Güncelleme Tarihi:
‘Candan ilişkileri, dostlukların önemini ve efendiliği öğrendim’
Ahmet Koman-İlhan Koman
İlhan Koman bu toprakların yetiştirdiği en büyük heykeltıraşlardan biri, dünya çapında bir sanatçı. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ni bitirdikten sonra 1947’de devlet bursuyla Paris’teki Julian Akademisi’ne gitti. 1951’de Türkiye’ye döndü ve 1958’de İsveç’e taşınana kadar İstanbul Akademisi’nde ders verdi. İsveç’te Hulda adlı bir tekneyi kendisine ve ailesine ev yaptı. Yaşar Kemal, Abidin Dino, Ali Neyzi, Abdurrahman Hancı, Safa, Alev Ebuzziya, Erol Akyavaş, Hulda’nın ziyaretçilerinden...
Aile, İlhan Koman’ın mirasını korumak için İlhan Koman Kültür ve Sanat Vakfı’nı kurdu. Prof. Dr. Ahmet Koman babasının yuvası Hulda’yı bir bilim-kültür merkezine dönüştürdü. Hulda, Koman’ın eserleriyle birlikte liman liman dolaştı, bir süredir Türkiye’de... İsveç sokaklarında Koman’ın birçok eseri var. Ünlü heykeli ‘Akdeniz’ ise Türkiye’de... 1986 yılında kaybettiğimiz İlhan Koman’ı oğlu Prof. Dr. Ahmet Koman anlattı...
* 5 kardeşiz, annem Melda Kaptana. Babamın Kerstin Koman’dan olan kardeşlerim Elif, Defne, Korhan, babamın ilk eşi Bo’dan Catrin adlı kardeşlerim var. Aramızda ayrı gayrı olmadı, babamın eserlerini bana yani İlhan Koman Kültür ve Sanat Vakfı’na teslim ettiler. Hulda’yı İsveç’ten Türkiye’ye getirdik. Halen Milas’a bağlı Söğütçük Köyü’nde bir İlhan Koman Kültür Çiftliği’nin oluşması için birlikte uğraşıyoruz.
* Babam ve annem benim sanat dünyası içinde olmamı ama bilim yolunda gelişmemi sağladılar. Babamdan çeşitli aletlerin nasıl kullanılacağını, malzemelerin huylarına nasıl uyulması gerektiğini öğrendim. En önemlisi
candan ilişkileri, dostlukların önemini, efendiliği öğretti bana. Hiç Babalar Günü kutlamadık, yok muydu acaba o zaman?
* Annemle babam, ben 5 yaşımdayken ayrıldıktan sonra babamla 6, 12 ve 15 yaşlarımda ancak birer yaz geçirebildim, ta ki liseden sonra yanına gidip Hulda’da kamaramı birlikte inşa edinceye kadar. Birlikte olabildikçe balık tutar, tamirat/eser yapar, dostlarla sohbet eder, gezilere çıkardık.
* Hulda’daki muhabbet gecelerinin birinde kaydettiğim Âşık Daimi, Âşık Nesimi, Tuncel Kurtiz, Zülfü Livaneli ile müzik ve sohbet günü var. Kayıtlar sayesinde de canlı olarak hatırlayabildiğim bir gün...
‘Akdeniz’ heykeli şu anda Yapı Kredi Yayınları’nın İstanbul Beyoğlu’ndaki binasında sergileniyor (üstte). Paris’te Husen Alptekin’in evinde Ahmet ve İlhan Koman (sağda).
‘Samimi bir insandı, farklı bir zekâya sahipti’
Su Yücel-Can Yücel
Ressam Su Yücel, Can Yücel’in, namı diğer Can Baba’nın kızı... 1926 yılında doğan Can Yücel, eski Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in oğlu; Su, Hasan, Güzel’in babası ve Güler Yücel’in eşi... Şair, çevirmen ve radyo görevlisi olarak tanındı. Ama en çok şairliğiyle bilindi, geride sayısız yazı, çevirinin yanı sıra hepimizin diline yapışan şiirler, anekdotlar bıraktı... 1999’da kaybettik Can Baba’yı, vasiyeti üzerine Datça’ya gömüldü. Önce eşi Güler Hanım, Can Yücel’in bıraktığı kültürel mirası korumaya çalıştı, büyük şairin tüm eşyası Datça’daki evine taşındı ve orada bir kütüphane oluşturuldu. Can Baba’nın mirasını artık üç evladı taşıyor... Su Yücel babasını anlattı...
* Babam şairdi, tiyatro çevirileri yaptı, günlük gazetede yazılar yazdı. Resme meraklıydı, sanat tarihi okumuştu Paris’te... Yakın dostları arasında İlhan Koman, Komet vardı. Sanatçılarla iç içeydi. Bedri Rahmi’nin atölyesine çok sık giderdi... Bütün sanat dallarına ilgisi olan bir adamdı. Farklı bir zekâya sahipti.
* Annem-babam bu kadar sanatla iç içe olunca ben de küçük yaştan itibaren bir sanat ortamının içinde oldum, bu fark yarattı elbette. Strasbourg Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim bölümünü bitirdim. Babam hep atölyeme gelirdi, resim hakkında konuşurduk. Bir kültür ortamında büyümek çok şey öğretiyor insana. Bana yol açtı babam.
* Babam çok samimi biriydi. Zaten bizim ailenin en önemli özelliklerinden biridir samimiyet, her yerde kendini gösterir bu durum.
* Heybeliada’da oturuyorduk, piknik yapmayı çok severdik ailece. Asaf’ın Yeri’ne pikniğe giderdik. Bir keresinde Piet Mondrian kitabını yanına almıştı. Birlikte ağaçlara bakarak Mondrian’ın resimdeki soyutlamasını anlamaya çalışmıştık. O günden öyle bir iz kaldı ki ben de bir ağaca, bir çalıya baktığımda Asaf’ın Yeri gelir aklıma... O günün resimlerini yaptım...
Eski Datça’daki Can Yücel Evi’nin kapısı (üstte). Su Yücel, ailece gittikleri bir piknikte babasıyla resim üzerine yaptıkları konuşmayı hiç unutmuyor.
‘Işıkçığım üzülmesin, bisikletini alacağım’
Işık Öğütçü-Orhan Kemal
‘72. Koğuş’, ‘Murtaza’, ‘Eskici ve Oğulları’, ‘Kardeş Payı’, ‘Bereketli Topraklar Üzerinde’ ve daha niceleri... Mehmet Raşit Öğütçü, bizim bildiğimiz adıyla Orhan Kemal...
15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. 2 Haziran 1970’te aramızdan ayrıldı. İşçileri, ezilenleri, yoksulları, köylüleri konu etti öykülerine, romanlarına... İşçilik de yaptı, memurluk da... Amelelik yapmışlığı da var. Sonra hepsini bıraktı ve sadece yazarak geçimini sağladı... 4 çocuğu oldu Orhan Kemal’in... Oğlu Işık Öğütçü taşıyor Orhan Kemal’in mirasını... Babası için bir müze açtı, Orhan Kemal’i Anma ve Orhan Kemal Roman Armağanı adlı bir etkinlik düzenliyor her yıl.
* 2000 yılında Orhan Kemal Müzesi’ni açtım. 23 yıldır Orhan Kemal’in geleceğe taşınması için çalışıyorum. Bu süreçte benim çalışmalarım olan 14 kitap yayımlattım.
* 13 yaşımdayken babamı kaybettim. Küçüklüğümde onun çalışmalarını, yazı yazmasını merakla izlerdim. Bana gofret alıp “Bunu sana kuş getirdi” diyerek bana vermesini hiçbir zaman unutmadım. Çocukla çocuk olmasını iyi bilen, onları anlayan hümanist bir insandı. Ne kadar ekonomik sıkıntı çekse de evde bunu hissettirmezdi. Bana ve kardeşlerime de sevgisini göstermeye çalışırdı. Biz Babalar Günü bilmezdik
o zamanlar...
* 1966’da babam cezaevine girdi. 9 yaşımdaydım, sürekli bisiklet isteyip duruyordum. Hapisteyken yazdığı mektupta “Işıkçığım üzülmesin, çıkınca bisikletini mutlaka alacağım” demişti. Hapisten çıktı.
O bisikleti bana tam 3 yıl sonra alabildi.
İstanbul, Beyoğlu semtindeki müze pazar hariç her gün gezilebiliyor.
‘Her doğum ve ölüm gününde mutlaka türkü dinlerim’
Işık Baykurt-Fakir Baykurt
1929’da Burdur’da köylü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 1999’da hayata veda etti. Öğretmendi, Gönen Köy Enstitüsü’nden mezundu. İlk romanı ‘Yılanların Öcü’ memleket tarihinde yerini buldu. Köyü, köylüyü, emeği anlattı yazdıklarında. Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın kurucularındandı Fakir Baykurt. Kızı Işık Baykurt anlattı onu...
* 3 kardeşiz. Sönmez ve Tonguç adında iki kardeşim var. Çocukluk yıllarında babam Ankara ilçelerinde görevli, ilköğretim müfettişiydi. Eve cumartesi akşamüstü gelirdi. Pazartesi sabah erkenden yine yola koyulurdu, bir hafta yok.
* Çocukluk yıllarımda oldukça tepkiliydim babama karşı. O yaşlarda istediğiniz yalnızca ‘baba’, ötesini anlamıyorsunuz ki... Kitaplarını bu işin sorumlusu görüp okumayı reddettim. “Babanın kitaplarını okudun mu” diye soranlara “Hayır, okumadım” demekten büyük zevk alırdım. Babam “Olsun, başka yazarları okuyor” diye beni savunurdu. Babamın kitabını ilk kez 16 yaşımda Almanya’da okudum. ‘Tırpan’ı okudum, ondan sonra iyi bir Fakir Baykurt okuru oldum.
* Kızı olmakla her zaman gurur duydum. Her doğum ve ölüm gününde mutlaka türkü dinlerim, bir kitabını alır okurum. Babam çok güzel saz çalar, türkü söylerdi. ‘Allı Turnam’ı çok severdi.
* Babam Essen Üniversitesi Hastanesi’nde yatarken bir sabah, başucundaki komodinin çekmecesini açmamı söyledi. Açtım, beyaz bir zarf. Üzerinde ‘Eşekli Kütüphaneci’ yazıyor. “Buraya getirdim ama galiba yapamayacağım. Son düzeltmeler, notlar var, onları sen tamamla. Zaten sonrasında da
kitaplarla sen ilgilenirsin” dedi.
* Okuma kulüplerinin etkinliklerine katılıyorum. Okullarda Türkçe derslerine konuk oluyorum. Toplantılarda, kitap fuarlarında babamı anlatıyorum. Sarıyer Belediyesi babamın adına bir öykü yarışması, İzmir Çiğli Belediyesi de bir roman ödülü düzenliyor.
Işık Baykurt babasının kitabını ilk kez 16 yaşında okumuş. ‘Tırpan’ı okuduktan sonra da iyi bir Fakir Baykurt okuru olmuş.