Güncelleme Tarihi:
Bu yolda ciddi bir savaş veriyorlar ve ağır yaralılar. Hem de gördüklerine ve yaşadıklarına dayanamayacak, hayvanların yaşam hakkını savunmak için hazırladıkları raporu yarım bırakmak zorunda kalacak kadar… Hayvan Hakları İzleme Komitesi üyeleri Fatma Biltekin ve
Burak Özgüner’le bu zorlayıcı süreci konuştuk.
Uzun süredir Hayvan Hakları İzleme Komitesi’nin (HAKİM) hayvanlara karşı işlenen suçları ortaya koyan raporunun açıklanmasını bekliyordum. Daha önce sorduğumda aldığım “Hazırlıyoruz” yanıtı, son aradığımda “Hazırlayamıyoruz çünkü psikolojimiz bozuldu” olarak değişti. 10 kişilik gönüllü ekibiyle başlayan iş, daha yolun en başında üç gönüllünün “Biz dayanamıyoruz” diyerek bırakmasıyla sekteye uğramış. Gördükleri ve yaşadıkları karşısında dayanamayan grup sonunda raporu hazırlamayı bırakmaya karar vermiş.
Ekibin liderliğini yapanlardan Fatma Biltekin, yaşadıklarını atlatabilmek için iki psikologdan yardım aldıktan sonra faydasını görmediği için bırakmış. Diğer ekip lideri Burak Özgüner ise halen psikoloğa gitmesine karşın görüntü izleyemiyor, acı çeken hayvan sesine dayanmakta dahi zorlanıyor.
Ayakları kesilen yavru köpeğin benzerleri geldi
Hayvanlara karşı işlenen suçları rapor haline getirme kararını 2015’te almış Biltekin ve Özgüner. “Hayvan haklarını savunduğumuzda devlet yetkilileri ‘Bunlar münferit olaylar’ diye karşımıza çıkıyordu. Biz de sistematik ve toplumsal olduğunu ortaya koymak için rapor hazırlamaya karar verdik” diye anlatıyor Biltekin.
***Bize gönderilen videolarda öldürülen, acı çektirilen hayvanları tek tek sayıyorduk. “Eşim köpeğimizi istismar ediyor” diye ihbarlar alıyorduk. Bunlar o kadar acı verdi ki!***
Ardından bilgi edinme başvuruları, TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verileri, medya tarama gibi yöntemlerin yanı sıra itlaf, telef, 5199 numaralı yasa, 4915 sayılı kanun, tecavüz, avcı, kedi, köpek, şiddet gibi kelimelerle yaptıkları aramaların sonuçlarını rapor haline getirmişler. “Üzülerek söylüyorum ki bir daha Hayvan Hakları İhlâlleri Raporu’nu tamamlayıp yayımlayamadık” diyor Biltekin.
Nedenlerini ise şöyle açıklıyor: “Bize gönderilen videolarda öldürülen, acı çektirilen hayvanları tek tek sayıyorduk. Ayakları kesilen köpek yavrusunun gündeme oturmasının ardından Türkiye’nin dört yanından benzer fotoğraf ve görüntüler geldi. ‘Evde eşim köpeğimizi istismar ediyor’ diye ihbarlar alıyorduk. Toplum tarafından görünmeyen, yaşam hakları yok sayılan hayvanlara her gün yaşatılanları bilmek, bunları sayılarla telaffuz etmenin yanında hayvanlara yaşatılanları ayrı ayrı düşünmek, bize o kadar acı verdi ki! O kadar travmatize olduk ki bundan sonrası için raporlama çalışmasına son verme kararı aldık çünkü gerçekten psikolojik olarak altından kalkamadığımız bir iş oldu. Raporu hazırlarken yaşadığımız çaresizlik bizi depresyona soktu. 10 kişilik gönüllü ekibimizde üç kişi daha işin başında ‘Bunlar bizim psikolojimizi bozdu’ diye ayrıldı. Kalanların da ruh hali bizimkinden farklı değildi.”
Biltekin, raporu hazırlamayı bıraktıktan sonra profesyonel destek almış. İki psikoloğa gitmiş ancak anlaşılmadığını düşünerek bırakmış ve bir süre evine kapanmış. “Durumu psikologlara anlattığımda şımarık bir yerden baktığımı hissettirdiler bana. Çünkü bunu normalleştirmemi istiyorlardı” diye açıklıyor destek almayı bırakmasının nedenini.
Kendisi için çözümü çocuklar ve gençlerle ‘türcülük’ üzerine atölye çalışmaları yapmakta bulmuş. “Evden çıkamıyordum. Ama özellikle çocuk ve gençlerle atölye çalışmaları yapmak bana umut verdi ve çok iyi geldi. Şu an beni ayakta tutan, onlarda gördüğüm değişim” diye anlatıyor yaşadıklarını.
Kaldıramıyor insan, çöküyor
HAKİM’in kurucusu Burak Özgüner ise söze “Ben aşırı yorgunum” diye başlıyor. Hayvanseverlerin mücadele ettiği şeyin ‘normal bir şey’ olmadığının altını çiziyor ve “Artık görüntü izleyemiyorum. Hatta ses dahi duymaya gücüm yok. O yüzden halen profesyonel destek almaya, psikoloğa gitmeye devam ediyorum” diyor.
Onun hayvan hakları savunuculuğu dokuz yaşında Bahçeköy’e taşınmalarıyla başlamış: “Okula gidip gelirken yolda sürekli ölmüş, can çekişen ya da kan revan içinde köpekler görüyordum. Biraz araştırınca belediyenin yaptığını öğrendim. Ben de çocukları örgütledim ve ne kadar yetkili varsa dilekçe göndermeye başladık. ‘Gördüklerimiz travmatik, çocuk haklarına da aykırı’ diyorduk. Bakanlık belediyeyi arayıp kendisini görevden alacağını söylemiş. Belediye başkanı da beni çağırdı ve ilk tehdidimi 10 yaşında belediye başkanından ‘Seni bir kaşık suda boğmak istiyorum’ diye aldım. İki yıl hayvanlara şiddet durdu ama sonra muhtarlık ve halk başladı aynı şeylere. Benim de o günden bu yana hayatım hiç değişmedi; hayvan hakları ihlallerinin peşinden koşmakla geçiyor.”
***Toplumsal muhalefet bana biraz ikiyüzlü geliyor. Hayvan ve insanı birlikte gören özgürlük aktivizmi olmadığı sürece, hiçbir insan hakkı tam olarak elde edilemeyecek.***
Onlara yardım edebilmek için üniversite eğitimini de hayvan sağlığı üzerine almış Özgüner. “Ancak o da benim için bir travmaydı” diye anlatıyor: “Bir keresinde bizi kesim öncesi bir mezbahaya götürdüler. Bir hayvana 40 öğrenci suni dölleme yaptı. Hayvandan kan geliyordu ve acı içindeydi. Bu ders değil ki! Şu anda mezbahalarda kıtır kıtır hayvan kesiliyor. Bunun farkında olmak büyük bir yük getiriyor insana ve kaldıramıyor, çöküyor.”
Özgüner, “İnsan hakları gelsin de hayvan hakları gelir” diyenlere de kızgın. “Toplumsal muhalefet bana biraz samimiyetsiz, ikiyüzlü geliyor. Hayvan ve insanı birlikte gören özgürlük aktivizmi olmadığı sürece, hiçbir insan hakkı tam olarak elde edilemeyecek” diyor.
Yılda en az 150 milyar hayvan eti için öldürülüyor
Fatma Biltekin, yarım bıraktıkları rapordan görebildikleri kadarıyla suçun en fazla tecavüz konusunda arttığını söylüyor. Yılda 150 milyardan fazla hayvanın eti için öldürüldüğünü belirten Biltekin, “Bu gerçekten delilik! Başka canlıların yaşamları konusunda böyle bir söz hakkımız olmamalı” diyor.
Prof. Dr. Ebru Yalçın (Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dekan Yardımcısı)
Seri katillerin ortak noktası, işe hayvana şiddet uygulayarak başlamaları
“Hayvana şiddet ve istismarın insan psikolojisindeki etkisi herkes için geçerli. Şiddete alışkın olmak diye bir şey yok. Biz veteriner hekimler de aynı sorunu yaşıyoruz. Özellikle ABD ve Avrupa’da intihar oranı en yüksek meslek dallarından biri veterinerlik. Bu nedenle veterinerlerin de profesyonel destek alması, oldum olası konuşulan bir konudur. Çünkü normal bir insanın karşı karşıya kalamayacağı çok fazla şeyle karşılaşıyoruz. Ben de çok etkileniyorum. Hep ‘Biz de olmasak onların yaşam hakkını kim savunacak’ diye düşünüp normal kalmaya çalışıyorum. Ama ‘Sağlıklı kalabiliyor musunuz’ diye sorarsanız çok da emin değilim açıkçası.
Sorunun çözümü hayvanın da bir birey, bir canlı olduğunu kabul etmek, ona karşı işlenen suçu insana karşı işlenen suçla eşdeğer tutmaktan geçiyor. Çünkü eğer hayvana şiddetin önüne geçebilirsek insana şiddeti de çok büyük oranda azaltmış oluruz. Unutmayalım ki seri katillerin ortak noktası, işe hayvana şiddet uygulayarak başlamaları. İlk yapmamız gereken, hayvana karşı şiddet ve istismara ağır ve caydırıcı cezalar getirmek, ardından da uzun vadeli eğitim...”
Ayşen Özleyiş Oğuz (Sokaktaki Patili Canları Yaşatma Derneği İstanbul temsilcisi, gönüllü hayvan hakları savunucusu)
Soğukkanlı olmaya zorluyorum kendimi, Polyannacılık bu ama başka çarem yok
Üç ay boyunca raporu hazırlamak için çalışan gönüllüler arasında olan Ayşen Özleyiş Oğuz yaşadıklarını anlatıyor:
“Baskı, üzüntü, mutsuzluk ve agresiflik... Raporu hazırlarken çalıştığım üç ay sonunda hissettiklerim bunlardı. Hayvana şiddet ve istismarın nasıl bir sorun olduğunu biliyordum tabii ancak çalışmayı yaparken gördüm ki gerçekte olanlar bildiklerimin ve tahmin ettiklerimin çok çok ötesinde. Adeta insanın hayvana uyguladığı şiddetin sınırsız olduğuna tanık oluyordum, anlatılacak gibi değil. Aklı ve vicdanı olan hiç kimse gördüklerimizi kabullenemezdi. Kendinizi yetersiz hissediyorsunuz ve bu da yıpratıyor. Sinirlenip agresif olduğumu gördüm. Bunu otokontrolle ve hayvanlar için çalışmaya devam ederek yenmeye uğraşıyorum. Soğukkanlı olmaya zorluyorum kendimi. Sakin olmazsak bir şey elde edemeyeceğimizin farkındayım. Ben de kendimi böyle kandırmaya çalışıyorum. Polyanna’cılık bu ama başka çarem yok.”