Güncelleme Tarihi:
ADIMIZ ‘YANGINA KAFA ATAN ADAMLAR’A ÇIKTI
Bulut Özatik (40) İtfaiye grup amiri
Oraya vardığımız andan itibaren varlığını hissettiğimiz Marmaris halkına teşekkür ediyorum. Özellikle Kerem’e, Hasan’a, Mehmet’e, Yunus’a, Şükrü’ye, Enes’e. 20’li yaşlarındaki çocuklar bizi öyle bir desteklediler ki 40-50 metre yüksekliğindeki dalga gibi alevlere gözü kara daldık. İsmimiz ‘yangına kafa atan adamlar’ olarak çıktı. Herkesin geri çıktığı bölgelere İstanbul İtfaiyesi araçları bodoslama girdi. Hisarönü’nde kazandığımız zafer anlatılamaz. İlk gelen yangında anaforla, alev hortumuyla karşı karşıya kaldık. 3 kilometre uzaklıktaki kayalıktan gelen yangın, rüzgârın etkisiyle 20 dakikada bir ormanı komple yaktı. Biz 3 araç ateşlerin içinde kaldık. Dereağzı mevkisindeydik; ormanın içine doğru bir ev vardı. Çok zor bir bölgeydi. Hayatımda ilk defa böyle bir karar aldım, “Evleriniz yanacak ama ben bu köyü kurtarmak zorundayım” dedim. Onlar da “Elinizden geleni yaptınız. Sadece bizim evlerimiz yansın. Yeter ki kurtarın” dediler.
Bir köyde söndürme çalışmalarına başlamadan önce içeride 15 kişinin kaldığını söylediler. Bunu duyunca “Her ne olursa olsun gireceğim” dedim. O sırada duygusal tarafım profesyonelliğimin önüne geçti, temiz hava solunum cihazımı giymeden yangının içine dalıyordum ki Murat Müdürüm beni durdurdu. Giyinip alevlerin oluşturduğu koridordan geçip yanlarına ulaştığımda sapasağlam olduklarını gördüm. O an duygu patlaması yaşayıp hep birlikte sarılıp ağladık. Onları kurtardık, iş bitti derken Fatih ve Yaşar isminde bize yardım eden iki arkadaş koşa koşa “Eyüp Abi bizim ev yanıyor” diye geldi. Yangının yükseldiği yerde çok dar sokaklar vardı. Tek araç sokabildik içeri. Suyumuz azaldı. Olayın büyüklüğünü gören ekipler girmiyordu. Zeytinburnu Belediyesi’nden su takviyesi için gelen adamın kolunu tuttum, “Ben ölmeden, sen ölmeyeceksin, gir buraya!” dedim. Geldiler, sonra müdürüm aramıza katıldı. En deli kararın verildiği noktaydı bizim için. Sonunda oradaki evleri söndürmeyi başardık.
Marmaris’te yangınların tam ortasına konuşlandık. İlk gittiğimiz gün bölgeyi bilmediğimiz için acemilik çektik. Ama
sonra bölgeyi tanıyınca girdiğimiz hiçbir yeri kaybetmedik. Biz gittiğimizde ‘Köyleri boşaltın’ anonsları yapılıyordu. Ciddi rüzgâr vardı. Yaya olarak kaçamayacağımız hızdaydı yangın. İnsanların yüzündeki ifadeyi görünce o kadar üzüldüm ki ağlamaya başladım. Üçüncü günden sonra her yerde ‘İstanbul itfaiyesi geldiyse burası kurtuldu’ gözüyle baktılar. Öyle durumlar var ki inanın fizik profesörü orada çay dağıtıyor. Yangında statü yok, herkes yardım etme derdinde. Dünyanın çeşitli yerlerinde gönüllü sayısı itfaiyeci sayısının 10-15 katıdır. Yani bu adamlar hemen gelip itfaiyeye entegre olup çalışabilir. Bizde bu sayı çok az. Gelin itfaiye gönüllülerini arttıralım. Bizim asıl isteğimiz itfaiyenin bir meslek çatısı altına girmesi ve yıpranma hakkı verilmesi.
Özhan Atçakan (38) Bakırköy İtfaiyesi, amir
Dünyaya tekrar gelsem itfaiyeci olurum. Bu parayla yapılacak bir meslek değil, gönül işi. Yangın bölgesinde pek çok gönüllü vardı. Onları dışarı çıkardık çünkü yangın çok süratli bir şekilde geliyordu. Rüzgârdan dolayı su ulaşmıyordu alevlere. Arazi çok sıkıntılı olduğu için araçları da sokamadık. Baktık kaçacak bir yer yok, alevler her taraftan geliyor. Sıkışınca “Bir gün bir yerde ölecektik, orası da burasıymış herhalde. Yakın sigaraları, oturun. Hakkınızı helal edin” dedim arkadaşlarıma. “Helal olsun” dediler. Biri de “Kaçalım, şuraya gidelim” demedi. 4-5 dakika sonra rüzgâr bir anda ters tarafa döndü. İleride de gönüllüler bizi bekliyormuş...
“Onlar çıkmadan biz de çıkmayız” deyip beklemişler. O kadar çok ölüm tehlikesi atlattık ki... Çünkü yangın çok süratli geliyor. Rüzgârı arkasına aldığı zaman sizi de ormanın ortasında sıkıştırıyor. O anda kendi ailemizden daha çok birlikte çalıştığımız personelimizi düşünüyoruz. Çünkü onların sorumluluğu da bizim üzerimizde.
1996 MARMARİS YANGININDA ŞEHİT OLAN İTFAİYECİNİN TİŞÖRTÜNÜ GİYİP ALEVLERLE MÜCADELE ETTİ: ‘BİZE BÜYÜK BİR MANEVİYAT, BÜYÜK BİR GURUR OLDU’
Ahmet Ercan (39) İstanbul Sancaktepe Grup Amirliği’nde onbaşı
15 yıldır itfaiyecilik yapıyorum. Hayalimde insanlara, canlılara yardım etmek vardı. Amirlerimiz Marmaris Hisarönü’ne gideceğimizi söyleyip isim istedi; ben gönüllü olarak yazıldım. Tam yangına müdahale etmeden önce toplanma yerinden hareket etmek üzereyken bir ağabey geldi yanıma. Elinde bir tişört vardı. “Bu benim 1996’da Marmaris’te orman yangınında kalp krizinden şehit olan oğlumun tişörtü. Yangına müdahale ederken bu tişörtü de yanına alır mısın? Bir de dua okur musun” dedi. Ben de “Ne demek, tabii ki, benim hacı annem var” deyip o ağabeyin yanında hacı annemi görüntülü aradım. Anneme “Rahmetli şehidimize bir Yasin okur musun” dedim. Annem dua okuyup başsağlığı diledi; “Oğlumu o tişörtün hakkını verecek şekilde yetiştirdim” dedi. Onlar konuşurken ben ağlıyordum. Arkadaşlarım da şaşırdı. Bir tişört 30-40 kilo olur mu? İnanın tişörtü elime aldığım zaman 30-40 kilo varmış gibi hissettim elimde. Onun maneviyatı, onun ağırlığı... Yemek yerken bile bir yere bırakamadım. Bugüne kadar bana verilmiş maneviyatı en yüksek hediye. Yangına giderken de o tişörtü üzerime giydim. Yangın yerinde çalışırken manevi etkisi çok kuvvetli oldu. Biz takım halinde çalışıyoruz. Bize büyük bir gurur oldu. Orada halkın arkamızda olduğunu hissettik. Erzak, yemek olsun, moral konuşmaları olsun, bunu hissettirdiler. İnanın çorabımıza kadar getirdiler. Alkışlarla karşılandık.
Halkın da desteğini alınca yangın söndürme çalışmaları çok güzel şekilde tamamlandı. 4 gün içinde Hisarönü’nde yangını söndürdük. Dönüşte de halk 4-5 noktada Türk bayraklarıyla önümüzü kesti.
Öyle bir sevgi seli vardı ki inanılmazdı.