakların adil dağıtımının yapılabilmesinin önemini,
- Salgınların insan psikolojisi ve insanlar arası ilişkileri çok etkilediğini,
- Eğitim sistemimizi güncellemek gerektiğini,
- Yoksulları, göçmenleri, yaşlıları ya da çocukları salgından sorumlu tutmak, ayrımcılık yapmak yerine, sağlık kaynaklarının geliştirilmesi yönünde bir tavır değişikliği gerekliliğini...
(Prof. Dr. Gülten Dinç)
24 MİLYON DOZ: İsrail’in satın aldığı aşının miktarı. Ülkede nüfusun tamamı aşılandı. Sosyal hayat büyük ölçüde normale döndü. Vaka sayısı 100’lere düştü.
‘SADECE KENDİNİ KURTARMA FİKRİ SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL’
Uzmanlar “Herkes aşılanana kadar hiçbirimiz güvende değiliz” diyor. O zaman neden bütün ülkeler kendi derdine düşmüş durumda?
Şirketler için aşı herhangi bir kâr aracından farklı değil. Devletler içinse ticaretin yanı sıra politik mücadele aracına dönüşmüş durumda. Böyle olunca ülkeler arasında ve ülkeler içinde aşıya erişim eşitsizliklerin de etkisiyle büyük farklılıklar gösteriyor. Son 30 yıldır ‘küreselleşme’yle dünyanın daha iyi bir yer olacağı anlatılıyor. Şimdiyse trajikomik biçimde ulus-devlet reflekslerinin açıktan çatışmasını izliyoruz. Devletler önce maske, eldiven gibi malzemeleri taşıyan uçaklara el koydu, şimdi benzer politikalar aşı üretimi ve dağıtımında uygulanıyor. Oysa ‘küresel yaklaşım’a asıl şimdi ihtiyaç var çünkü derdimiz ortak. (Prof. Dr. Murat Civaner)
18 ay gibi kısa bir sürede geliştirilen aşılar için büyük yatırımlar yapıldı ve çoğu özel araştırma laboratuvarları yatırımlarından kâr beklentisi içinde. Bazı aşı üreticileri hiç hükümet yardımı almazken diğerleri aldı. Yardım eden hükümetler de öncelik haklarını ellerinde tutuyor. Kendi vatandaşlarını aşıladıklarında ve ekonomilerini açtıklarında aşının hızlı bir şekilde yaygınlaşması için ellerinden gelenlerini yapacaklardır, yoksa sadece kendini kurtarma fikri sürdürülebilir değil. (Prof. Dr. Onur Başer)
Çare COVAX mı?
Dünya Sağlık Örgütü öncülüğünde kurulan COVAX, dezavantajlı durumdaki ülkelere aşı sağlıyor.
‘DÜNYA NÜFUSUNUN YÜZDE 70-85’İ AŞILANMADAN ESKİ GÜNLERİMİZE DÖNMEMİZ MÜMKÜN GÖZÜKMÜYOR’
Bu pandemi bitecek mi?
Pandemiler birdenbire, mucizevi bir şekilde ortadan kalkmazlar. Azalışların ardından tekrar artmalar, iniş çıkışlar görülebilir. Ya da vaka sayıları azalsa da ölümler bununla orantılı bir şekilde hemen azalmayabilir. Yani bu bitiş süreci hem uzun hem dolambaçlı bir yol olacak. Her yerde aynı zamanda bitmeyecek. Gelişmiş ülkeler toplumlarının genelini aşılamayı daha kısa bir sürede tamamlayacakken fakir ülkeler için bu, yıllar sürebilir. Bu da uzun vadede COVID-19’u fakir ülkelerin bir sorunu haline getirecek. Esasen gözden kaçırdığımız çok büyük bir tehlike daha var; virüsün yaban hayvanlarına bulaşma tehlikesi. Şu ana kadar hâlâ bu virüsün hangi hayvandan insana geçtiği tam olarak belirlenmiş değil. Ancak insanlardan hayvanlara geçebildiğini biliyoruz. Örneğin evcil hayvanlara, hayvanat bahçesindeki hayvanlara ya da vizon çiftliklerinde yayıldığını gördük. Bunlar hareketlerini kontrol edebildiğimiz hayvanlar. Eğer bir şekilde bu virüs yaban hayata ulaşırsa kendisine belki de bir daha hiç ortadan kaldıramayacağımız bir doğal ortam oluşturabilir. Hatırlamak gerekirse aşılama yoluyla ortadan kaldırılmış tek insan virüsü çiçek hastalığıdır. Bunun da nedeni insan dışında barındığı bilinen bir konakçı hayvan olmamasıdır. Aşılama yoluyla bu pandemiyi bitirebilmek istiyorsak, virüsün yaban hayvanlarına bulaşmasını engelleyecek tedbirlerin alınması çok büyük önem taşıyor. (Doç . Dr. Nükhet Varlık)
Savunma sanayisi için trilyonlarca dolar askeri harcamaların yapıldığı bir dünyada, bu cümlenin sonundaki noktanın 10 binde 1’i kadar küçük bir virüs, bize gerçek tehlikenin nerelerde olduğunu anlamamızı sağladı. Dünya nüfusunun yüzde 70-85’i aşılanmadan tamamen eski günlerimize dönmemiz mümkün gözükmüyor. Bunu iki ayda tamamlayan İsrail gibi ülkeler oldu. ABD’nin 2022 Ocak ayına kadar bu seviyeye gelmesi bekleniyor. Gelişmiş ülkelerde bu oran çok çabuk sağlanacaktır. Ancak şu aşamada gittiği takdirde yeni hesaplarla tüm dünyanın yüzde 75’inin aşılanması 7 yılı bulacaktır. Fakat gelişmiş ülke ekonomileri tüm vatandaşlarını aşılasalar bile tüm dünyayı güven altına almadan eski günlere oranla gelirlerinin yüzde 50’sine yakınını kaybedecekleri için, bir an önce aşı milliyetçiliğinden hızla uzaklaşarak aşıların hızlı bir şekilde dağılması için daha çok çabalamalılar. (Prof. Dr. Onur Başer)
KATKIDA BULUNANLAR
- Prof. Dr. Gülten Dinç, İstanbul Üniversitesi, tıp tarihi ve etik uzmanı
- Prof. Dr. M. Murat Civaner, Uludağ Üniversitesi, tıp tarihi ve etik uzmanı
- Doç. Dr. Nükhet Varlık, Rutgers Üniversitesi, pandemi tarihçisi
- Prof. Onur Başer, MEF Üniversitesi, sağlık ekonomisi uzmanı